Paylaş
KOCA Osmanlı’nın kapısına iki kez dayanıp da giremediği Viyana’ya Suriyeli mülteciler girdi. Avusturya hükümeti, Suriye’den gelen iki bin altı yüz savaş kaçağını mülteci olarak kabul edeceklerini resmen açıkladı.
Bu rakam, Akdeniz’in kabul ettiği mülteci sayısından az.
Bizim eski coğrafyada Bahr-i Sefid olarak geçen Akdeniz, deniz yoluyla Avrupa toprağına çıkmaya çalışan iki bin sekiz yüz mülteciyi yutmuş.
O iki bin sekiz yüz ölü bedenden sadece biri, Aylan bebeğin bedeni kıyıya vurunca insanlığın gözü açıldı.
* * *
Ortadoğu coğrafyası netamelidir. Üzerinde yaratılan medeniyetlerin geçmişi milattan yedi bin sene öncesine gider. O yedi bin sene içinde konan her tuğlanın, her taşın bir işlevi vardır. Ortaya çıkan yapı içinde o taşların her biri bir mana ifade eder.
Süleyman Demirel çok okuyan liderlerden biriydi. Özellikle yakın tarih konusunda uzmanlaşmıştı.
Dünya devletler hukukunun Avrupa’daki bir numaralı uzmanı olan Sadrazam Sait Paşa’nın anılarından tutun da kendilerini dünyanın merkezi zanneden İttihatçıların ne kadar sivri adamı varsa, hepsinin hatıratının üzerinden geçmişti.
Ortadoğu’yu en iyi bilenlerden biriydi.
TAŞLARI YERİNDEN OYNATMA
Yakın çevresiyle siyasi sohbet ederken “Ortadoğu’ya elini sürmeyeceksin” derdi. Orada bir taşı yerinden oynattın mı yerine ne konacağını bilemezsin.
‘Osmanlı Arabistan’ı bir manga askerle idare etmişti’ lafı da onundur ve doğrudur da. Osmanlı Hicaz’ı bir manga askerle yönetirken o taşlara elini sürmemişti.
Ne zaman ki bizim Hasan Cemal’in dedesi olan Cemal Paşa ve İttihatçı şürekâsı oralara geldi, eline geçen her taşı çekti, Arabistan bir milyon askerle idare edilemez oldu.
Birinci Dünya Savaşı’nda cephelere sürdüğümüz iki milyon sekiz yüz elli bin askerin çoğu Arap topraklarında yok oldu.
Osmanlı’nın savaşta diz çökmeyen askerlerinin torunları, kurulan çadır devletlerinin uyduruk kralları önünde diz çöktüler. Onun acısı ve utancı, o savaşın yaşattıklarından daha fazlaydı.
* * *
Amerika’nın bir çukurda yakalanıp, Bağdat’ın intikamcı yöneticilerine teslim edilen Saddam Hüseyin, bir tarihte Demirel ile görüşmüştü.
Demirel’e o görüşmede ne yaptığını sordular. Ortadoğu ile oynanmayacağını iyi bilen Baba, meraklılara gayet sıradanmış gibi görünen bir cevap verdi:
“Yumurtalarına su serptik.”
Baba, zarafetinden halk ağzı kullanıp “T...” dememişti.
....
Anadolu’nun köyünde, kasabasında bilinen tekniktir. Şu içinde yaşadığımız günler gibi, sıcaklık termometre çatlatacak kıvamla gelip de arabaya koşulu beygir bunaldığında bir kova soğuk su getirirler.
Sıcaktan cinnet haline gelmeye hazır beygirin yumurtalarına o suyu çarparlar. Hayvan serinler, ferahlar, rahatlar.
Sultan Abdülhamid’in otuz üç sene Arabistan’da yaptığı buydu. Kim bunaldıysa onun başına, elinde su kovası bulunan birini yolluyordu. Bir süslü kılıçla, birkaç parça hediye ile emirleri yatıştırıyordu.
Çocuklarını “okutacağım” bahanesi ile İstanbul’a getirip, elinin altında tutuyordu. Fitne kaynağı diye bildiği Şeyh Hüseyin’i Ayan Üyesi yapıp (bugünün senatörü) yıllarca elinin altında tuttu.
Abdülhamid’i devirenlerin ilk işi, o fitneci Şeyh Hüseyin’i Mekke Şerif’i olarak atamak oldu. Osmanlı’ya ilk ihanet eden ve koca Arabistan’ı İngilizlere satan odur.
* * *
Ortadoğu’yu kim küçümsediyse başına iş aldı. “İki alay askerle gelip, Suriye’nin altını üstüne getiririm” diyen Menderes, bir seyahat dönüşü Şam havaalanına ikmal için inmişti. Aleyhte göstericilerin elinden canını zor kurtardı.
Bu coğrafyayı yeni baştan dizayn etmek kolay iş değildir.
Elini soktun mu Halepçe katliamında zehirli gazla boğulup kucak kucağa ölen “dede ve torunu” gibi veya minik bedeni Bodrum kıyılarına vuran “Kobanili Aylan Bebek” gibi fotoğraflar yaratırsın.
Sonra o fotoğraflara bakıp ağlarsın.
Paylaş