Paylaş
Kendini köşe yazarı olarak tarif eden bir “hanım” kızımızın adına atılmış bir e-mail. (Kendisine hanım demekte ısrar edeceğim)
Sahte bir hesaptan çıkmaymış, üç aydan beri de yalanlanıyormuş. Ben sosyal medya acemisi olduğumdan bundan habersizim. Kuş akıllının biri sahte e-mail’i yeniden göndermiş bana. Benim gerçek sanıp, şoklanmam o sebeptendir.
***
Evet, itiraf ediyorum. Araştırmadık, soruşturmadık. Kalemden çıkma her kelamı “resmi ifade” kabul eden Osmanlı kulları gibi ona sarıldık. Üzerine yazı yazdık.
Lakin yazının sadece girişinde “hanım” yazarın adı geçiyordu, yazının gerisi muhafazakâr hükümet politikası ile içki tüketimine dairdi.
Yani, o eski ve asılsız olduğunu sonradan öğrendiğim e-mail sadece yazıya girizgâh olmuştu. Bir hata yapmıştım.
Meslekte yaptığım ilk hata değildi, son hata olacağını da sanmıyorum.
SORUMLU BENİM
Sedat Ergin’in telefonu beni kendime getirdi. Yazımda sözü edilen e-mail’in çok eski olduğunu, yalanlandığını anlattı ve böyle bir hataya nasıl düştüğümü sordu.
Resmen hesap sordu anlayacağınız.
O bir talepte bulunmadan “İnşallah telafi ederim” dedim. Eğer bulabiliyorsa, kalbini kırdığım hanım yazarın telefonunu bulup bana iletmesini söyledim.
“Sorumluluk bana ait, hemen arayıp samimi bir özür dileyeceğim” deyip, telefonu kapadım.
Sedat Ergin’in gönderdiği telefonu dün birkaç kez aradım. Her seferinde utana sıkıla tuşladım aleti. Utandım, çünkü kırılan kalbe karşı konuşmak zordur.
Telefon açılmadı. Herhalde o da benim gibi tanımadığı numaralara cevap vermiyordu. İyi ki de açılmamış.
E-mail adresini bulmak, oradan kendisine ulaşmak için adını tıkladığımda “Duman’ın alçakça yazısına cevap” başlığı ile karşılaştım.
“Hanım” yazarımız, infial halinde bana cevap niyetine saydırıyordu. Okudukça şaşkınlıktan ağzım açık kaldı. Bir kez daha “İyi ki o telefon açılmamış” dedim.
***
Beni yerin dibine sokma amacı ile yazılmış yazının girişinde “Adamlığı dümenden bir organizmanın dumanından zehirlendik” ifadesi vardı.
Altında da kendi okuruna uyarı: “Klavyem bugün balgam atacak, maskeli okuyunuz” şeklinde bir hijyen uyarısı. Onun altında da aslında sakin olduğunu, cümle bakımı yaptığını söyleyen bir not.
Sözcükler itinayla seçilmiş, cümlelere şiirsel kurgu katılmış.
Şiir olmasa da biri alıp kendi hesabına kullandığında Twitter aforizması olur.
Bizim ahali, başkasının ağzından çıkma ağır lafları kullanmaya meraklıdır ya! Mutlaka işe yarar.
KÜFÜR SALVOSU
Küfrü renklendirdikçe “edebi çeşitleme” yaptığını düşünen ve kalem ustalığı saydığı üslubu ile okurları şoklayacağını düşünen bir aklın hedefi olduk.
Beni hakaret ettiğim gerekçesi ile mahkemeye vereceğini ilan ettiği yazıda, özüm için kullanılan ifadelerin rengine bakın.
“Zihni çamurla çiftleşen belgesellik adam.”
“Bu ayki salya faturanı gazeten mi karşılar, sen mi ödersin beni ilgilendirmez.”
“Küçük rollere büyük atlayıp, zemine çakılan sazan.”
“Konforlu alçak.”
“Bir lağım stepnesi.”
“Kalemi hırlaya hırlaya kemik bulmanın sevinciyle.”
“Acemi garson.”
“Puslu hava tiryakisi çakal.”
“Haysiyet ve şerefin dudak tiryakisi.”
Lafını da “Bizim gazeteciliğimiz ayetten beslenir, senin beslendiğin yeri belediye vicdanla, şerefle ilaçlasın” diye bağlıyor.
Okuyunca dehşete düştüm.
“Kin” denen kara zehir, bir insanın kalbinde nasıl bu kadar birikebilir, nasıl “mürekkep” niyetine kullanılabilir dedim.
***
Bak “hanım” kardeşim.
Köşe yazarlığı dipsiz kovayla su çekmektir.
Gerçek yazarlık ise ustaca polemik cümleleri bulup, bunu küfür kılığına sokmak değildir.
Bunu senden evvel binlerce kez yaptılar.
O zaman okurun kafa salladığı küfürbazların bugün adını bile anan yok.
Benim gazeteciliğim de vicdandan beslenir.
Ben bugün vicdanımın emrettiğini yaptım, hatamı ilan ettim.
Sen de bildiğini yap.
Ancak küfre sarılıp, kendi içini bu kadar karatma.
Paylaş