Paylaş
Niye ki?” diye üsteledi.. Japonlar bile yedi golü Brezilya’nın değil de kendi takımlarının yediğini zannettiler..
Allah hiçbir ülkeyi; milyarlarca dolar harcayıp, ev sahipliğini yaptığı şampiyonada rezil olan Brezilya’nın durumuna düşürmesin..
O yarı final maçını kaydetmiştim, oturdum bir kez daha seyrettim.. “Yirmi dakikada dört gol..” filan diye yazıyorlar ya kulak asmayın.. Birinci gol ile ikinci gol arasında on altı dakika var..
İşin aslı beş altı dakikada dört gol..
Beşinci golden sonra Almanlar’a bir rehavet geldi.. Final için kendilerini fazla kasmadılar.. Yoksa maçın sonu Ege ilçelerinden bir takımının, kurulduğu yıl yaptığı ilk hazırlık maçındaki skora dönerdi..
Ege ilçesinin takımı ile koca Brezilya milli takımının ne benzerliği var, diye soracak olursanız 60’lı yıllara geri dönmemiz yazım..
* * *
Türkiye’de ikinci ligin, üçüncü ligin yeni kurulduğu 1960’lı yıllar.. Orhan Şeref Apak adlı bir federasyon başkanımız var.. Taraflı cumhurbaşkanlığı ağırlığında.. Türkiye’yi şehir şehir geziyor..
Profesyonel liglere katılmak isteyen illerin durumuna bakıyor.. Tesisi var mı? Ahalisi hevesli mi? Tabii bir de kendisini nasıl ağırladıklarına.. Eğer tatmin olmuşsa şehri terk ederken ağzından birkaç kelime dökülüyor..
“Sizi üçüncü lige aldım..”
“Sizin şehri ikinci lige aldım..”
“Siz biraz daha hazırlanın.. Seneye konuşuruz..”
Bugünün Denizlispor’u, Konyaspor’u, Bursaspor’u.. Aklınıza gelebilecek ne kadar marka olmuş şehir takımı varsa tamamı o yılların mahsulü.. Merhum Orhan Şeref Apak’ın spora hediyesi..
İLK HAZIRLIK MAÇI
Ben Afyonspor kurulurken tek hazırlık maçında karşılıklı oynayan yüze yakın futbolcunun denendiğini gözüyle görmüş adamım.. Topu en yükseğe kim dikerse o alkışlanıyordu..
Anlatacağım Ege takımı da bu yöntemlerle kurulan bir ilçe takımı.. (Dikkat buyurun! Ahalinin alıngan hallerinden dolayı isim vermiyoruz..) Onlar da kafalarına göre bir takım yapmışlar..
Birkaç da hazırlık maçı almışlar.. Topçuları sezona hazırlayacaklar..
İlk hazırlık maçı için ilçeye artık kim gelmişse.. Acımamış bunlara.. Allah yarattı demeyip basmışlar golü.. Skor ikinci yarının daha ortasına gelmeden 11-0 olmuş..
Ege ilçesinin seyircisi sessiz..
O zamanlar topçu milletine tribünden “Futbolcular sahtekâr, en doğrucu taraftar..” diye bağırma alışkanlığı da yok..
Boynunu kırmış, sahaya boş gözlerle bakıyor bir yandan da külahlarla getirdiği çekirdeğini çitliyor.. Hazırlık maçı için davet edilen misafir takımın futbolcuları nihayet akıllarını başlarına devşirmiş..
“Yahu ayıp ediyoruz.. Artık atmayalım..” diye aralarında fısıldaşmalarıyla birlikte top çevirmeye başlamışlar..
* * *
Maçın bitmesine yakın misafir takım kaptanının yüreği iyice yumuşamış.. “Yahu bırakın da bir gol atsınlar..” diye defansa tüyo vermiş.. Lakin ilçe takımında o mecal de yok..
