Her şey Piliç Fatma’yla başladı

Bugün Türkiye yumurta pazarının yüzde 70’ine yakınını elinde tutan Keskinoğlu’nun hikayesi, dede İsmail Keskinoğlu’nun 90 yıl önce doğduğu köy olan Yunanistan Ravika’da “Piliç Fatma” adlı bir kızı sevmesiyle başlamıştı.

Haberin Devamı

Yakışıklı, çakır gözlü, dipçik gibi sağlam delikanlı İsmail, berberden çıkıp köy meydanına yürüdüğünde etrafını 7-8 Yunanlı çocuk aldı. Başındaki fesi zorla çıkarmaya çalıştılar. Henüz 18 yaşında olan İsmail, müthiş öfkelendi ve kavga başladı. İtişip kakışma sırasında dengesini kaybeden İsmail, yere düştüğünde belindeki küçük çakıyı çekip kendini savunmaya çalıştı. Çakıyla kolu çizilen saldırganlardan biri kanı görüp korkuyla, “Bıçağı var, kaçın” diye bağırınca saldırganlar çil yavrusu gibi dağıldı. İsmail kurtuldu ama Yunanistan’da Drama yakınlarında bulunan Ravika köyündeki hayatı bitmişti.
Keskinoğlu Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Üyesi ve Pazarlama Grubu Başkanı Keskin Keskinoğlu, dedesi İsmail Keskinoğlu’nun hikayesini anlatırken öylesine heyecanlandı ki, “Bu hikayeyi her anlatışımda o anları yaşıyor gibi oluyorum” dedi. Keskinoğlu, sonra roman gibi geçen bir hayatı anlattı:
Saldırıyı muhtarın oğlu, kız meselesi yüzünden planlamış. Muhtarın oğlunun gözü köyün en güzel, en alımlı kızı Piliç Fatma’daymış. Ama bütün kızların bayıldığı köydeki adıyla dedem ‘Güzel Ismayıl’da Piliç Fatma’ya tutkunmuş. Tabii, Piliç Fatma da ona. Bu duruma daha fazla dayanamayan muhtarın oğlu, İsmail’i köyden kaçmak zorunda bırakacak planı uygulamaya koymuş ve başarılı olmuş.
Babasını Kurtuluş Savaşı’nda cephede kaybeden, 1900 doğumlu dedem, annesini de kaybedip küçük yaşlarda yalnız kalmış. Akrabaları Uncu Emin, onu yanına alıp çobanlık, tütüncülük yaptırmış. Köy meydanındaki kavgadan sonra dedemi bir hafta tezeklerin arasında saklayan Uncu Emin, bu arada kaçış organizasyonunu yapmış. Dedem önce arabacı, sonra çoban kılığına girerek, bir sürüyü güde güde Meriç’in kıyısına gelip bir kayıkçının yardımıyla karşıya geçmiş. Edirne’ye geçtiğinde İsmail için artık bilinmezlerle dolu yeni bir hayat başlıyordu. Önce Adapazarı, sonra en iyi bildiği iş olan tütüncülük yapmak için Akhisar’daki akrabalarının yanına gitti. Ev bark, 1, 5, 10, 20 dönüm derken işleri büyütür ve ektiği tütün 100 dönüme kadar çıktı. Ama tütünün baş belalısı maviküf hastalığı bir yıl tüm mahsulü vurunca İsmail iflas etti. Artık Akhisar’da duramayan İsmail, Adana’ya gitti. Demirciler Çarşısı’nda iş bulduğu dükkanda hem çalıştı hem de yattı

Haberin Devamı

Her şey Piliç Fatma’yla başladı

Haberin Devamı

İlk sermaye Sabancı’dan
Bir pazar günü, İsmail, yıllardır boyanmamış demirci dükkanını badana ederken, Hacı Ömer Sabancı ağır ağır sokaktan geçti. İsmail, tanımadığı için Sabancı’ya dikkat etmedi. Ertesi gün küçük bir kız çocuğu gelerek, Hacı Ömer Sabancı’nın İsmail’i çağırdığını söyledi. Yanlış bir şey yaptı korkusuyla, İsmail, ustasıyla birlikte Hacı Ömer’in çırçır fabrikasına gitti. Bir ağacın altında oturan Sabancı, ”Sen kimsin, lakabın ne senin” diye sorduğunda, “Güzel İsmail” der. Sabancı, “Sen arabacı İsmail misin, İzmirli usta İsmail misin?” dediğinde, İsmail, “Evet ağam, siz beni benden daha iyi bilirsiniz” der. Bunun üzerine Hacı Sabancı, “Oğlum bir zaman önce ben Akhisar’a gelip makine almıştım. Sen o zaman at arabanla kimsenin taşıyamadığı makineyi taşımıştın. Hayrola burada ne işin var?” diye sorar. İsmail iflas ettiğini söylediğinde, Sabancı bir anahtarı ona doğru atıp, “Bundan sonra demirci dükkanında yüzde 50 ortağız, kabul mü?” diye sorar. İsmail hiç tereddüt etmeden, “Efendim ben ortak işe girmem” deyip müsaade ister. Giderken Sabancı arkasından, “Gittiğin yeri bana bildir” diye seslenir. Ertesi gün İsmail, her şeyini toplayıp İskenderun’a gider.
İskenderun’da eski boş bir kiliseyi at arabası tamiri için belediyeden kiralayan İsmail’e bir gün gardan adına büyük bir sandık geldiği haberi gelir. Bu beklenmedik pakete şaşıran İsmail, gara gidip sandığın kapağını açtığında içinden üzerinde, “Bu da benim sana ilk iş sermayem olsun. Hacı Ömer Sabancı” yazılı bir kağıt çıkar. Sandığın içinde at arabası yapımında kullanılacak birçok araç gereç vardır. O zamanın parasıyla 13 liraya denk düşen bu ilk sermaye İsmail’e uğurlu gelir ve bir daha iflas etmez.
İsmail daha sonra bu işten kazandığı paralarla o günler için yeni bir teknoloji olan bıçkı makinesi alır. Akhisar’a henüz bıçkı makinesi gelmediği için ayrıldığı kente geri döner. Bıçkı makinesiyle odun, tomruk kesip marangozluk yapmaya başlar. Askeriyenin takunya ihalesinden dönme dolaba kadar birçok değişik iş yapar.
Devletin gönderdiği küçük bir kuluçka makinesi çalışmayınca İsmail usta çağrılır. Üzerinde biraz çalıştıktan sonra makinenin teknolojisini çözer, sonra da makinenin çok küçük olduğunu düşünüp daha büyüğünü yapmaya karar verir.

