Beyoğlu’nda Arap Baharı

HAVALAR ısındı, saatler ileri alınınca gündüzler bir saat uzadı, İstanbul’daki Arap nüfusunun bir sırrı daha ortaya çıktı. Takip eden okur bilir.

Haberin Devamı

Beslenme konusunda “ayı nüfusuyla ters orantılı” bir program takip ederim. Ayı milleti yazın bol bol yiyip, yağlanır ki kışın o yağların verdiği enerji ile hayatta kalabilsin.
Ben de besin yükleme işine kışları ağırlık veririm. Yeterince semirip, tava gelince de Gayrettepe-Tünel arası yürüyüşlerime başlarım. Amaç hem sağlığa katkıda bulunmak hem de mevcut pantolonların içine girebilmektir.
Her bahar geldiğinde hareketlenen bedenim, bu yürüyüşler sırasında İstanbul’un değişik yüzlerini görür.


* * *


Aksaraylı Büyük Usta’nın memleketteki Arap nüfusunu arttırma gayreti içinde olduğundan kuşkulanıyorum.
İlk birkaç yürüyüşten sonra koyduğum “erken teşhis” böyle.
Gayrettepe’den İstiklal Caddesi’nin sonuna, hatta Galata’ya kadar, ne kadar dükkân, mekân varsa içinde Arapça konuşan birileri var. Hemen her üç dükkândan biri artık Arapça konuşabilen tezgâhtar çalıştırıyor.

Haberin Devamı


KOÇ KATMA MEVSİMİNDEYİZ


İstiklal Caddesi’nin resmi dili zaten Arapça olmuş. Hafta sonları, vizesizlikten sebeplenen, Türkiye kökenli Yunan turistler caddeye üşüştüğünde bir Arapça-Rumca rekabeti çıkıyor ama Kelamullah’ın dilini geçecek kadar değil.
Ağlayan Patron Erdoğan Bey’in Pera’nın orta yerine hançer gibi sapladığı bir kutsal aile tapınağı var. Demirören Çarşısı diye bildiğimiz İstanbul’daki AVM’lerin en işlevsizinden söz ediyorum.
Kış aylarında onun önünde bir grup “Apaş genç” toplanırdı. Kim bilir varoşların hangi köşesinden kopup gelmiş gençler.
O gruplara şimdi Suriyeli Apaşlar da eklendi.
Onlar da cadde üzerinde öbek öbek toplanıyorlar, yığılma yaptıkları yerlerde kendi gençliklerini dışavuruyorlar.
Bağıra çağıra konuşma, itişip kakışma, birbirinin üzerine sıçrama, tepişme. Zapt edilmez bir bahar taşkınlığı.
“Koç katma” mevsiminde davarın erkeği ne yapıyorsa “karşı cinsin dikkatini çekmek isteyen” bu çocuklar da aynısını yapıyorlar.
Bizim yerli cinsten Apaşlar ile Suriye mültecisi Apaşlar arasında “şimdilik” bir çatışma yaşanmıyor.


VİCDANLAR TEST EDİLİYOR


Geçen yıl görülen “Arap dilenci” nüfusunda ciddi bir azalma var. Yine de yolunuz düştüğünde Fransız Konsolosluğu’nun önünü mesken tutan kara çarşaflı dilenci sizi yanıltmasın.
Üç küçük çocuğunu vitrin malzemesi yapıp, gelene geçene Arapça yalvaran o kadını birkaç kez rahat durmayan bebelerini Türkçe azarlarken yakaladım.
Dört ile yedi yaş arasındaki çocuklar “anne çalışıyor” dinler mi? Oynamak istiyorlar. Kontrolden çıktılar mı da anne resmi dili Türkçeye dönüyor.
Büyükparmakkapı Sokak’ta hazır ev yemeği almak için sık sık uğradığım bir lokanta var. Önü, özellikle de akşam yemeği saati geldi mi Arapça konuşan çocuklarla doluyor.
Bu bebeler bizim genç kızların zaafları keşfetmişler. Onlardan biriyle göz teması kurduklarında, lokantanın yemek tekneleri ile dolu vitrinini gösteriyorlar. En sevdikleri yiyecek de köfte.
Kızlar “acıma hissi” ile lokantaya girerken, yemekçiler mutlaka uyarıyor.
“Boşverin abla, bunlar mülteci çocukları değil. Bizdenler, hepsi de profesyonel dilenciler.”
Belediye Zabıtası, mültecilerin dilencilerini caddeden temizlemiş, meydan Güneydoğu’dan gelen ve TC nüfus kâğıdı taşıyanlara kalmış. Çoğunluk Adana’nın meşhur Cano Aşireti’nden.
Mardin ve Urfa’dan gelenler de var. Arapça ortak dilleri olduğundan, kendilerini “insanlığın vicdanına emanet” Suriye mültecisi gibi gösteriyorlar.
İstiklal’e yolu düşen zengin Arap mültecinin başı, bu yerli cinsten çakma mülteciler ile belada. Onlara bulaşmadan elli metre rahat yürüyemiyorlar.


* * *

Haberin Devamı


Beyoğlu’nda Arap Baharı böyle yaşanıyor. Bir de kafa derilerini Türk estetikçilerine emanet eden zengin Arap erkekleri var ki en şenliklisi onlar. O yiğitlerin hallerini yarın anlatacağım.

Yazarın Tüm Yazıları