Paylaş
Final gecesi Spil Dağı’ndan gelen sıcaktan daha müthiş bir şey yoktu.. Bu güzelliği Federasyon’a borçluyuz..
SPOR medyasının leşkerleri bir şeyi “sivriltmeyi” kafalarına takmasın.. Yaldıza bularlar, överler, süslerler..
Taşrada “Keçiyi öve öve öküz ettiler, boynuzunu dokuz ettiler..” diye bir laf vardır.. O lafın icabı bizde gün be gün yaşanır..
Hıncal Uluç büyüğümüz Arda için “Ronaldo ile takas edelim, deseler üste ne vereceksiniz diye sorarım..” diye yazdığından beri benim de fabrika ayarlarım bozuldu..
Kolaylıkla gaza geliyorum..
“Süper Kupa” öncesi de böyle oldu..
Taraftarlık hissiyatımıza medya marifetiyle “tüp taktırdığımızdan” gazı günler öncesinden yemeye başladık.. Boyumuzdan büyük beklentilere girdik.. Yazlık yerde, 140 ekranlık televizyonun karşısına kurulmamız bu sebepten..
***
Maç daha başlamamıştı.. Yayına erken giren kanalın kameraları avarelik yapıyor, sahanın boş zemini ile tribünler arasında gidip geliyor.. Biz de kamera neye kilitlenmişse o yana doğru boş bakıyoruz..
Zemini bu sırada görüp, dehşet içinde kaldık..
“Süper Kupa” için seçilen Manisa 19 Mayıs Stadyumu’nun zemini saçkıran olmuş köylü çocuğunun kafası gibiydi.. Kelleşme aşırı boyutlardaydı..
Kelleşmenin olmadığı yerlerdeki çimen ise kurumuş, sarının iki tonu arasında kararsız kalmıştı.. Sahanın bir iki yerinde hâlâ yeşil kalmış çimen vardı ama kulak asma.. İki aç oğlak o çimle doymaz..
Aynı zemin tepeden bakıldığında “Dünyayı Kurtaran Adam” filmindeki ay yüzeyi gibi görünüyordu..
“Bu yaz sıcağında niye Manisa?” diye o zaman sorduk..
YAKTIN BiZi SPiL DAĞI
OSMANLI coğrafyasındaki adı Saruhan Sancağı olan Manisa vilayetinin birinciye gelen derdi, şehrin bünyesinden ur gibi çıkıp, arşa yükselen Spil Dağı’dır..
1517 metre rakımlı bu tepenin üst yakası tamamen kayalık olup, güneşe kafa tutar.. Eteklerinde biraz toprak vardır..
Spil Dağı’nın Milli Park ilân eden yaratıcı cumhuriyet kafası, kendini haklı çıkarmak için bildim bileli buralara ağaç diker.. Bu sayede dağın etekleri kısmen yeşillik tuttuğundan, Spil Dağı şekil olarak, saçı erken dökülmüş bankacılarımıza benzer..
Tepedeki kaya kütlesi, gün boyunca emdiği güneş ısısını gece şehre geri salar.. Şehir merkezi nefes alınmaz olur.. O yüzdendir ki Manisa’nın yaz mevsimi sadece klimacıları mutlu eder..
Futbol Federasyonumuz’un yüksek aklı “Süper Kupa” finalinin oynatılacağı yer olarak bula bula burayı bulmuş.. Bu halleri görmeden önce “Bir bildikleri vardır zaar..” demiştik, varmış..
Finalin hasılatı, Soma’daki maden faciasında hayatlarını kaybedenler için harcanacağından bu stadyum seçilmiş.. “Maçı düzgün bir yerde oynatalım, hasılatı yine Soma için harcarız..” diyen de çıkmamış..
***
Burada küçük bir not düşeyim..
Türkiye insanının; tabii felaketlerden sonra depreşen yardım hissiyatını “imeceye bağlayan” eski refleksten kurtulması lazım..
