Aklımızı teslim alan mantık

Futbolumuza “İyi halden yararlanma” hali diye bir içtihat daha girdi.

Haberin Devamı

Ağır cezalık suçtan yargılanan kişinin duruşmada gösterdiği “iyi halden” dolayı ceza indirimi almasını içlerine sindiremeyen ahalimiz, futbol suçlusunun iyi halinden dolayı ödüllendirilmesine tanık oldu.

BERABERE biten Hollanda maçından sonra Fatih Terim’in kameralar önündeki halini, ekranlara yansıyan vücut dilini izleyen-
ler için sürpriz olmamıştır.
Daha ilk cümlesini bile kurmadan yüzüne oturttuğu “istihza tebessümünü” yani “alaycı gülümsemeyi” bir süre sergiledi. Sonra önceden kurulmuş bir iki cümleyi arka arkaya saydırdı.
Nihayet mesajını verdi:
“Bu maçı kazansaydık Türk futbolu kurtulmuş olmayacaktı.”
Sonra bir iki saniye durdu. İnsanımızın bunun tersini kurgulayacak zekâya sahip olmadığını düşündüğünden, lafının öbür ayağını servis etti:
“Yenilseydik de Türk futbolu batmış olmayacaktı.”
Canlı yayınlarda “alkış efekti” kullanılmadığından, bu tarihi ve veciz lafların “toplumsal mesaj” olup olmadığı pek anlaşılamadı.

* * *

Haberin Devamı

Aksaraylı Büyük Usta nasıl ki “Başkanlık iddiasından” vazgeçmiyorsa, onun futboldaki izdüşümü olan Fatih Terim de aylık sekiz yüz bin küsur lira maaşlı Türkiye Futbol Direktörü unvanından vazgeçmiyor.
Hezimet beklenirken berabere biten maçın ardından stratejik hamlesini yapıp “Ne batardık, ne çıkardık” lafının altını çiziyor.
Bunun tercümesi şudur.
“Benim pozisyonuma dokunmayın. Görevimi tartışma konusu yapmayın. Bırakın mukavele süresinin sonuna kadar bildiğimi okuyayım.”


SiYASi FUTBOL


“Aksaraylı Büyük Usta’nın futboldaki izdüşümü” benzetmesini laf olsun diye yapmadım.
Acun Ilıcalı’nın organize ettiği, Aksaraylı Büyük Usta’nın üç gol atarak en büyük seçim numarasını yaptığı maçı hatırlayın.
O maçta teknik direktörlük hizmeti veren Fatih Terim, o saçma “Türkiye Futbol Direktörü” unvanını orada hak etmişti.
Aksaraylı Büyük Usta’ya teknik direktörlük yapan birine daha ufağından bir unvan icat etmek, doğrudan Aksaraylı Büyük Usta’yı küçümsemek olacağından, başka türlüsü zaten düşünülemezdi.
Fatih Terim ismi, seçim yatırımı olarak aceleyle yapılan bir stadyuma verilerek, o garip unvan bir de o şekilde kutsandı. Artık beklenen şey; siyaseten nasıl ki Aksaraylı Büyük Usta’ya tapınılıyorsa, futbolda da Türkiye Futbol Direktörü’ne tapınmamızdı.
İlk dört maçtan ancak “dört puan” çıkınca kafalar karıştı. Acun Ilıcalı ve Rıdvan Dilmen aracılığı ile servis edilen, Aksaraylı Büyük Usta’nın ağabeyi tarafından desteklenen “Mucize Adam” görüntüsü bozuldu.
Afişteki portre yine Fatih Terim’in portresiydi ancak medyanın hınzır leşkerleri o portreye gözlük çizmişlerdi, bıyık oturtmuşlardı. Arşak Palabıyıkyan adıyla bildiğimiz sinema komed-yenine benzetmişlerdi.

* * *

Haberin Devamı

İş burada kalsa yine iyiydi. Lakin Gökhan Töre namındaki Alman yetiştirmesi bir futbolcunun yine Alman yetiştirmesi olan Hakan Çalhanoğlu adındaki futbolcuya yaptıkları zırt pırt gündeme geliyordu.
“Silah çekme” ve “mafyatik baskı” hikâye-
leri tekrarlanıp duruyordu.
Milli takım kampından çıkıp âlemlere kayan futbolcular arasındaki “Alfa Erkeği Kimdi?” tartışması, kendine pavyon süsü veren bir batakhanede başlamış, Fatih Terim’in başında olduğu milli takımın kamp odalarından birinde bitmişti.
Türkiye Futbol Direktörü, rezaleti örtbas edip, Alfa erkeği futbolcusunu korumaya kalkışınca, tepki Alman yetiştirmesi diğer iki futbolcudan gelmiş, Terim’in yönettiği “milli takımda oynamayı” reddetmişlerdi.

Haberin Devamı


BiR ARA BAŞLIK


Milli takımın kamp odasında, silah zoruyla yere yatırılan iki futbolcusuna yapılan muameleyi “aile içi tartışma” kapsamına sokan Fatih Terim, bu meselenin konuşulmasını “medyanın kendisine silah çekmesi” olarak ilân etti.
Bir milli futbolcunun, milli takım arkadaşına silah çekmesi veya “silah çekildiğinin” iddia edilmesi, dünyanın neresine giderseniz gidin manşetlik haberdir.
Hele o silah çekme iddiası hukuki bir sonuca ulaşmamışsa, hele saldırgan olduğu iddia edilene bir yaptırım uygulanmamışsa. Medya sonuç alana kadar kurcalar da kurcalar.
Lafın burasında Aksaraylı Büyük Usta ile Türkiye Futbol Direktörü arasındaki benzerliğe yeniden dikkat buyurun.
Birincisi için “Paralel yapı” mağduriyeti neyse, ikincisi için “Silah çekme” mağduriyeti de aynı anlamı kazanıyor. Bu konunun milli maçtan önce açılmasını, kendisine yönelik komplo sayıyor. Kendileri çok şedit bir şahsiyet olduğundan, medyadan birileri çıkıp “Olay milli takım kampında geçtiğine göre ne zaman aklımıza gelecekti?” diye soramadı.

* * *

Haberin Devamı

Terim’e yapılan ikinci komplonun(!) baş aktörü de Emre Belezoğlu’ydu. Saha içinde Biliç’e, yani bir meslektaşına saldırılmasını Fatih Terim elbette kabul edemezdi.
İçine sindiremediği için de Emre’yi milli takıma çağırıp ödüllendirdi, soranların zihnini de “Onu da anlamak lazım” diye cevap verip zenginleştirdi.
Uygulama futbol hukukuna geçecek yeni bir içtihattır.
Ağır cezalık suçtan yargılanan kişiye “duruşmadaki iyi halinden” dolayı yapılan ceza indiriminin hukuki benzeri burada uygulanmıştır.
Rakip teknik direktöre saldıran Emre, maç sonrası takım otobüsünde gösterdiği iyi halden dolayı affa uğramış, üstelik milli takıma çağrılmıştır.
Futbolumuzu emanete alan mantık budur. Hollanda maçı, on maçta bir gösterebildiğimiz başarılı bir performanstır. “İlahi tüfek, attığın taşa bak, tuttuğun kuşa bak!” vak’asıdır.
Bunu bilerek Hollanda maçının kadrosunu kutluyorum. Lakin “Eğri ağaçtan, doğru değnek çıkmayacağını bilen” biri için ne yazık ki ötesi yoktur.
Lüksemburg maçı da dişimize göre rakiple günü kurtarma maçıdır. Sadece Terim için anlamlıdır.

Yazarın Tüm Yazıları