Paylaş
GÖZÜ kör olsun televizyon denen aptal kutusunun. Hayatımızda “güzel” diye bildiklerimizin çoğunu elimizden o aldı.
Önce “ev gezmesi” diye tarif ettiğimiz harika geleneği bitirdi. Sonra döndü, tekmesini “sinemaya” vurdu. Bir baktık ki sinema salonları malum filmlerin istilasına uğrayıp, birer “batakhaneye” dönüşmüş.
Bu televizyon denen kültürel sel dalgasının önünde ilk yuvarlanıp giden de “tiyatro” dünyasıdır.
* * *
Nilgün Belgün ile Ayşegül Aldinç’i uzun bir aradan sonra Zorlu AVM’nin içindeki, adına Eataly denen para tuzağında gördüm.
Eataly esnafı bana kızmasın. Hâlâ kurutulmuş meyvelerin fiyatı altınla yarışıyor. Sünnet olan oğlana “kurutulmuş ananas dilimi” tak, çeyrek altından daha makbule geçer.
Nilgün Belgün ile Ayşegül Aldinç, oradaki pizzacıda kız kıza yemek yiyorlardı, kimseye bir zararları yoktu. Yanlarına gidip iki laf ettik.
Her zamanki gibi “En kısa zamanda görüşelim” yalanını birbirimizin sıfatına doğru tekrarladık.
EN KISA ZAMANDA GÖRÜŞELİM
Ertesi sabah kızımı yurtdışına uğurlarken Nilgün Belgün’e havaalanında rastladım. Arkadaş düğünü için Viyana’ya gidiyormuş. “En kısa zamanda görüşelim” kalıbını bir kez de orada kullandık.
Bir hafta ya geçti ya geçmedi. Zorlu’nun katları içinde, sağlıklı hayat yürüyüşü namına yörüngeye girmiştim. Bu kez sinema katındaki lokantanın masalarından birinden seslendiler.
Döndüm baktım. Yine Nilgün Belgün ile Ayşegül Aldinç. Kocaman bir kayık tabağı dolusu kurabiyenin hakkından geliyorlar. Yanlarında da gerektiğinde açık sarı renkte, ılık bir sıvı akıtan demlikleri duruyor.
Kadınların çay yerine, doğada demliğe sığabilecek ne varsa kaynatıp, çay niyetine içtiklerini bildiğimden “Bu nedir” diye sormadım.
Yanlarına gidip oturdum. Nilgün, laf arasında onun sahne performansını görmediğini fark edince “İlle de geleceksin” dedi. 25 Nisan’da sezonun son gösterisi Trump Tower’daki sahnede yapılacakmış. Ağzımdan sözü alıp, beni asker yazdı.
* * *
Ben orada bir komedi sahneleniyor, Nilgün Belgün de başrollerden birini oynuyor sanıyordum. İşin aslı öyle değilmiş. Meğer tek kişilik bir komedi gösterisi yapıyormuş.
O gösterinin adına da elifi elifine “Stand Up” deniyor.
Türkiye’de bu zenaatin lafının geçtiği yerde akla önce Cem Yılmaz gelir, ardından da Ata Demirer. Diğerleri, stand up mevzusunun açıldığı yerde, bir arada anılır. Nilgün Belgün’ün bu işi hakkıyla yaptığını o gece gözümle gördüm, bol bol gördüm.
HAYATI ÇOK SATAN ROMAN
Stand up sanatçısının bir sahne metni vardır. Seyirciyi güldürmek, eğlendirmek için yazarlar.
O metin sahnede üzerlerine bir türlü oturmaz, Karabekir Paşa’nın bayramlarda giydirip şarkı söylettiği Sarıkamış Yetimi gibi görünürler.
Arkadaşları ile birlikte yazdığı sahne metni Nilgün Belgün’ün üzerine birebir oturmuştu. Çok da yakışmıştı.
Çoğu bilmez ama Nilgün Belgün konservatuvar çıkışlıdır. Okulun hem tiyatro hem şan bölümünü bitirmiştir. Sesi de güzeldir. Hayatı dersen “kendiliğinden roman” gibi geçmiş.
Kendini anlatsa yeter!
O da onu yapıyor zaten. Başından geçen dört evlilik hikâyesi ve eski güveyler sahnenin görünmeyen kahramanları.
Laf sırası, Oscar Wilde’ın tarifiyle “Bütün kadınların üzerinde anlaştığı, erkeklerin ise üzerinde bir türlü anlaşamadığı” bir kurum olan “evliliğe” geldi mi Nilgün Belgün seyirciyi uçuruyor.
Özellikle evliliğin vitamininden yararlanmış olan kadın seyirci yerlerde. Erkekler ise sahnedeki canlandırmada kendilerini görüp, kendi hallerine gülüyorlar.
* * *
Olayı kafalarımızda “Kadınlar stand up yapamaz” önyargısı ile kodlamışız. Ezberimiz böyle. Nilgün Belgün erkeklere özgü bu ezberi sahnede bozarken, gelenlere de eğlenceli, her zaman hatırlayacakları bir gece sunuyor.
Velhasılıkelam, Nilgün Belgün sayesinde cumartesi gecesi keyfim pek bir yerindeydi.
Paylaş