Paylaş
BİR genel seçim öncesi, milletvekili adayı bir arkadaşım, seçim bölgesi İstanbul Beykoz’da dükkan dükkan dolaşıp vatandaşa kendini tanıtırken ben de esnafla sohbet edip bölgenin nabzını tutmaya çalışmıştım. Anlatılanlardan pek çok küçük yerde olduğu gibi semtte seçimlerin sonucunu etkileyen bir aile olduğu, onların da kendi adaylarını iktidara en yakın görülen AK Parti’den gösterdiklerini anladım.
Devlet ihaleleri başta olmak üzere iktidara yakın olmanın bütün avantajlarını kullanarak önemli bir güç haline gelen bu aile daha önceki seçimlerde de iktidara kim yakınsa onu destekleyip işlerini yürütmüşler. AKP yıllardır büyük bir yoksulluk içinde kıvranan varoşların oylarını alarak iktidara gelirken, Meclis’e taşıdığı milletvekilleri arasında rüzgara göre dönüp bir o partide bir bu partide olan isimler de vardı.
Son yıllarda özellikle İstanbul’da lüks ciplerde direksiyonda oturan yüzü makyajlı, başı türbanlı sayıları hızla artan hanımları görünce aklıma hep Beykoz’da esnafla yaptığım sohbet geliyor. AKP, sermayenin transferinde yeni bir dönemi başlattı. Aslında 50’li yıllarda Menderes zamanında Marshall yardımlarının da katkılarıyla yaratılan yerli sanayicilerin kapalı ekonominin koruması altındaki gelişimi Özal döneminde alt üst olmuştu. Yılların sanayi gruplarına Özal döneminin yeni zenginleri rakip oldu. Özal dönemi zenginlerinin kaynakları ise genellikle dış ticaretin çok zor olduğu kapalı ekonomi döneminde kaçak olarak giren mallardan elde edilmişti. Yurtdışında bekletilen yasadışı yollardan kazanılan paraların içeriye transferi hayali ihracat dahil bazı yolların kullanılmasıyla mümkün oldu. Daha sonra da bu paralar turizmden sanayiye birçok yatırıma dönüşerek yasal bir kimlik kazanmıştı.
Boğaz’da nargile fokurdatanlar
AKP döneminde ise yeni sermaye grupları ülkede geçen 10 yıldaki yüksek büyüme hızının rüzgarıyla geliştiler. Müthiş bir yatırım hamlesinin yaşandığı bu dönemde, iktidara yakın olan gruplar bu işlerin yapımında bir şekilde rol olarak milyarlarca dolarlık pastanın kıyısından köşesinden de olsa yararlanmaya başladılar. Bazı gruplar ise iyice büyüyerek dünya devleri arasına bile girmeye başladılar.
AK Parti’ye yakın zenginlerin yaşam tarzlarındaki değişim ise Boğaz’da açılmaya başlayan ultra lüks içkisiz nargile kafelere olan ilgiden anlaşılıyor. Mesela Başbakan Erdoğan’ın yakın dostlarından Atasay Kuyumculuk’un sahibi Cihan Kamer önceki gün Hürriyet’ten Vahap Munyar’a, Boğazda yeni açtıkları Huqqa ve The Market adlı restonlarına teknelerle gelen müşterilerin sayısındaki hızlı artışı anlatıyordu.
Özal döneminin yeni sermayedarları arasında sivrilen isimler 2001 krizinin etkisiyle birbiri ardına domino taşları gibi devrilip gittiler. Tohumları Cumhuriyet’in ilk yıllarında atılan Koç ve Eczacıbaşı gibi gruplar bütün ağırlıklarıyla ekonomideki mevcudiyetlerini sürdürüyor. Aslında Gezi Parkı olaylarında Divan Oteli zordaki insanlara kapılarını açtı diye Koç grubu şirketlerinden Tüpraş ve Aygaz art arda Maliye baskınlarıyla zor günler geçiriyor.
Ama Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün memleketi Kayseri’nin ünlü grubu Boydak Holding Başkanı Mustafa Boydak’ın önceki günkü çıkışı çok anlamlıydı. Boydak, 28 Şubat sürecini hatırlatarak o dönemde bazı grup ve şirketlere karşı yapılan yanlışların tam tersinin bugün yapılmamasını istedi. Mustafa Boydak, “Türkiye’yi taşıyan şirketleri gözümüz gibi korumamız gerekiyor. Yanlış algıya maruz kalmayalım. İş dünyamızda, ‘Sen bana düşmansın-değilsin’ gibi ayrım yapmayalım” dedi.
Sanırım İzmir iş dünyası bu ilginç gelişmeleri yakından izliyordur. Her ne kadar şimdi tam siper görünüyorlarsa da, iktidar partisine yakın gruplar bile gelişmelere tepki gösterince sanayici ve işadamlarının sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütlerinin de seslerini yükseltmeleri sürpriz olmaz.
Her eve bir Bornova Misketi
MUSCAT cinsi üzümlerden yapılan hafif aromatik egzotik meyve kokulu şaraplar meraklıları için yaz akşamlarının en büyük keyfilerindendir. Bütün dünyada ‘Muscat’ olarak bilinen üzüm cinsinin anavatanı ise Bornova... Geçen hafta Bornova Belediye Başkanı Kamil Okyay Sındır, dünya literatürüne ‘Bornova’ adıyla giren ama uzun süreden beri üretimi yapılmayan Bornova Misketi’ni yeniden hayata döndürmeyi başardıklarını açıkladı.
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde öğretim üyeliği yapan Prof. Dr. Sındır şimdi dünyaya adını veren Bornova Misketi’nin anavatanında yeniden yayılıp sembol olması için çalışacaklarını söylüyor. Bornova Belediye Başkanı, hemşehrilerine çağrıda bulunarak bir kampanyayla dağıtılacak her evin bahçesine en az bir Bornova Misketi fidanı dikilmesi çağrısında bulunuyor.
Kaybolan değerleri yeniden kazandırmaya çalışan Başkan Sındır’ın çağrısına bence bütün Bornovalılar kulak vermeli.
Paylaş