Paylaş
Evet, hem “yerli ve milli” hem de evrensel göstergeler hep aynı şeyi söylüyor: Bizim çocuklar dünyadaki akranlarının gerisinde kalıyor. Veliler de bu durumu bildiği için endişeli. Ancak bu karamsar tabloya rağmen neden umutlu olduğumu yazının sonunda söyleyeceğim ama önce yeni çıkan verilere bakalım.
EĞİTİMDE EN ENDİŞELİ ÜLKE TÜRKİYE!
Uluslararası araştırma şirketi Ipsos’un “Gelecek 15 yıl içinde ülkenizdeki eğitim kalitesi iyiye mi gider kötüye mi?” sorusuna Türkiye’deki katılımcıların yüzde 48’i “Kötüye gider” cevabını vermiş. Araştırmaya katılan 28 ülke arasında bizden daha karamsar başka bir ülke yok. Bu veriler geçen ay Metropoll tarafından Türkiye çapında yapılan araştırmayla neredeyse birebir örtüşüyor. Metropoll’ün aylık nabız araştırma raporuna göre katılımcıların yüzde 41’i “Türkiye eğitim sistemi kötüye gidiyor” ifadesine onay veriyor. Eğitimin iyiye gittiğini düşünenlerin oranı yalnızca yüzde 26. Özetle, yurttaşların yarıya yakını eğitimin ne bugününden ne de geleceğinden memnun.
BU KARAMSAR TABLO BİR FIRSAT OLABİLİR!
Bu sonuçlar ebette sürpriz değil. Cumhurbaşkanlığı’ndan bakanlara, iktidardan muhalefete herkes durumun farkında. Eğitimde işler iyi gitmiyor. Çünkü yap-boz tahtası bile bizim eğitim sistemimizden daha yavaş değişiyor. Son 1.5 ayda üniversite giriş sistemi tam 5 kere değişti. TEOG gitti yerine her hafta ayrı bir sistem konuyor. Milyonlarca çocuğun hayatıyla bu kadar kolay oynayınca tabii ki ebeveynler karamsarlığa düşüyor. O nedenle hepimiz bu verileri bir uyarı olarak kabul etmeli, günlük siyasi tartışmaların ötesinde bir duruşla eğitim meselesine el atmalıyız. Eğitim gibi çetrefilli ve herkesi ilgilendiren bir sorunun çözümü için herkesin ama herkesin elini taşın altına koyması ve ortak çözüm bulması gerekmektedir. Eğitim ne tek bir yetkiliye, ne tek bir uzmana ne de tek bir bakanlığa bırakılamayacak kadar sınırları belli olan bir meseledir. Peki biz ortaklaşa sorunları çözme becerisine sahip bir ülke miyiz?
ÇOCUKLARIMIZ BİR ARAYA GELEBİLECEK Mİ?
Bu hafta OECD’nin açıkladığı Ortaklaşa Problem Çözme Testi sonuçlarına bakalım. Eğer eğitimde veriye dayalı çözümler arıyorsak işe bizim verilerimizle, Milli Eğitim Bakanlığı’nın topladığı bu verilerle başlamalıyız. İyi de OECD tüm üye ülkelerde, bizim eskilerin “takım çalışması” dediği “modası geçmiş” bir beceriyi, üstelik adına 21. yüzyıl becerisi diyerek neden ölçüyor acaba? Bunun temel nedeni modern dünyada hiçbir sorunun tek bir kişi tarafından çözülemeyecek kadar karmaşık olmasıdır. O nedenle önümüzdeki yüzyılda farklı kesimlerden gelen insanları ortak sorunlar etrafında buluşturan ülkeler ilerleyecek, farklılıkları sorun gören ülkelerse gerileyecektir. Meselenin bir de ekonomik boyutu var. Çünkü farklı dünyalardan gelen bireyleri ortak bir girişim etrafında bir araya getiremeyen toplumların ekonomik olarak bu yüzyılda rekabet etmesi mümkün değil. Şimdi veriye gelelim.
GENÇLERİMİZ İMECEYİ BİLMİYOR!
