Paylaş
BAYRAMI zehir eden trafik kazalarının en ağırlarından biri Urla’daydı. Otobüs ya da kamyon değil, sadece iki özel otomobilin çarpışması beş kişinin hayatına mal oldu, yedi kişi yaralandı. Otomobillerden biri trafikte değil, müzede olması gerekirken altı yolcusu varmış. Diğerinde de altı kişi olunca, bu kadar dolu iki aracın sabahın 7’sinde birbirlerini bulup çarpışması kaderin bir cilvesi olsa gerek.
Daha da acısı, ölenlerden iki kişi kardeşmiş. Babaları daha önce bir trafik kazasında iki ayağını kaybetmiş. Şanssız baba yıllardır o haliyle çalışıp çocuklarını okutmaya çalışıyormuş. Araçlardan birinin yolcuları ise bir önceki gün hastanede trafik kazasında yaralanan yakınlarını ziyaret etmiş.
Celal Bayar Üniversitesi Kimya Bölümü öğrencisi hayatının baharındaki genç kız, henüz bir ay önce evlenen delikanlı gibi feci kazada ölenlerin her birinin ayrı bir hikayesi var. Bayramın üçüncü günü itibariyle trafik kazalarında yaşamlarını kaybedenlerin sayıları 48’e ulaşmıştı.
İstatistiklere göre Türkiye’de yılda ortalama 375 bin kişi ölüyor. Hayatlarını kaybedenlerin yüzde 46’sı 75 ve daha yukarı yaştakilerden oluşuyor. Bir başka ifadeyle ölümlerin yarısı doğal yaşam sürelerinin tamamlanmasından kaynaklanıyor. Kalan yarı ise vaktinden önce trafik kazası, hastalık, terör, savaş gibi nedenlerden hayatını kaybediyor. Doğal yoldan olmayan ölümler için aslında çok yüksek bir oran.
Geçen yıl Türkiye’de tam 1 milyon 228 bin trafik kazası olmuş. Bu kazalarda hemen kaza yerinde yaşamlarını kaybedenlerin sayısı 3 bin 835 kişi. Bu yılın ilk altı ayında ise bin 72 kişi trafik kazasında hayatını kaybederken, 101 bin 371 kişi yaralanmış. İçişleri Bakanı Muammer Güler son 30 yılda trafik kazalarında ölenlerin sayısının 160 bin kişiye ulaştığını söylemişti. Herhalde günümüz dünyasında ancak üçüncü dünya savaşında bu kadar insan ölür.
Kurban Bayramı tatili Şeker Bayramı’ndan daha uzun olacak. Ülke genelinde veya yerel yönetimler düzeyinde iki ay boyunca trafik kurallarına uyum ve bilinçli araç kullanımı kampanyaları yapılsa diyorum. Daha büyük faciaların önü belki böyle alınabilir.
Köpeğin adaleti
AİLEMİZE yedi yavru katıldı. Bizim asi kızımız hiç beklemediğimiz bir performansla yavrularına öyle bir annelik yapıyor ki eşim ve ben şaşkına döndük. Aslında Biggle cinsi küçük bir köpek olduğu için 3-4 yavru bekliyorduk. Ama yedi yavruyla bayram sürprizi yaptı bizim Sofi. Her bir yavruyu ayrı ayrı temizleyip emzirmesi, biraz ağlayan olursa hemen yanına çekip yalayarak susturmasıyla sanki 40 yıllık bebek bakıcısı gibi doğa harikaları sergiliyor.
En çok ilgimi çeken ise dağıttığı adalet. Bazı yavrular uyanıklık yapıp yapıştıkları memeyi hiç bırakmazken bazı yavrular güçleri yetmediği için bir türlü aradan sıyrılıp memeye ulaşamıyor. Ama bizim kız ne yapıp edip hiçbir yavruyu aç bırakmıyor, sütünü son damlasına kadar hepsine eşit dağıtmaya çalışıyor. Karınları doyup temizlenince de yavrular ne ağlayıp sızlıyor, ne de birbirleriyle kavga ediyor.
Köpeklerin yavrularına dağıttığı adaleti insanlar uygulayabilseydi ne kavga olurdu, ne de savaş diye düşünmeden edemiyor insan. Toplumlarda adaletin dağıtımı iktidar hırslarının, güç kavgalarının kurbanı olmasaydı herhalde başka bir dünyada yaşardık. O zaman da ne Ergenekon davalarına gerek kalır, ne de nihai adalet için son umut Yargıtay olurdu.
Paylaş