Gazi Taksim’de yeryüzü sofrası!

Haberin Devamı

YAZ bir türlü gelmedi. Koca haziran ayı ki resmi olarak yaz başı sayılır, çocukluğumun ağzından sel akıtan nisan ayına benzedi. Nisan yağmurunun şifalı olduğuna inanılırdı.
Yağmur azıttı mı mahallenin ihtiyar kadınları evdeki yeniyetme olanların eline bir kap tutuşturur, yağmur suyu toplatırlardı. Kendimizi iç donumuza kadar ıslatacak aptallıkta olmadığımızdan o kapları evlerin oluklarına dayardık, şar şar akan suyu topladığımız kabı önlerine koyardık.
Yaşlılar o suyun çamurumsu görüntüsünden iğrenmezlerdi. Suyu birkaç kez tülbent örtülü tencerelerden birbirine geçirir, kaba çamurunu ayırır, sonra bir dua okuduktan sonra kafalarına dikerlerdi.


* * *


Her gün yağmasa da günaşırı tepemize binen haziran yağmurlarının böyle bir şifa özelliği de yok.
Ahalimize sorarsan mikrobu kırıyor. Kar yağdı da sokaklar süt beyazı mı kesildi? Birinden biri mutlaka “İyi oldu, mikropları kırdı” der. Katılmıyorsak susarız. Eğer bunu söyleyen bir taksiciyse, yalakalık genimiz tetiklenir “Evet ya! Ne iyi oldu” deyip kafa sallarız.
Mikrobun sıcaktan değil de soğuktan donarak ölmesi, tıp dünyasına “Damar damar üstüne binmiştir” teşhisini armağan eden ferasetli halkımızın geri dönüşü olmayan başka türden bir inanışıdır.

Haberin Devamı

BETON ÇÖLÜN ORTASINA VAHA

Yağmur aniden bastırdığında “organize suç örgütü” gibi örgütlenmiş “naylon şemsiyeciler” aniden ortaya çıkar. Yağmurun şiddetine göre fiyat konur. Başlangıçta 10 liradan gider, sonra 5 liraya düşer.
Normal şartlarda üç liraya bile satsa para kazanacağı şemsiyelerin yüzde doksanı elinde kalır. Çünkü “Avcı ne kadar yol bilirse ayı da o kadar yol bilir” lafı boşuna edilmemiştir.
Gezi olaylarından sonra “Gazilik” unvanını hak eden Taksim Meydanı’nın üzerine çimento döküp, koca alanı “beton çölüne” çevirenler, baharda gayrete gelmiş. Taksim’i güzelleştirme projesi yapıp ihaleye çıkarmışlar.
Artık kim hak ettiyse, çalışmayı başlatmış. Harbiye yönünden heykele kadar uzanan alanı, kesme taşla kaplıyorlar. Projeyi anlatan fotoğraflı panolardan çıkarttığıma göre önce bu taş döşeme işi bitecek. Sonra o taşlı yolun orta yerine; iki metreye iki metrelik, küp şeklinde yükseltiler sıralayıp, içlerine ağaç dikecekler.
Böylece beton çölünün ortasında bir vaha yaratacaklar.


* * *

Haberin Devamı


“Susuz vaha” olmadığını bilen mimar bu ağaçların iki yanına dikdörtgen şeklinde havuzlar yerleştirmiş. Üç metre eni, on iki metre boyu olacak diyelim de orantıyı kafanızda canlandırın.
İçine de suyu saldılar mı kendilerine Suriye göçmeni süsü veren Arap vatandaşlarımızın dilenen çocuklarına gün doğdu demektir. Taksim’in göbeğinde Bodrum tadı yaşamak isteyen o havuzlara girip, çimer.

HERKESE AÇIK BİR SOFRA

Meydanın ortasındaki heykelin sağ tarafında bir alan yaratıp, etrafını birbirine geçmeli panolarla çevirmişler. Çevresinde onar adet plastik sandalyesi olan iki yüz masa kurmuşlar. Her akşam iki bin kişiye iftar yemeği veriliyor.
Organizatör Beyoğlu Belediyesi, sponsorlar belli değil.
Saat akşamın yedisi oldu mu iftarcılar içeri girmeye başlıyor. En erken gelenler de “kulüp düzenini” bilen, başı açık Cumhuriyet teyzeleri. Onları Arap göçmen ve turistler takip ediyor.
Giyim kuşamından muhafazakâr oldukları anlaşılan ancak kendilerinin “beyaz zenci” sayıldığından haberi olmayanlar ise her zaman sona kalıp yer bulamıyor. Panoların arkasından yemek yiyenleri seyrederken, göçmenlere söyleniyorlar.
Ortaya söylenen “Vatanımızda azınlık olduk valla” cümlesi, en bilinden şikâyet repliği ama dil bilmez “Atladı geçti eşiği, sofrada kaldı kaşığı” durumundaki mutlu Arap sallamıyor.


* * *

Haberin Devamı


Sahne gibi bir platform kurulmuş. Orada dört-beş müzisyen yemek öncesi iftar müziği yapıyor. Atalarımızın ruhunu şad ediyor.
Akşam yemeğini veya iftarı bedavaya getirenlerin keyfi yerinde, diyeceğim ama yağmur yağdırmasa bile; tepelerine toplanıp, aşağıdakileri tedirgin eden o haziran bulutları bırakmıyor ki.

Yazarın Tüm Yazıları