Paylaş
Dış ticaret teklemeye başladığı zaman İzmir ekonomisinin kalp atışları da yavaşlar. İhracat arttığında, hazır giyim yapan fabrikadaki işçiden, zeytin üreticisi çiftçiye, lojistikteki TIR şoföründen, kargo gemilerinin mürettebatına, gümrük komisyoncusundan bu insanların alış veriş ettiği mağazalara, ev satan müteahhite kadar herkesin yüzü gülmeye başlar.
Ege İhracatçı Birlikleri’ne üye 7 bin 500 firmanın geçen yıl 200 ülkeye ihracat yaptığı açıklandı. Yaklaşık 12 milyar dolar. Bu rakamın 6.5 milyar doları sanayi, 4.5 milyar doları tarım ürünleri. Geçen yıl en fazla ihracatı 1.2 milyar dolarla hazır giyimciler yapmış. Zeytin ve zeytinyağı ise yüzde 104 artışla dış satımı en fazla artan ürünler olmuş.
Bunların hepsi güzel. Ama bazı istisnalar dışında ‘Çalışan biz. Üreten biz. Ambalajın üzerindeki marka başka ülkelerin. Esas kazanç onların’ sistemi sürüp gidiyor.
Zaten ihracatçılar da bunun farkında. Ege İhracatçılar Birliği Başkanı Sabri Ünlütürk, 2018 hedeflerinin 12.5 - 13 milyar dolar olduğunu belirtirken “Katma değerli ürün ihracatı yapmak için tasarım, inovasyon ve AR-GE ağırlıklı çalışmalara devam edeceğiz” demiş.
İşin bam teli, tam da burada. Uluslararası marka haline gelen olmuş, sadece emek değil, yeni teknolojilerle, inovasyonla geliştirilmiş katma değeri yüksek, dolayısıyla daha değerli ürünler. Böyle ürünlerin ihracatı arttığı zaman yüzler sadece gülmekle kalmaz ağızlar kulaklara varır.
JAPONYA DA AYNI YOLLARDAN GEÇTİ
Sanayileşmenin gelişme sürecinde, işlerin nasıl yapıldığını öğrenmek, teknoloji transferi için ucuz emekle yabancı şirketlere fason üretim yapmak normaldir. İkinci dünya savaşı ertesinde Japonya, Amerikan firmalarının fasoncusuydu. Ama bugün, o dönemde sağladığı bilgi ve sermaye birikimiyle dünyanın en ünlü markalarını yaratan gelişmiş bir teknoloji ülkesi. Uzun yıllar Amerika, Avrupalı firmalar için ucuz emekle üretim yapan Çin, bugün dünya devi markalar yaratmaya başladı. Aynı şey 60’lı 70’lı yıllarda sanayileşmede Türkiye’nin bile gerisinde olan Güney Kore için de geçerli.
Türkiye 80’li yıllardan beri Japonya, Çin, Güney Kore gibi uluslararası üretim nehrinin içinde yol alıyor. Ama onlar kadar hızlı gelişemedi. Güney Kore’nin Samsung’u, Japon Sony gibi dünya çapında markalar yaratamadı. Bunun en önemli nedeni onlar eğitime, araştırma, geliştirme ve teknolojiye yatırım yaparken, bizim siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar içinde birbirimizle boğuşmamızdı.
Her şeye rağmen Türkiye artık üretimde önemli bir alt yapıya sahip. Eğer, Ege’de üretilen şık bir bayan kıyafeti, ünlü bir otomobil markasının vites aktarma organı, zeytinyağından peynire yüzlerce çeşit mal İzmir’den dünyanın 200 ülkesine satılabiliyorsa pazarlama konusunda da epey yol almışız demektir.
Katma değeri yüksek, dış pazarlarda kabul gören marka sayısı arttığı zaman ihracatın Ege insanına katkısı yüzlerce kat daha fazla olacaktır.
Ama bunun için önce eğitimde kaliteyi artırmak şart...
Paylaş