Paylaş
Buna rağmen ‘Mustafa Kemal Atatürk’ deyince aklıma gelen en kıymetli bilgiye o derslerde ulaşamadım. Zira resmi söylemde, Mustafa Kemal öğretisi hepimizin ezbere bildiği bir kronolojiden ibaret. Oysa hayat hikâyesi kronolojiden öte detaylara vâkıf olunca ortaya çıkar. Bu manada Atatürk’ün kişiliğini tarif eden ama nedense okullarda pek anlatılmayan bir ayrıntıyı paylaşmak istiyorum sizlerle bu Cumhuriyet Bayramı’nda.
CUMHURİYET HAYALİ!
Olay 1919 yazında Erzurum’da geçer. Topraklarını büyük ölçüde kaybeden, girdiği her savaştan yenilgiyle çıkan bir imparatorluğun subayıdır Mustafa Kemal. O yaz ordudaki tüm görevlerinden istifa eder ve Erzurum’dan yeni bir ülke hayalinin peşine düşer. Artık bir sivildir. Bir süre sonra ise idam fermanıyla aranan bir sivil. Kongre hazırlıkları yaparken gecenin bir yarısı, kimi kaynaklara göre 7 Temmuz’u 8 Temmuz’a bağlayan gece, Bitlis Valisi iken Osmanlı hükümeti tarafından görevden alınan ve İstanbul’a dönerken Erzurum’daki Mustafa Kemal’in safına geçen Mazhar Müfit’i yanına çağırır. Ondan tarihe bir not düşmesini, hayallerini kaleme almasını rica eder. Bir listedir yazdırdığı. Mustafa Kemal’in o gece Mazhar Müfit’e yazdırdığı hayallerinin ilki şudur: ‘Zaferden sonra hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır!’ Listenin uzadığını gören Mazhar Müfit biraz da ondan yaşça büyük olmasından dolayı şöyle der ve odadan ayrılır: “Darılma ama Paşam, sizin hayal peşinde koşan taraflarınız var!” Mazhar Müfit’in o gün inanmadığı liste çok değil birkaç yıl sonra tek tek gerçekleşmeye başlar. O nedenle koşullar ne olursa olsun hayallerin gücünü unutmayalım. Bugün 94. yılını kutladığımız Cumhuriyet de bir kişinin hayaliydi.
EĞİTİMDE DÜNYADA NEREDEYİZ?
EĞİTİM artık milli değil, küresel bir mesele. Becerikli yurttaşlar yetiştiren ülkeler ilerliyor, diğerleri marabalık yapmak için birbirine giriyor. O nedenle her fırsatta verilerle dünyada bizim çocukların nerede olduğuna bakmalıyız. Ancak bu veriler ışığında ilerliyor muyuz, geriliyor muyuz, yaptıklarımız işe yarıyor mu sorularına yanıt verebiliriz. Bu hafta Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tam da bu sorulara yanıt veren kapsamlı bir rapor yayınladı. Her yıl yayınlanan Küresel Eğitim İzleme Raporu (Global Education Monitoring Report-GEM Raport) bize dair pek çok önemli veri ve ödev içeriyor. Raporun tamamına UNESCO sitesinden ulaşabilirsiniz. Ayrıca Türkçe bir kısa değerlendirme için de Eğitim Reformu Girişimi’nin çıkardığı notlara bakabilirsiniz. Ben şimdilik sadece üç önemli veriyi dikkatinize sunuyorum. Ama dediğim gibi raporun tamamına ulaşın. Sonuçta bizlerin vergisiyle ortaya çıkıyor bu veriler. Kullanalım.
HER ÜÇ ÖĞRENCİDEN BİRİ EN TEMEL MATEMATİK BECERİSİNDEN YOKSUN!
Singapur, Kore, Hong Kong gibi ülkelerde öğrencilerin tamamına yakını temel matematik becerilerine sahipken bizde temel beceri seviyesine sahip öğrencilerin oranı yüzde 70’te kalıyor. Yani her 3 öğrencimizden biri en temel matematik becerisinden yoksun! Basit seviyede toplama çıkarma gibi işlemleri yapamayan bireylerle, bilgi çağında nasıl yarışacağımız sorusunun yanıtını size bırakıyorum.
TÜRKİYE ENGELLİLERİN OKUL TERKİNDE AVRUPA’DA BİRİNCİ
Raporda alarm veren bir diğer veri Türkiye’de engelli öğrencilerin çoğunluğunun sistemin dışına itilmiş olduğu gerçeği. Bizde engeli olduğunu belirten 18-24 yaş arası gençlerin okuldan yüzde 60’ı okuldan erken ayrılıyor. Yani okul terk. 25 Avrupa ülkesi içinde en yüksek oran bu!
ÖĞRETMENİN SESİNİ KISIYORUZ
Son olarak rapor öğretmenlerin sınıflarında ne kadar özgür olduğuna bakmış. Öğretmenlere ne kadar özerklik veriyoruz? Veriler iç açıcı değil. Dünyada ders içeriğinin belirlenmesinde öğretmenlere en az inisiyatif veren ülkelerden biriyiz. Türkiye’de öğretmenlerin derslerin içeriğine karar verebildiği okulların oranı yüzde 20’nin altında kalırken, Çek Cumhuriyeti, Birleşik Krallık ve son yıllarda eğitim alanında mucizeler yaratan Estonya’da bu oran yüzde 100’e yakın. Bakın sınıfta ders içeriğinin belirlenmesinde öğretmene yetki ve sorumluluk vermekten söz ediyorum. Onların yaratıcılık ve inisiyatifini açığa çıkarmaktan... Umutsuzluğumun kaynağı sadece bu veri değil, trend aslında. 2006’dan 2015’e öğretmenleri giderek daha fazla sınırlamışız. Onların sınıfın içinde daha çok robotlaştırmışız. Çocuklarımızı teslim ettiğimiz öğretmenlere ‘aklını, fikrini, yaratıcılığını kullanma’ diyoruz. Hata ediyoruz. Çünkü biz öğretmene güvenmeyince o da öğrencisine güvenmiyor. Sonrası bildiğiniz sarmal.
Paylaş