Haberin Devamı

İlk civciv üretimi
İsmail Usta, 400 civcivlik bir makine yaptıktan sonra, denemek için 400 yumurta alıp kuluçka makinesine yerleştirdi ama sadece bir civciv çıkınca şaşırıp kaldı. Bir arkadaşı, horozların yanından döllenmiş yumurta alması gerektiğini söyler. Bunun üzerine köy köy dolaşıp döllenmiş yumurta toplar ve kuluçkaya yatırır. Sonuç müthiştir. Tam 400 civciv çıkar. İsmail Usta, yaz aylarında tavukçuluktan kazandığı parayı bir ayda bitiremeyince, “Çok karlı bir iş, buna girelim” diyerek ikinci kuluçka makinesini yapar ve tavukçuluğa başlar. Böylece 1963 yılından itibaren İsmail Usta ve eşi, kuluçka makinesinden çıkardıkları civcivleri büyüttükten sonra kamyonetin arkasına atıp Bursa’da, Ankara’da satmaya başlar.
Sonra, 1973-1974’te, o güne kadar sadece Almanya’dan ithal edilen dört katlı metal kümesleri yapmaya başlar. Böylece eski sistemle 400 tavuğun konabileceği yere 4 bin tavuk konmaya başlar. Kafeslere öyle talep olur ki, İsmail Usta kafesleri imal ederken, oğulları Fevzi ve Mehmet, Türkiye’nin dört bir tarafına gidip bunları monte etmeye başlarlar.
Tavukçulukta uzmanlaştıkça konuyla ilgili yeni üretim birimleri açılmaya başlanır. 1975’te Akhisar’ın yanındaki Kayalıoğlu Kasabası’nda 60 dekar arazi alınarak 10 bin kapasiteli kümesle kafeste yumurta tavukçuluğuna başlanır. Ardından damızlık yumurta, yumurtaların konduğu viyol kap fabrikaları, yem fabrikaları derken işler iyice büyür. İsmail Keskinoğlu, 101 yaşında öldüğü zaman arkasında oğullarının ve torunlarının daha da büyüteceği büyük bir imparatorluğun temelleri atılmış, yükselişi sürüyordu. Bugün günlük 3.5 milyon adet yumurta üretimi ve 350 bin piliç kesimi ile Türkiye’nin en büyük,  dünyanın ise sayılı firmaları arasında.

Haberin Devamı

Her şey Piliç Fatma’yla başladı

Günde 6.5 milyon adet yumurta
Keskin Keskinoğlu, yumurtanın kolesterolü artırmadığının anlaşılmasından sonra Türkiye’de kişi başı tüketimin yılda 132 adetten 165 adete çıktığını söylüyor. Çok ucuz bir protein deposu olan yumurtanın tüketimindeki hızlı artışı göz önünde bulunduran Keskinoğlu Grubu bu yıl sonuna kadar günlük üretimi 3.5 milyon adetten 4 milyon adete çıkaracak. Daha sonra yatırımların tamamlanmasıyla günlük üretim 2014 sonunda günlük 6.5 milyon adet yumurtaya ulaşacak. Halen yüzde 67 ile yumurtada pazar lideri olan Keskinoğlu, tavuk etinde yüzde 12–13 olan pazar payını yeni yatırımlarla artırırken, ‘Tavvuk’ adlı restoran zincirlerinin sayısını yıl sonuna kadar 25’e ulaştıracak. Tavvuk restoranlarında hedef franchising yöntemiyle 200 mağazaya kadar ulaşmak.

Haberin Devamı

Yumurtanın akıyla sarısını ayırıp satmaya başladı
Keskinoğlu Grubu geçen haftadan itibaren sanayi tipi pastörize yumurta üretim tesislerini devreye soktu. Kabuğu kırıldıktan sonra akı ile sarısı ayrılan yumurtalar pastörize edilip ambalajlanmış olarak satılmaya başlandı. Pastane, fırın, restoran gibi gıda sanayinde faaliyet gösteren kuruluşlar bu ürünleri tercih ediyor. Böylece örneğin sadece yumurtanın akı kullanılan tesislerde yumurtanın sarısının ziyan olması önlenmiş oluyor. Ayrıca, yumurtanın kabuğunun kırılması için harcanan zaman ve işçilik masraflarından da kurtulunmuş oluyor. Keskinoğlu’nun pastörize yumurta üretim tesislerinin kapasitesi günlük 1 milyon adet.

Yazarın Tüm Yazıları