Paylaş
Bu köşeyi takip edenler biliyor. Bir süredir ülke gündeminde olmamasına rağmen ısrarla makroekonomik göstergelere dikkat çekmeye çalışıyorum. Israrla eğitimden inovasyona yeni ekonominin dinamosu kabul edilen alanlarda dünyadan koptuğumuzu yazıyorum. Bu hafta yayınlanan reel rakamlara dayalı yeni bir veri kaygılarımı maalesef doğruladı. Prestijli Centre for Economics and Business Research (CEBR) tarafından her yılın son ayında yayımlanan Dünya Ekonomik Lig Tablosu bu sene yaptığı hesaplamada Türkiye 19. ekonomi! Oysa geçen sene 17. ekonomiydik. Bizim dışımızda 2 sıra kaybeden tek bir ülke var: Rusya!
İlk 10 Hayali Gerçekçi Bir Hayaldi!
İlk 10 ekonomi hedefiyle çıktığımız 21. yüzyıl yolculuğunda hızla irtifa kaybediyoruz. 2023 vizyonu bu yolculuğun merhalelerinden biriydi. Önce ilk 15, sonra ilk 10 ekonomi arasına gireceğiz diye çıktığımız bu yolda nasıl oldu da 19. sıraya düştük? Daha geçen sene 17. Sıradaydık!
Pozitif gidişat!
2001 krizi sonrası yapısal reformlar gerçekleştiren Türkiye’nin ilk 10 hayali kurması pek afaki değildi. Türkiye, özellikle kriz sonrasındaki 6 yılda Derviş ve ekibi tarafından hayata geçirilen ve AKP kurmayları tarafından harfiyen uygulanan reformlarla ciddi bir mesafe kaydetmişti. Fakat ne olduysa 2008 sonrasında oldu. Türkiye ekonomisi yapısal reformlarda disiplini bırakıp inşaat ve rant odaklı bir büyüme çizgisine girdi ve son 7 yılda milli gelir 10 bin dolar seviyesine çakılıp kaldı.
Niçin 19. Sıraya Düştük?
Makroekonomik dengeleri takip edenler, bir sıra düşmenin dolar kurlarıyla ilgisi olduğunu bilir; ancak Türkiye’nin yaşadığı 2 sıralık düşüş kadar önemli olan yine CEBR tarafından yapılan uzun vadeli projeksiyonda 4 sıra birden düşmüş olması. Geçtiğimiz yıl Türkiye’yi 15 yıl sonra ilk 12 ekonomi arasında gösteren projeksiyon bu sene yapılan hesaplamalarda bizi 16. sırada gösteriyor. Yani uzun vadeli projeksiyonda tam 4 sıralık bir gerileme var. Bütün bunlar da bir yıl içinde oluyor! Bizim için ciddi bir uyarı.
Türkiye’yi İlk 10 Ekonomi Arasına Nasıl Sokacağız?
Bu soruya yanıt verenlerden biri Dr. Çağdaş Şirin (evet, kardeşim olur!). Çağdaş Hoca bizden az nüfusa sahip olup bizden çok üreten 7 ülke ile bizi kıyaslamış. Sonuçlar aşağıdaki tabloda.Türkiye ilk 10 ekonomi arasına girmek istiyorsa bu tabloda yer alan Girişimcilik, Eğitim ve İşgücü Kalitesi göstergelerini iyileştirmeli. Evet, başka yol yok!
Yapısal Reform Şart!
Türkiye’nin ilk 10 ekonomiye nasıl gireceği konusunda hemen herkes hemfikir. Yapısal reform yapmalıyız! CHP’nin ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Dr. Selin Sayek Böke de, hükümette ekonominin dümeninde olan Ali Babacan ve Mehmet Şimşek de aynı noktada buluşuyor: Yapısal reform şart! İş dünyası temsilcileri de, işçi konfederasyonları da aynı fikirde: Yapısal reform şart! Akademiseyneler de, aydınlar da aynı şeyi söylüyor: Bu böyle gitmez, yapısal reform şart!
Hukuk, Özgürlükler ve Eğitim!
Yapısal reform dediğimiz şey üç sacayağına dayanıyor: Hukuk, eğitim ve özgürlükler. Hukuksal güvence olmadan, yani bireylerin ve şirketlerin adil bir rekabet ortamında yarıştığı bir sistem kurulmadan 21. yüzyıl ekonomisinde yarışmak mümkün değil. Yine aynı şekilde, inovasyon ekonomisi dediğimiz 21. yüzyıl ekonomisinde bilgiye ulaşma özgürlüğünün tesis edilmesi temel bir şart. İnovasyon da, patent başvurusu da ancak böyle bireylerin özgürce bilgiye ulaştığı ve bilgiyi paylaştığı bir ortamda, insanların özgürce tahayyül ettiği bir zeminde mümkün. Son olarak, bu iki reformla eşdeğer olan eğitimde reform şart. Türkiye OECD’nin yaptıüı araştırmalarda eğitim sisteminde ilk 40 arasında yok. Varolan eğitim sistemi çocuklarımıza 21. Yüzyıl becerilerini kazandırmıyor. Özetle, hukuk, temel özgürlükler ve eğitim alanlarında yapısal reform yapmadan ilk 10’a girmek ham hayal!
Tarihsel Fırsat!
Türkiye’nin önünde tarihsel bir fırsat var. Genç nüfusu, iyi kötü bölgede imrenilen bir demokratik geçmişi ve belli bir istikrar ortamı olan bir ülkemiz var. Tarihten gelen mirasını ve coğrafi konumunun avantajlarını kullanarak ilk 10 ekonomiye yürüyüşüne devam etmelidir. Bunun için yapılacakların ne olduğu konusunda toplumun hemen her kesimi hemfikir. Adil bir rekabet ortamı, özgür bir girişim ortamı ve insanların becerilerini 21. yüzyıl ekonomisine uygun bir şekilde geliştirebilecekleri bir eğitim sistemi. TÜSİAD’ın da, TİSK’in de, DİSK’in de Hak-İş’in de altına imza atacağı, Babacan’ın da, Sayek-Böke’nin de kefil olacağı bir yol haritası mevcut.
Yapmamız gereken...
Türkiye toplumu politik kamplaşmaları bir tarafa bırakıp yapısal reformlardan yana bir irade beyan etmeli. Kendimiz için değil, çocuklarımızın geleceği için, günlük politik kamplaşmaların ötesine geçmek zorundayız. Yoksa inovasyona dayalı yeni dünya ekonomisinde bırakın ilk 10’u, ilk 20 bile Türkiye için uzak bir hayal olacak.
Paylaş