Paylaş
Aynı tezgâhtan geçmiş başka bir atamız da “Başında beklenen suyun kaynamayacağını” kayıtlara geçirmiş. Tam tersini söylemiş ki ikincisi bizim seçim öncesi hallerimize daha çok uyar.
“1 Kasım” diye diye bugüne geldik. Aha sandık ortaya kondu. Akşama sandıklar açılacak, fındıklar dökülecek.
Buyurun hayrını görün. Seçim yasaklarına uyup ben günlük muhabbeti başka türlü kuracağım.
* * *
Devamlı okuyanlar bilir. Ben, ahalimizin “hallerini gözlemesini” ve onun “şifrelerini çözmesini” seven bir insanım. Bu bende spor gibi oldu.
En takıldığım şeylerden biri de halkımızın seçme refleksidir. Sadece siyaseten değil, hayata dair seçimleri de beni çok eğlendirir.
Ekim ayını kırsalda geçirdim. Köylümüzün doğa ile olan ilişkisini “turizmin gölgesinden” çıkıp seyretme fırsatı buldum. Yine de bir şeye karar verdiğinde neye dayandıklarını hâlâ çözemedim.
EKOLOJİK DENGE NEDİR Kİ?
Kırsalda yaşayana biz “köylü” diyoruz. Çarlık Rusyası’nda yaşasaydık “mujik” derdik.
“Ordaaaa, bir köy var uzaktaaaa” diye başlayan okul türküsünün eşliğinde ve Yurttaşlık Bilgisi derslerinde bellediğimiz o köylerden pek kalmadı. Köylüsü de şehirliden beter hale geldi.
İki yüz koyunu olan dört çeker Jeep’le geziyor. Kısmeti çıkan kız, oğlan tarafının aldığı çamaşır makinesinin kurutucusu yoksa burun kıvırıyor. Köy yeri dediğin artık şehir gibi olmuş.
Teslim Abdal’ın söylediği gibi “Şehre inen göçer kızı ille de inci, yakut istiyor. Mercanı beğenmiyor.” Kızdır nazdır, varsın istesin. Kendini hanımefendi gibi hissetsin.
Şehirdeki adam parayı bulduğunda esnaf lokantasından çıkıp lüks mekânlara dadanmıyor mu? Üstelik kendini gurme ilan etmecesine.
Eh, o zaman da Ali Sunal’ın yönettiği Güldür Güldür ekibi “Anasının adını telaffuz edemediği restoranlarda yemek yiyene gurme derler” deyip, kafa bulur. Kimse de itiraz edemez.
* * *
Benim itirazım köylümüzün doğa ile ilişkisinedir. “Ekoloji” sözcüğü köy yerinde hiçbir mânâ ifade etmediğinden adam tarlasına, bostanına gittiğinde bildiğini yapıyor.
Bu ara kafayı “tilki milletine” takmışlar. Tilkilere savaş açmışlar. Medyamız Suriye’deki savaşla meşgul olduğundan Ege’deki “köylü-tilki savaşlarının” farkına varamadı.
Gururla(!) söyleyeyim. Köylümüzün şecaati sayesinde “tilki milleti” bire kadar kırıldı. Zafer, insanların oldu.
SIRA FARE MİLLETİNE GELDİ
“Ekolojiyi” bilmezsen, doğal olarak “ekolojik dengenin” ne olduğunu da bilmezsin. Bu yüzdendir ki tilkilerin farelerin bir numaralı hasmı olduğunu bilemedik.
“Sıçanotu” yani “arsenik” katılmış incir meyvelerini araziye bırakıp, onları yiyen tilkileri telef ederken meğer meydanı farelere bırakıyormuşuz.
Tıpkı Irak’ta Saddam’ın Baas partisini tepetaklak olduğunda meydanı IŞİD gibi radikallerin doldurması gibi. Ege’nin bostanlarında, bahçelerinde, tarlalarında da aynısı oldu. Tilkiler gitti, yerine fare sürüleri geldi.
Üstelik bunlar daha kalabalık. Çin ordusu gibiler.
Vatandaş şimdi de fare milletine savaş başlattı. Bir aydan beri, ellerinde on ikilik mutfak tüpleri ile arazide geziniyorlar. Nerede bir delik görürlerse “Burası inleri” deyip, sarkıttıkları hortumdan gazı basıyorlar.
Lakin “dış güçler” memleketimizde “faresiz tarla, bostan” istemediklerinden bu farelere gizliden gizliye arka çıkıyorlar. O yüzden de fare milletinin sonu gelmiyor.
* * *
Lafın burasında “Fare mi haklı köylülerimiz mi?” sorusunu sorup yeni bir tartışma başlatacak değilim. İki şeyin altını çizip bitireceğim.
Durduk yerde tilkilerin kökünü kurutup ortamı farelere bırakmak köylümüzün tercihiydi. Bu biiir.
Seçime giden siyasi partilerin biri dahi bu gelişmenin farkına varmadı. Köylü ile fareler arasındaki savaşa programlarında iki satır yer vermedi. Bu da ikiii.
1 Kasım demokrasi şenliğiniz hayırlı olsun.
Paylaş