Tıkma asalet yedi adım gider

İş bu yazı, kendini Osmanlı’da olmayan aristokrasinin doğal varisi olarak gören ve alafrangalığın öncüsü olmakla övünen bir camianın hallerine dairdir. O camianın herkes kadar yerli olduğu gerçeğini beyan eder.

Haberin Devamı

Alafranga’ ile ‘alaturka’ sözcükleri, bizi tarif eden gizemli sözcüklerdir. Hangi fiilin önüne koyarsanız, onun nasıl işlediğini gösterir.
‘Alaturka düşünce’ dendiğinde ‘şark kafasını’ anlarız. Yani sisteme bağlı olmayan, fırsatları kollayarak karar alan bir düşüncenin ikliminde çalışan kafadır. Rüzgâr nereden eserse harman oraya savrulur.
‘Alafranga’ sözcüğü ise Batı’ya dair ne varsa onu beyan eder.

* * *

Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki derin ayrılığın kökeninde de bu iki kavram vardır. Açıkça dillendirilmez ama Galatasaray sözüm ona ‘alafranga’ olan taraftır, Fenerbahçe ise ‘alaturkalığın’ futboldaki dışa vurumudur.
Aradaki farkı ne mi yaratmış?
1868’de öğrenime başlayan, amacı da dünyaya ayak uydurmaya çalışan Osmanlı’nın devlet yapısına dil bilen memur yetiştirmek olan Galatasaray Lisesi.

Haberin Devamı


ÇAKMA ASALET


Sarığı çıkarıp fes takan; şalvarı ve cepkeni bırakıp altına pantolon, üstüne İstanbuli ceket giyen Yeni Osmanlı seçkinleri ‘hazineden beslenmeyi’ garantiye almak için çocuklarını bu liseye yazdırıyorlardı.
Sultan Mahmut’un despotik yönetiminde kendilerini şekil olarak Batı’ya uydurmuşlardı, sıra çocuklarına gelmişti.
Ardından şehir efsanesi örülmeye başlandı ve Galatasaray Lisesi, Osmanlı’da olmayan aristokrasinin ön kapısı gibi görülmeye başlandı. Mektebi bitirip biraz Fransızca konuşabilmek kâfiydi.
Saray onlara derhal iş veriyordu.
Diğer okullardan çıkan gençler de Galatasaray diplomalılara gıpta ile bakıyordu. Sonradan öğrendik ki bir Dame de Sion veya bir Amerikan Kız Koleji’nin mezunları için Galatasaraylı olmak, kaşını gözünü yara yara Fransızca konuşmaktı.
Ama yabancı dil konusunda elinde takometresi olmayan yerli ahalinin bunu bilmesine imkân yoktu. O yüzden Galatasaray mektebi çıkışlılar, kendilerini aristokrat süsü verdiklerinde itiraz etmiyorlardı.

* * *

Galatasaray kulüp yapısında da bu işleyişin etkisi hâlâ görülür. Okuldan diplomalılar, kendilerini ‘dünyada eşi benzeri olmayan bir geleneğin’ temsilcisi sayarlar, cumhuriyetin kurduğu diğer liselerden mezun olanlara ise küçümseyerek bakarlar.
Hele Abdurrahim Albayrak gibi hem diplomasız olup da hem de Türkçe’yi ‘22 harfle’ konuşmaya çalışan birini aralarında görmeyi hiç istemezler.
Gerçi bugün Abdurrahim Albayrak vak’asını camia içine sindirdi ama bu iş Türkiye’nin en ünlü minibüsçüsünün yirmi yılına ve milyonlarca lirasına mal oldu.
Sosyoloji âlimleri, kitapta yeri olmayan “Kıroyum ama para bende” formatıyla bu zat-ı muhterem sayesinde yüzleştiler.

Haberin Devamı


OLMASA DA OLUR


“Galatasaray diplomasi insanın canına can, ruhuna asalet katar” propagandasından en çok etkilenen de Fenerbahçe camiasıdır.
Sahada ne kadar yenerlerse yensinler, iş eğitime geldiğinde, hasımlarına karşı boyunları bükük kalır.
Onun için de her kongre ortamında bir ‘Fenerbahçe Lisesi’ lafı ortada dolanır. Sanki alacakları lise diplomasının üzerinde takımın adı yazıldığında, çocukları dünyaya kuş konduracakmış gibi gelir onlara.
Bir de ilahî adalet var.
Galatasaray diplomasının sebep olduğu haksız rekabeti, hayat başka türlü dengeliyor. Bu mektepten çıkanlara ‘bi-hikmet-i müteal’ para kazanma becerisi vermiyor.
Bakın Galatasaray başkanlarına. Çoğu devletten maaşlıdır. Bir o kadarı da baba parasıyla yaşar, kendini o parayı batırmaya adar. Kırk yılda bir kendi parasını kazanan çıkar. O da kulüp yönetemez.
Aristokrat geçinen bir camianın ‘22 harfle konuşan’, o zaman da alt yazı geçilmedikçe ne dedi-ği anlaşılmayan Abdurrahim Albayrak’a teslim olması bu kronik yeteneksizliktendir.
Galatarasay Lisesi’nin uzağından bile geçmeyen Fener başkanları aristokrat değil, cumhuriyetçidir.
Para kazanma ve iş bitirme olayında mahirdir.

Haberin Devamı

* * *

Galatasaray Lisesi diplomalı başkan Dursun Özbek, yukarıda ne yazmışsak üç günlük icraatı ile onu doğrulamıştır.
Kimliği ve yetenekleri hakkında hiçbir fikrim yoktu. Aday olduğu zaman bir konuşmasına rast geldim. Başkan olduğunda Galatasaray’a bir otel yaptırarak para kazandıracağını anlatıyordu.
Onu dinlerken aklı ‘leblebiye narh koymaktan’ başka şeye ermeyen yaşlı Osmanlı veziri geliyordu aklıma.
Başlangıçta asaletine itiraz ettikleri Albayrak, hiç değilse “Yüz minibüs de Galatarasay için alacağım, servis aracı olarak işleteceğim” dememişti.
Mektebin verdiği kalay üç ayda sıyrıldı.
Dursun Özbek ile Cüneyt Tanman’ın yolları ayrıldı. Cüneyt Kaptan’ın gazetemize verdiği röportajdan öğrendik ki malum sosyolojik kuralın, “Futbol cahiliyim ama para bende” versiyonu işlemişti.
Mekteb-i Sultani’nin gölgesinde var olmak bir şey değiştirmemiş, herşey aslına rücu etmişti. Bilinen laftır.
“Başkasının gölgesinde oturanın kendi gölgesi olmaz!”

Yazarın Tüm Yazıları