OECD tarafından açıklanan veriler 15 yaşındaki gençlerin ortaklaşa, yani takım halinde problem çözebilme becerisini ölçüyor. Gençler kendilerinden farklı olanlarla takım kurabiliyor mu? Kendine benzemeyeni dinleyebiliyor mu? Bireysel olarak değil, takım halinde ortak bir hedefe koşabiliyor mu? Bu sorulara yanıt arayan araştırma, toplam 52 ülke ve ekonomide gerçekleştirilmiş. Durum bizim açımızdan berbat! Türkiye 32 OECD ülkesi arasında açık ara en sonda yer alıyor. OECD’de tüm katılımcı ülkeler içinde son 5’teyiz. Karadağ, Brezilya ve Tunus dışında herkes bizi geçmiş. İnsan bu verilere bakınca Anadolu’nun kadim imece kültürüne ne olduğunu merak ediyor.
PEKİ EĞİTİMİ DERT ETMEZSEK NE OLUR?
Veriler karamsarlık aşılasa da iyi ki eğitimi dert ediyoruz. Çünkü ancak dert eden çözüm arar. Türkiye şu an okullarda okuyan 20 milyona yakın öğrenciye birinci sınıf kalitede bir eğitim veremez ise biz bu yüzyıl trenini de kaçıracağız demektir. “De” diyorum çünkü malum sanayileşme trenini kaçırdık ve 100 yıl uğraşmamıza rağmen yakalayamadık. Şimdi istasyondan 21. yüzyıl treni kalkıyor. Çocuklarımıza bu yüzyılda dünya ile rekabet edebilecekleri 21. yüzyıl becerilerini kazandıramazsak bizim çocuklarımız bizi basıp geçen ülkelere küfrederek bir koca yüzyılı heba edecek. Buna hakkımız yok. Bugün dünyanın en başarılı eğitim modellerinin örnek aldığı Köy Enstitüleri gibi inovatif bir okul kavramını hayata geçiren, fen ve teknoloji liseleri ile dünyanın en iyi üniversitelerine öğrenci yollayan bir ülkenin eğitimde üstesinden gelemeyeceği hiçbir dert yoktur. Bunun için öyle dışarıdan model ya da uzman ithal etmeye de gerek yok. Ülkede uzman da, uygulamacı da var. Yeter ki yeni bir hayal ortaya koyalım, yeter ki o hayal etrafında çocuklarımızın geleceği için bir araya gelelim. Türkiye bunu Kurtuluş Savaşı sırasında yapmış bir ülke. Şimdi haydi haydi yapar. Yeter ki irade olsun. Gerisi kolay!
FAKİR EDEBİYATI İYİDİR AMA BİR ŞARTLA!
NE zaman köy hayatı üzerinden fakirlik edebiyatı yapılsa tüylerim diken diken oluyor. O nedenle sosyal medyada yoksulluğa dair dolaşan görsellerde köyden kareler görünce rahatsız oluyorum. Belki siz de gördünüz bu tarz fotoğraf ve videoları. Mesela bu hafta, karlar altında bir köyde okuluna giden bir çocuk videosu çok paylaşıldı. Annesinin sevgiyle okula yolladığı bir çocuk. O çocuğu sobanın başında bekleyen bir öğretmen. Gaz lambasında ödevini yapan bir çocuk. Ben bu tarz karelere bakınca yoksulluk değil zenginlik görüyorum. Sevgi ve dayanışma içinde yetişen, doğayla barışık bir çocuk görüyorum. Çünkü her karesini bildiğim, yaşadığım bir fotoğraf bu. Dışarıdan bakınca kolay anlaşılmayacak bir fotoğraf belki de...
YOKSULLUĞU YANLIŞ YERDE ARIYORSUNUZ!
Ama itirazımın tek nedeni kişisel tecrübe değil. Türkiye’de yoksulluğun coğrafyası artık köyler değil, şehirlerdir. Gerçekten derdiniz fakirliğin fotoğrafını çekmek ise bakmanız gereken yer köyler değil, şehirlerin kenar mahalleleridir. Köyde okuluna yürüyerek giden çocuk ve o çocuğu okulunda bekleyen köy öğretmeni, eğitim sistemimizin en güzel karelerindendir. Ol sebep, doğudan gelen her karede, köye dair her videoda yoksulluk edebiyatına girişenlerde gizli bir oryantalizm, yani Şark’a tepeden bakma hastalığı görüyorum.
KÖY ÖĞRETMENLERİ DEMİŞKEN...
Bir köy öğretmeni olan babam Ali Şirin olmak üzere bir Türkiye hayalinin peşine düşüp ıssız dağ başlarında mucizeler yaratan tüm köy öğretmenlerinin günü kutlu olsun. En derin saygıyla...
Paylaş