Paylaş
Oysa bazı toplumların ahlaksız olmasının nedeni sapıkların orada yığılması değil sapıklığı özendiren bir sistemin kurulmasıdır.
Birey değil, sistem!
Ahlak bireysel değil, sistemsel bir kavramdır. Karaman’da ya da ülkenin pek çok yerinde bir anda ortaya çıkmış gibi görünen çocuklara tecavüz vakalarını yalnızca bireysel sapkınlık ile açıklamak meselenin çözümünden kaçmak ve yeni felaketlere davetiye çıkartmaktır.
Kültür değil, sistem!
Ahlaksızlığı açıklarken kültüre vurgu yapılması doğal. Ancak kültürün bir çıktı olduğunu ve ahlaksızlık ya da başka bir toplumsal sorunu kültür ile açıklamanın zihinsel tembellik olduğunu da görelim. “Türkler neden misafirperver?” sorusunun yanıtı “Çünkü onların kültürü çok misafirperver” demek o sorunun yanıtına hiçbir yeni bilgi katmamaktadır. Bu tarz totolojiden uzaklaşmak için kültürü bir sonuç olarak görmek gerektiğine inanıyorum ben. Kültürü ortaya çıkartan ve yeri geldiğinde de onu dönüştüren süreçlere yani sisteme vurgu yapmam o yüzden.
Ahlaksızlığı teşvik eden sistemdir!
Her türlü ahlaksızlık gibi çocuklara tecavüz de belli ortamlarda daha çok görünen bir rezalet. İşte bu noktada sistemsel olarak hangi ortamların bu ahlaksızlığı meşru görüp göz yumduğunu çok iyi incelememiz gerekiyor. Meselenin bu boyutunu kaçırdığımız zaman, ahlakı bireysel bir kavrama hapsederek sorunun kaynağı olan bataklığa el değmeden sinek avlamakla kendimizi avuturuz.
Elbette ahlaksızlık sonuçta bireylerin sorumluluğunda ortaya çıkar. Bireyler kendi çıkarları için başkalarının doğuştan gelen haklarını gasp ettiği ölçüde ahlaksızlığa bulaşır. Sistemler insanın özünde var olan bireysel çıkar eğilimini toplumsal çıkar lehine dönüştürdüğü ve herkesin hakkını koruduğu ölçüde ahlakidir. Ahlaksızlığın neden belli toplumsal sistemlerde daha yaygın olduğunu anlamak ancak meseleyi bireysel sapkınlıkla açıklamaktan vazgeçmekle mümkündür. Çünkü ahlak bireysel olduğu kadar toplumsal bir kavramdır. Öyle olduğu için de ahlaksızlık bir sistem meselesidir.
Başkalarına güvensizlik arttıkça ahlaksızlık da artıyor!
Ahlak üzerine yapılan karşılaştırmalı araştırmalarda ortaya çıkan veriler de meselenin sistem sorunu olduğunu ortaya koyuyor: Demokratik bir hukuk düzeni kuran toplumlarda ahlaksızlık azalıyor. Totaliter sistemlerde ahlaksızlığın her türlüsü artıyor. O nedenle artık beşeri gelişmişlik çalışmalarının odağında bir refah göstergesi olarak “toplumsal güven endeksi” yer alıyor. Çünkü bir toplumda başkalarına güven arttıkça o toplumda ahlaksızlık azalıyor ve üretkenlik de buna paralel olarak artıyor. Türkiye toplumuna bu açıdan baktığımızda karşımıza son derece karamsar bir tablo çıkıyor.
Kimseye güvenmiyoruz!
Dünya Değerler Araştırması’na göre bizde “İnsanlara güvenirim” diyenlerin oranı yüz kişide sadece 12, bu oranla en sonlardayız. Daha açık toplumlarda, örneğin Hollanda'da bu oran yüzde 66, İsveç'te yüzde 60 ve Almanya'da yüzde 44. Bu verileri detaylıca inceleyince sorunun kaynağında hukuk sistemi ve gelir adaletsizliği olduğu ortaya çıkıyor. Bu iki alanda sorunu olan ülkelerde, yani hukukun üstünlüğünü inşa edememiş, bireyler arasında uçurumlar yaratmış ülkelerde toplumsal güvensizlik en üst noktaya çıkıyor.
Sapıklar her toplumda var ama sapıklık her toplumda teşvik edilmiyor!
İster çocuk istismarı olsun, ister kadına şiddet olsun ister yolsuzluk ve rüşvet olsun. Ahlaksızlığın her türlüsü bir ülkede daha çok ahlaksız insanın yaşamasından dolayı ortaya çıkmıyor. Ahlaksızlığın bir ülkede diğerinden çok olmasının nedeni o ülkenin kurduğu sistemin bireysel hakları ne kadar koruduğu ile ilgilidir. Bu anlamda tecavüzü bir sapığa fatura edip kenara çekilmek bir sonraki sapığa davetiye çıkartmaktır. Çünkü sapıklar her toplumda vardır. Hukukun üstünlüğünü kurmuş bir toplumun görevi o sapıkların işini kolaylaştırmak değil, tam tersine onlara engel olmak ve bir sonraki sapığın ortaya çıkmasının önüne geçmektir.
Özetle, toplumsal ahlaksızlık insanın özündeki “kötülük”ten ya da “kültürden” kaynaklanmıyor. Sorun bir sistem sorunu. Onlarca tecavüzü bir sapığa fatura edip sonra ona saydırmakla işin içinden sıyrılmak o tecavüzlere yol açan sistemi teşvik etmektir. Eğer biz daha ahlaklı bir toplum kurmak istiyorsak bunun yolu sistemi reforme etmekten, güçlünün değil haklının hakkını korumaktan geçmektedir.
Paylaş