Mecburen misafir takımın defansından biri topu elle tutup, aleni bir penaltı yaratmış.. Hakem penaltıyı vermiş.. İlçe takımının futbolcusu topu getirip, penaltı noktasına dikmiş..
Ege ilçesinin seyircisi nefesini tutmuş topa bakıyor.. Ev sahibi takımın penaltıcısı gerilip topa yapıştırmış.. Bereket top dışarı kaçmamış, kaleci de kayıtsız.. Ağlara yapışmış..
O ana kadar sessizce çekirdeğini çitleyen seyirciler de havaya fırlamışlar.. İçlerinden birinin gür sesi tribünleri inletmiş..
“Golü baaak golüüü.. On bir golü bedel..”
(Meali: Gole bak gole, on bir gole bedel..)
KARARSIZ KALDILAR
Yediye birlik skorun şoklaması olmadan, maçı ikinci kez banttan seyrettiğimde gördüm ki Alman takımı skor konusunda kararsız kalmış..
Bir kısmı “Atabildiğimiz kadar atalım anasını satayım..” havasında saldırırken, diğer kısmı kafasının içindeki frene basmış.. İşi maçı uykuya yatırmaya götürmüşler..
Zaten saha içinde kaçan gollerden sonra kimi futbolcuların agresif olması, arkadaşlarına bağırıp çağırması bu sebeptendi.. Daha merhametli olan ikinciler ise gayrete geliyormuş gibi yapıp, bildiklerini okuyordu..
Eğer saçın gidişatı konusunda fikir birliği içinde olsalardı o maç on bir gole kadar rahatça giderdi..
Maç bittikten sonra teee uzatmalarda, yani 7-0’dan sonra gelen gol de Ege işiydi.. Sadece tribünlerde “Golü bak gölü.. Yedi golü bedel..” diye bağıracak bir Brezilyalı seyirci yoktu..
Brezilya’nın bütün maçlarında saha kenarında zıp zıp zıplayan, her kararında hakeme bağırıp çağıran Teknik direktör Luiz Felipe Scolari bu kez suspus olmuştu.. Yanında da danışmanı, Fenerbahçe’den tanıdığımız Carlos Alberto Parreira..
Sahada gidip gelen topa boş boş bakıyorlardı..
Şahsen maçtan hemen sonra istifa edeceğini sanıyordum.. Etmedi.. Ertesi günde etmedi.. Nihayet gazeteciler o istifayı sordular.. Gazete haberlerinden öğrendiğimiz kadarı ile “Niye edeyim ki?” demiş..
“Eski kupalarda ne kadar başarılı olduğunun..” altını çizmiş.. Hakkımdaki kararı yeni federasyon verir, deyip lafın kuyruğunu düğümlemiş.. Tanıdık bir kafa bu..
* * *
Yer yüzünde bizden olmayan birinin de istifa müessesesini tanımayıp, rezillikten güç alması nedense (!) özümü çok rahatlattı.. Brezilya’dan yakın akrabam çakmış gibi oldum..
Demek ki Brezilya’nın başına gelen felaketin sebebi “Türk işi yönetici” kafasıymış..
Scolari bence hesabını şöyle yaptı..
“Bu saatten sonra bana kimse iş vermez.. Hele üç beş gün daha yerimde kalayım bakalım ne olacak..”
Mukavelesinde yazılı olan maaşları son kuruşa kadar tahsil etmek de bu hesabın içinde.. Maç sırasında eli bıyığında, sahaya boş gözlerle bakarken ne düşündüğünü merak ediyordum..
Takım yedi gol yemiş, o oyuna müdahale edeceğine bıyığı ile oynayıp duruyordu.. Demek bunları düşünüyormuş.. Scolari’nin hali eskinin bir lafını düşürdü aklıma..
Atalarımız “Erkeğin miskini bıyığıyla, öküzün miskini kuyruğuyla oynar..” lafını boşuna etmemiş..
Diren Scolari..
Paylaş