Savaş uçağı lazım olur.. “Kendi uçağını kendin yap” kampanyası kapsamında birbirimize el açarız.. İhtilâl olur.. “Hazine tamtakır olmuş..” deyip çıkardığımız alyansları torbaya atarız..
Zap Suyu’na köprü yapılacak, Çanakkale Şehitleri’ne anıt dikilecek, donanmaya çıkartma gemisi yapılacak.. Ha gayret vatandaş.. Her türlü girişimin ortak adı da “Millet Yapar” kampanyası..
Böyle yapa yapa bu toplumu o kadar aciz, üç otuz paraya muhtaç hissettirdiler ki değişen şartlara rağmen başka türlüsü akla gelmiyor..
HiBE MAÇI YAKIŞMADI..
TAMAM! Soma’da üç yüz evladımız hayatını kaybetti ama onların geride bıraktıkları için avuç açmamıza ihtiyaç yok..
Hükümet, Libya’da Kaddafi devirenlere bir uçak dolusu parayı kimseye sormadan gönderdi.. 2.2 milyar mıydı ne? Somali’ye de çuvalla para gönderdik.. Üç dört yüz milyon dolar vardı.
Yevmi bir buçuk milyon Suriye göçmenini besleyip, barındırıyoruz.. IMF’e beş milyar dolar borç vermekle övünüyoruz.. “Değerli Yalnızlık” dış siyasetimizin icabı her yere para saçıyoruz..
Sonra el adamının takımı Atletico “Soma’ya çok üzüldük.. Gelip yardım maçı yapalım..” diye zıpladığında Federasyon delikanlı tavrı gösterip, daha işi başında “Sağ olun ama ihtiyacımız yok..” diyemiyor..
***
Maça gelince..
Spil Dağı’nın gece vakti 34 derece ölçülen sıcağında, kelleşmiş bir sahada mucize beklemiyorduk ama biraz “futbol kalitesi” görsek, hepimize iyi gelirdi..
Maçın genelinde Fenerbahçe rakibini ezip, bıraktı..
Gözüm hep Galatasaray’ı tutanlardaydı.. Suratları düşmüş, keyifleri kaçmıştı.. Fenerbahçeliler’den gelen her türlü sataşmaya katlanıyorlardı..
Seyredenlerin çoğu Sneijder’i ancak oyundan çıkarıldığında fark edip “Aaaa! Oynuyormuş!” dediler..
Diğer ayrıntıları futbol analizinden ekmek yiyenlere bırakmalı..
SABRi NiYE YOKTU?
GALATASARAY’ın final maçındaki aczine bakanlar, özellikle de sağ kanatta Yasin ile Veysel’in çırpınmasından bir sonuç çıkarmaya çalışanlar, birbirlerine hep bu soruyu sordular..
Sanki “Dünya kupası mağlubu” İtalyan teknik direktör eline verilen kadroya kuş kondurmuş da dört dörtlük takıma sadece Sabri Reyis fazla gelmiş.. Bakın buraya yazıyorum..
Bu taraftar Aydın Yılmaz takıma geri döndüğünde yine sevinecek.. Sabri Reyis’e hayda hayda sevinecek..
Fener yanlıları ise takımın oyunundan memnundu ancak onların da kafası Aziz Yıldırım’a takıktı..
Takıma ve yönetime yakınlıkları ile bazı Fenerliler, 3-3 biten Roma maçı için başkanı suçluyorlar..
Takım Roma karşısında son dakikalara 3-1 galip girmişti hani.. O dakikalarda iki oyuncu değişti.. Alper ile Meireles çıktılar, yerlerine Emre ile Mehmet girdi.. Oyun beraberliğe geldi.. İşte o değişiklik talimatını yukarıdan telefonla vermişler..
İnanılacak tarafı yok ama gel de fanatiklerle tartış bunu.. “Yıldırım dikişi” sökülmüş bir kere..
Paylaş