Paylaş
Hani Türkiye’deki IŞİD meraklılarının yüzde 8 oranında çıktığı araştırma. Başka gazetelerde de bu konuda haberler, yorumlar ve “Vış başımıza...” mealinde köşe yazıları çıktı.
Tam mesele geride kaldı derken, Altı Kazık Partisi’nin Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’ndan bir IŞİD hamlesi geldi.
Tanrıkulu, Başbakan’a mektup yazdı.
* * *
“Mektup yazdı” tarifini kullanmak benim marifetim. Koca bir muhalefet partisi yetkilisinin Başbakan’a “Önce selam eder, gözlerinizden öperim. Enerji Bakanımız nasıl? Sağlık Bakanımız iyi mi? Yine beş vakit namaz kılıyor musunuz?” diye başlayan mektup yazacak hali yok.
Sözünü ettiğim yazışmanın Meclis Zabıtları’ndaki teknik adı “Soru önergesi” olarak geçiyor. Bu içtüzük gereği milletvekillerine tanınan bir haktır.
Milletvekili kafasına takılan soruyu ilgili hükümet adamına sorar. O da belli bir süre içinde cevap verir.
FAYDASI EGOYA
“Peki, bu sistem bir işe yarar mı?” diye merak edenler çıkacaktır, onlar için açıklayayım.
Bu soru önergesi ile “yürütmeyi denetleme işi” bizde hiçbir işe yaramaz. Zaten gerçek demokrasilere göre işleyen parlamentolar için icat edilmiş bir tedbirdir.
“Cevap tezkeresi” uygulamasının üç veya dört parti liderinin kafasına göre şekillendirdiği parlamentolardaki işlevi faklıdır.
Parlamenterlerin yakalarına taktığı devasa rozetten belediyelerin “tabela vergisi” almaması, kanıksanmış bir durum olduğundan, artık egoları tatmin etmiyor. İşte “Soru önergesi” olayının işe yaradığı yer budur.
Vekillerin egolarını şişirmeye yarar. Ayrıca milletvekillerinin varlıklarını cümle âleme göstermesinin önemli bir aracıdır.
“Filanca Bakanlığa Soru Önergesidir.
Seçim bölgemde bulunan filanca ilçenin filanca mahallesinde yapılan çeşmenin inşaatından burnuma pis kokular gelmektedir. Çeşme için yapılan harcama, önceden belirlenen miktarı aşmış mıdır? Çeşmenin hizmete girmesinden sonra da suların akmayacağı dedikoduları doğru mudur?
Kestane kebap acele cevap.”
* * *
İlgili bakan, o kadar işin gücün arasında, yukarıdaki gibi bir soru önergesine cevap vermek durumundadır. Gerçi bizzat “Önce selam ederim” diye başlayan cevap yazmaz. Memuru yazar, o imzalar.
Cevabı alan vekil ise havalara uçar. Önce o cevabı kuliste önüne gelene gösterir. Sonra Meclis muhabirlerinin peşinden “gazetede yayınlanması” için koşar. Soru önergesi haber olduğunda da başı göğe erer.
Hem seçmeninin gözünde puan toplar hem de kendi liderine “Gördün mü, vakti geldiğinde bakan olacak adamım” mesajı verir.
SORGU SÜRÜYOR
Parti liderleri yasamayı aralarında parselledikleri vakitten beri “Soru önergesi” sisteminin vekillere kişisel bir faydası yok. Konuşulmayan, tartışılmayan konuların Meclis’e getirilmesi ve haber yapılması için bir araç.
Altı Kazık Partisi’nden Sezgin Tanrıkulu da bunu yapmak istemiş. Oturmuş Başbakan Davutoğlu’na mektup yazmış.
“PEW araştırmasında Türkiye’deki IŞİD sempatizanlarının oranı yüzde 8 çıkmış, doğru mu?”
Yüzde 8’lik oran, yetişkin nüfusuna göre üç milyon yapar. Buna “doğru” veya “yanlış” diyecek kişinin, o üç milyonu tek tek sorgulaması lazım.
Ben Başbakan’ın yerinde olsam oturup bir cevap hazırlardım. İçine de “Sayın Tanrıkulu, şu ana kadar iki bin sekiz yüz kişiyi soruşturabildim. Vatandaşları teker teker soruşturmayı bitirdiğimde ayrıntılı bilgi vereceğim. Hassasiyetiniz için teşekkür ederim” cümlelerini koyardım.
* * *
Sayın Tanrıkulu, bu akla mugayir soru önergesi ile “genel başkan yardımcılığı potansiyelini” ortaya koymuştur.
Gösterdiği performans ile seçimlerde yüzde 25’e çakılıp kalan partisini de “Neden hep biz kaybediyoruz?” konulu bir araştırmanın zahmetinden ve masrafından kurtarmıştır.
Eğer Altı Kazık Partisi’nin Sayın Tanrıkulu gibi iki-üç yöneticisi daha varsa araştırma yapmaya gerek kalmaz. Sebep kabak gibi ortada olacağından başka işlere bakılır.
“Anladık bu yel değirmeni, peki suyu nereden gelir?” gibi sorularla zaman kaybedilmez.
Paylaş