Paylaş
UÇAN kuşun kanadından hile sezen milli ajan teşkilatımız “Uzun Boylu Sevgi İnsanına” karşı hazırlanan yeni suikast yöntemini keşfetmeseydi, biz hâlâ esnaf lokantasında köfte-piyaz bekler gibi boş boş oturacaktık.
Paralel yapıya hizmet veren katiller “Uzun Boylu Sevgi İnsanının” hayatına kastederken; tabanca, tüfek gibi ateşli silahları kullanmayacaklardı.
Bunların yerine karnabahar, patates, domates, yeşil marul, bezelye gibi sebzeleri bazen de elma, armut gibi meyveleri kullanıp, can alacaklardı.
Modern dünyanın yeni suikast silahları bunlardı.
Katillere bunları tedarik edenler de “gizli silah tacirleri” değil, bildiğiniz manavlardı. Onların arkasında da kabzımallar vardı.
* * *
Dolap beygirinin eşinmesinden hile sezen, ancak milletvekili yapılmayacağını bir türlü sezemeyen Ajanlarımızın Başı, durumu liderine rapor ettiğinde, hemen harekete geçildi.
Önce Ak Saray bünyesinde beş kişilik bir “çeşnici ekibi” kuruldu.
Bunlar, eskiden padişahlara hizmet veren çeşniciler gibi çalışmayacaklardı. Analiz yöntemleri kullanacaklardı.
ZEHRE KARŞI GIDA ANALİZİ
Damak tadına güvenerek zehir testi yaptırmak artık zaman kaybı sayılıyor. Özellikle bünyeye yavaş işleyen zehirler konusunda hiç işe yaramıyor.
Bu yöntemde ısrar edildiği zaman sofraya oturan memleket büyüğü “657 sayılı Yasa’ya tabi olarak işe başlatılan Çeşnici Arkadaş ölecek mi, ölmeyecek mi?” diye saatlerce beklemek durumunda kalıyor.
Bunun yan etkisi de bünyeden önce ekonomiden çıkıyor.
Öyle uzun beklemeler sonunda “açlıktan yükselen şeker” insana ağzına geleni söyletir. Önüne gelene çatarsın, lobileri kafana takarsın.
Ondan sonra otur “Bu dolar niye rahat durmuyor, bu işin arkasında kimler var?” diye kafa patlat. Soğudukça durmadan ısıtılan yemeğin tadının kaçması ise işin cabası.
Ak Saray’ın yeni oluşturulan “Çeşnici Ekibi” daha modern çalışıyor.
Her şeyden önce bir laboratuvarları var. Saray’ın mutfağına giren her türlü yiyecek bu laboratuvarda “Radyasyon”, sonra “Ağır Metal” taramasından geçiriliyor.
İçlerine zehirli sıvı veya gaz enjekte edilmiş mi, ona bakılıyor.
Uyuşturucu veya steroid madde aranıyor. İlaç dahil, her türlü katkı maddesi için gereken taramalar yapıldıktan sonra bir sorun yoksa rapor hazırlanıyor.
Et ürünlerinin helal kesim olup olmadığına ise imam karar veriyor.
* * *
Bu işler yemeğe parmak sokarak anlaşılmaz. Gıda analizleri için modern cihazlar gerektiğinden, Sağlık Bakanlığımız tutmuş, Gaz Kromatografisi ve Kütle
Spektroskopisi cihazları ithal etmiş.
Avrupa’nın alınmasında sakınca olmayan “iyi yanlarından” sayılan bu cihazlar için tam “1 milyon 488 bin” dolar ödenmiş.
NE KADAR ZORSA O KADAR İYİ
Burada ucuzluk-pahalılık önemli değil, önemli olan cihazların on numara, beş yıldız olması. İşe yaraması.
Bizim memlekette ithal edilen bir cihazın değeri onun isminden anlaşılır. Cihazın adı ne kadar zor söyleniyorsa, o cihaz o kadar değerlidir.
Ak Saray’daki danışmanlardan ancak iki tanesi bu cihazların adını hata yapmadan telaffuz edebiliyor, sorulduğunda “This is a Gaz Kromatografisi” veya “This is a Kütle Spektroskopisi” diyebiliyormuş.
Bu çok iyi işte.
Gıda suikastlarını önleyebilen bu cihazların başka bir iyiliği de çabuk sonuç vermeleri. Pişen yemekten bir kaşık alıp Kütle Spektroskopisi cihazına tattırıyorsun. İçinde varsa hemen söylüyor.
İstenirse kalori bile hesaplıyor ama tarif veremiyor. Bunun için ilave cihazlar gerekmekte.
* * *
Tabii her türlü hayırlı işi duyar duymaz onu dillere düşürmek de bizim muhalefetin birinciye gelen hobisi.
Nitekim Altı Kazık Partisi’nden Aytun Çıray adlı vekil, olayı duyar duymaz soru önergesini Meclis’e dayamış.
Son günlerde medyanın aklını karıştıran tantananın aslı budur.
Dikkat ederseniz öbür muhalefet partisinin lideri, yeni bir “püskevit vak’ası” çıkarmamak için konuya hiç girmiyor. İthal cihazların kıymeti buradan da belli oluyor.
Paylaş