Paylaş
Arkadaşım artık başarılı bir müteahhit! Elbette tekil bir durum değil bu. Nitekim Türkiye’nin en başarılı internet markasını Amerikalılara satan girişimciler de, ülkemizin en önemli teknoloji yatırımına sahip holding de istikamet inşaat dedi. Oysa hem bu sektörün güvenli olduğuna dair iktisatçılar tarafından dile getirilen kuşkular var, hem de bu sektöre artan yatırım, dolayısıyla artan konut sahipliği iyi bir gösterge değil. Çünkü konut sahipliği gelişmiş bir ülke davranışı değil. Veriler, hukukun üstünlüğünün kabul gördüğü, kişi başına düşen milli gelirin yüksek olduğu ülkelerde konut sahipliği oranının düşük olduğunu gösteriyor.
Peki Türkiye bu tablonun neresinde?
Önce şu noktanın altını çizelim; dünyada kişi başı milli gelir arttıkça konut talebi azalıyor. Konut talebinin en yüksek olduğu ülkeler durumu daha açık kılacaktır: Romanya, Litvanya ve Macaristan’da ev sahipliği yüzde 90'ın üzerinde. Hindistan’da yüzde 87! Kişi başına milli gelirin yüksek olduğu Almanya veya Güney Kore gibi ülkelerde ise konut sahipliği oranı Türkiye'den daha düşük. Peki, biz neden borçlanarak zar zor elde ettiğimiz sınırlı yatırım kaynaklarını betona gömüyoruz?
Bu sorulara benim yanıtım hukuk sistemi. Açayım! Türkiye’de hukukun üstünlüğü ihdas edilmiş olsaydı girişimciler kendilerini bir tek inşaat sektöründe güvende hissediyor olmazdı. Ülkemizde tapu bir yatırım aracı olarak kutsal bir konuma sahip olduğu için inşaat belli bir getirisi olan en güvenli yatırım aracı. Hukukun üstünlüğü soyut bir kavram. Evrensel insan hakları çerçevesinde ideal bir durumun tarifi. Bizde bu kavram, biraz da Aydınlanmanın etkisiyle, daha ziyade insani boyutuyla gündeme gelir. O nedenle de hukukun üstünlüğü ya elit bir aydın grubunun sorunu ya da toplumun marjinalleştirdiği grupların meselesi olarak algılanır. Tabii mesele bu boyutta tartışılınca da hukuk ile ekonomi arasındaki bağ gündeme gelmez pek. Hukuk ihlallerinin ekonomiyi nasıl frenlediğini pek tartışmayız. Oysa 21'nci yüzyılda hukukun üstünlüğü ihdas edilmeden ekonomik kalkınmayı sağlamak mümkün değil. Bu çağ ne kadar hukuk o kadar kalkınma çağı demeden verilere bakalım.
Geçtiğimiz haftalarda biz kuvvetlerin ayrılığını tartışırken konuyla çok ilgili bir global gösterge olan Rule of Law Index’in 2014 sonuçları yayınlandı. Hukukun Üstünlüğü Endeksi olarak çevrilebilecek bu değerlendirme 99 ülkenin hukuk sistemini detaylı ve titiz bir çalışma ile ölçüyor. Toplam 100 bin yurttaş ve 3 bin uzmanla görüşülerek elde edilen verilere şu linkten ulaşabilirsiniz. Apple, Gates, Boing ve Carnegie gibi önemli vakıfların maddi katkısı ve Avrupa Birliği dahil pek çok kuruluş ve üniversitenin bilimsel desteğiyle gerçekleştirilen bu önemli çalışma dünyada geniş yankı uyandırdı; ancak ülkemizde konu maalesef gündeme gelmedi. Oysa Türkiye projeye katılan 99 ülkeden biri ve bu endekste ölçülen konular bizim gündemimize ışık tutacak nitelikte.
Hukuk sistemimiz dünyanın neresinde?
Hukukun üstünlüğü Danimarka, İsveç, Norveç gibi İskandinav ülkelerinde en üst noktada. Endonezya ilk 10’a girmeyi başaran tek Asya ülkesi. Türkiye hukuk sistemi ise 99 ülke arasında 59'uncu sırada! Hukuk sistemi en kötü durumda olan ülkeler ise Pakistan, Zimbabve, Afganistan ve Venezuela. Ülke olarak hukuk sistemimizin global ölçekte en düşük seviyeye indiği alan ise temel hak ve özgürlüklere saygı. Bu alt sıralamada 99 ülke arasında 78'inci sırada yer almaktayız. Peki bütün bu sıralamanın ne önemi var? Hukuk üstün olsa ne olur olmasa ne olur?
Adalet her iki anlamıyla da mülkün temelidir!
Bu soruya yanıt vermek için hukukun üstünlüğü ile kişi başına düşen milli gelir arasındaki ilişkiyi inceledim. Sonuç doğrusu beni de şaşırttı! Bir ülkede hukukun üstünlüğü arttıkça o ülkede kişi başı milli gelir de benzer oranlarda artıyor. Arada neredeyse bire bir örtüşme yani çok güçlü bir ilişki söz konusu . Öyle ki ülkelerin kişi başı milli gelirinin neredeyse yüzde 75’i o ülkedeki hukukun üstünlüğü ile açıklanabiliyor. Aşağıdaki grafikte biraz daha kolay anlaşılsın diye aynı hesabı yalnızca OECD ülkeleriyle sınırladım ki burada da korelasyon oldukça yüksek. Figürde de göreceğiniz gibi Meksika ile Türkiye hem hukukun üstünlüğünde hem de milli gelirde OECD ülkeleri içinde en sonlarda yer alıyor. Dünyada 17. büyük ekonomi olan bir demokrasi, eğer hukuk sistemini bırakın ilk 20’ye ilk 50’ye bile sokamıyorsa buradan hepimizin çıkartması gereken önemli kalkınma dersleri olduğunu düşünüyorum.
Şekil 1: Hukukun Üstünlüğü ve Kişi Başına Düşen Milli Gelir
Peki yazımın başında inşaata neden girdim? Hukukun üstünlüğü ile konut talebi arasında nasıl bir bağ var? Bu soruya yanıt vermek için Hukukun Üstünlüğü Endeksi ile ortalama ev sahipliği oranını karşılaştırdım. Durum şaşırtıcı, bir ülkede hukukun üstünlüğü arttıkça ev sahipliği oranı düşüyor! Bu iki figürden şu sonucu da çıkartabiliriz: Kişi başına düşen milli gelir artıkça ev sahipliği oranı azalıyor. Yani zengin ülkelerde yaşayanlar ellerinde daha çok para olduğu halde konuta daha az yatırım yapıyor...
Şekil 2: Hukukun Üstünlüğü ve Ev Sahipliği
Özetle, hukukun üstün olduğu ülkelerde kişi başına düşen milli gelir yükselirken konut talebi azalıyor. Oysa hukukun üstün olduğu ülkelerde yatırımcılar kendilerini güvende hissettiği için bütün para betona gömülmüyor. Bir başka ifadeyle bu veriler ‘Adalet Mülkün Temelidir!’ sözünü hem ilk (ve doğru) anlamıyla hem de ikinci ve ilk bakışta yanlış anlamıyla doğruluyor. Adalet hem devletin hem de mülk edinmenin temelidir. İşte bu nedenle bir sonraki hukuk ihlali haberini okuduğunuzda, mağdurları gözünüzün önüne getirdiğinizde resmin bir kenarına kendinizi de iliştirin. Çünkü hayatımızda artık her zamankinden daha geçerli bir kural var: Ne kadar hukuk o kadar refah!
Paylaş