Paylaş
BU sezon, stadyumlarımızdan birisi, o da Konya’daki, iki kez ful çekti.
Seyirci rekortmeni Fener-bahçe’nin 14 bin seyirci ortalamasıyla oynadığı ligin Konya gibi muhafazakâr bir kentte stat doldurması iyiydi.
Bu durum Futbolumuzun Polyan-na’larına umut verdi.
İyi Niyet Olimpiyatları’nda Türkiye’yi temsil edebilecek üç beş isimden biri olan Şansal Büyüka, canlı yayında Mustafa Denizli’ye tane tane sordu.
Daha doğrusu önce kendi yorumunu yaptı, lafın kuyruğuna düğüm attı. Sonra “Ne diyorsun hocam?” deyip, Lig TV Noteri olarak gördüğü Mustafa Denizli’den bunu onaylamasını istedi.
***
“Neticede” ve “Hadise” sözcüklerinin TV’de yasaklanması halinde, cümle kurmakta zorlanacak olan Mustafa Denizli de beklenen onayı “başını sallayarak” verdi. Ardından Konya’daki birikimin bir heves olduğuna dair hissiyatını da söyledi.
Ardından Altay’ın yetmişli yılların ortalarına kadar ful çeken tribünler önünde oynadığını anlattı. Seyircinin geri dönüşü konusunda umutsuz olduğunu sözcüklerle dile getirmese bile, kaşını gözünü oynatarak belli etti.
ÇABUK TÜKETEN ÜLKE
“FUTBOL, sadece futbol değildir” lafının en haklı çıktığı yere geldik. Futbol denen ayak oyununu, sosyolojinin yardımı ile çözümlemeye çalışırsan, Abdurrahim Albayrak olursun.
Lafları ipe kendin dizer, kendin ayıklarsın.
Sorunun temelinde Türkiye’nin ”hızlı tüketen bir ülke olması” özelliği var. Modernizm ile gelenekçilik arasında sıkışan, iki değer arasında gidip gelen, bu arada hayal edemediği kadar zenginleşen toplumların ortak özelliğidir bu.
İçkili bir sofrada, hem muhabbetin hem yemeğin tadını çıkararak saatlerce oturan insanlar vardır. Geceyi gece yaparlar.
Bir de üç Michelin Yıldızlı lokantaya gidip, kırk dakikada tıkınıp çıkan, çıkarken de geğiren insanlar vardır.
“Hızlı tüketen toplumlar” bu ikinciye girer. Hiçbir şeyi kalıcı zevk, sürekli eğlence haline getirmeyi beceremezler. Ön sevişmeden habersiz tutkulu âşıklar gibi zevki en kısa sürede tüketirler.
***
Bu ülkede bir zamanlar “Bisiklet Yarışlarının” futboldan daha fazla ilgi çektiğini orta yaş ve üzerindekiler bilir.
Senede bir kez “Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu” yapılırdı. On beş gün mü ne sürerdi.
Her etabı yüz kilometrenin üzerinde olan bu turu Radyo canlı yayınlardı. İnsanlar Rıfat Çalışkan mı yoksa Nusret Ergül mü o yarışın sonunda sarı formayı giyecek merakıyla radyoların başında toplanırdı.
YİNE KONYA MERKEZDİ
O bisiklet yarışlarının yıldızları hep Konya’dan çıkardı. Çünkü Konya düzayak bir yerdi ve Anadolu’da asfaltı ilk tanıyan şehirdi. Ayrıca eski stadyumunun içinde, sahayı boydan boya çeviren bisiklet yarışına müsait veledrom vardı.
Asfalt bisikletin altyapısı olduğundan, Konyalı şampiyonlara geçilenlerin mazereti “çalışacak yol bulamamak” olurdu.
İkinci, üçüncü ligler kuruldu. Anadolu profesyonel futbolla tanışır tanışmaz “gönüllerde taht kuran” bisiklet gündemden çıktı. O günlerin kahramanları unutuldu. Ne Rıfat Çalışkan’ı ne de Nusret Ergül’ü hatırlayan var şimdi.
Beyaz eşya mağazalarının heveslenip getirttiği; ince tekerli, düşük dümenli yarış bisikletler satılamayıp, ellerde kaldı.
Bisikleti unutan Konya, futbolu da aynı hızla unutur.
İşareti sosyoloji bilimi veriyor. Her türlü mahalle baskısının yaşandığı, sosyal hayatın gerilediği Konya’da futbol şimdilik nefes alma vesilesi. Yarın şartlar değiştiğinde o da aslına rücu eder.
***
Passolig tek başına gerekçe değildir. Bıktıracak kadar bol futbol yayını sebeplerden biridir.
Ekrandaki görüntüleri her eve giren futbolcuların, insanlara “itici gelen halleri” başka bir faktördür.
Yılda bir iki milyon Euro kazanan yıldızların (!) emeği ile çalışanlarla dalga geçer gibi yaşamalarını es geçmeyin. İthal araba başta olmak üzere, her türlü lüks meraklarını zor belâ geçinen veya işsiz dolaşan insanların gözlerine sokması.
Ve sahada her türlü delikanlılık kurallarını ihlâl etmeleri. “Futbol erkek oyunudur” deyip bu devre ters gelen bir dil kullanmak istemiyorum.
Lakin yüzüne darbe gelmediği halde gözü çıkmış gibi, kendini attığı yerde yalandan debelenen bir futbolcunun yarattığı etkiyi de takdirlerinize bırakıyorum. Uzun lafın kısası, “hızla itibar kaybeden bu siyasallaşmış oyunu” Mevlana gelse kurtarmaz.
Paylaş