Paylaş
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Abdullah Tancan ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş ve Limak Holding Onursal Başkanı Nihat Özdemir ile birlikteydik. Zirvenin açış konuşmasını yaparken enerjide yerli ve milli kaynakların önemine, son yıllarda bu hedef için yapılan atılımlara, özellikle de yenilenebilir enerji yatırımlarının neden artık olmazsa olmazımız olduğuna değinmeye çalıştım.
Konuşmamda Türkiye’nin elektrik üretim kapasitesindeki hedeflerine ve toplam kurulu gücüne de dikkat çekmeye çalıştım. Tüm bu verilerde referans aldığım kaynak ise 2022 yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı oldu.
Bu programda dikkatimi çeken noktaları bizi dinleyenler ile paylaştım. Türkiye’nin elektrik kuru gücü 2021 sonu itibariyle 100 bin 607 megavata ulaştı. 2022 sonunda ise yeni yatırımlarla birlikte 102 bin 423 megavata ulaşacak. Üstelik bu yıl elektrik üretim kapasitesine yönelik büyüme planlarında rüzgar ve güneş enerjisi baş rolde olacak. En yüksek kapasite artışı 1000 megavat ile güneş enerjisinde görülecek.
SANAYİYİ OLUMSUZ ETKİLEDİ
Söz alan Nihat Özdemir konuşmamı nazik bir biçimde eleştirdi. Daha doğrusu konuşmamda paylaştığım verilerdeki bazı önemli ayrıntılara dikkat çekti.
Özdemir, Cumhurbaşkanlığı programında yer alan hedeflerin tutsa bile elektrik tüketimimize nasıl derman olamayacağını yakın geçmişte yaşadığımız bir probleme vurgu yaparak anlattı.
Hatırlarsanız İran’ın ocak ayında teknik arıza olduğunu açıklayarak gaz akışını durdurmasıyla birlikte Türkiye’deki sanayi bölgelerinde kullanılan doğalgazın yüzde 40 kısıtlanması ve üç günlük elektrik kesintisi uygulanması sanayiyi olumsuz etkilemişti. Farklı sektörlerden pek çok şirket üretimini durdurmuştu.
KURULU GÜÇ VE ENERJİ ÜRETİMİ
Nihat Özdemir Türkiye’nin, yerli elektrik üretim gücümüzün 100 bin megavatı aştığına dikkat çektikten sonra şu soruyu sordu. Elektrik üretimimizde doğalgazın payı yüzde 30’un biraz üzerinde. Kaldı ki bu gazın tamamını da İran’dan almıyoruz. Tüketimimiz 55 bin megavat üretimimiz 100 bin megavatken neden elektrik kesintisine gitmek zorunda kalıyoruz?
Cevabı da kendisi verdi: Baz enerji yüzünden.
Yani kısaca şöyle anlatalım. Kurulu gücünüz maksimum ne kadar olursa olsun anında o kadar elektrik üretemiyorsunuz. Rüzgarın gücü, rüzgar santrallarını, güneşsiz bir hava da güneş santrallarını etkiliyor. Kömürün durumu, suyun akışı, arızalar vs diye listeyi uzatabilirsiniz. Yenilenebilir enerji kaynaklarının var olan kurulu gücü, her zaman o kadar da elektrik üretebilecekleri anlamına gelmiyor. Doğalgaz enerji santralları ise gaz akışında bir sıkıntı olmadığı sürece neredeyse tam kapasite üretim yapıyor.
DOĞRU CEVABI BULMALIYIZ
Nihat Özdemir’in konuşması sonrasında şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki ortada ciddi bir çelişki var. Elektrik üretimimizdeki hedefler, ne yazık ki hayatın gerçekliği ile uyuşmuyor Türkiye’nin büyüme rakamları yüzde 5 ile 10 arasında gidip gelirken yıllık elektrik üretim hedeflerimiz ancak yüzde 2-3 seviyesinde kalıyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarımızı arttırmayı hedefleyip, çevreye zararlı olduğu için konvansiyonel elektrik üretim yöntemlerinin toplam üretim içindeki payı azaltılmaya çalışılıyor. Burada uygulanan yöntem gelecek nesillere ‘yaşanabilir bir dünya’ bırakmak için son derece yerinde. Ancak yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriği depolayamadığımız sürece ne yazık ki üretimimiz, bazı dönemlerde tüketimimizin çok altında kaldı, kalıyor... Tabii ki depolama teknolojileri gelişirse bu tablonun da değişme şansı var.
Çevre faktörü sürdürülebilir bir dünya için elbette çok önemli. Bu gerçekliği atlamadan dünyanın bir çözüm bulması gerekiyor. Ama yaşanılan dünyanın gerçeklerini de açık yüreklilikle tartışmamızda fayda var.
‘Doludizgin tüketelim ama sadece yenilenebilir enerji ile üretelim’ formülü şu an için yetersiz kalıyor. İşte bu noktada iki soru akla takılıyor. İlk soru ‘Güneşsiz ve rüzgarsız bir günün akşamında, karanlığa razı mıyız?’
İkinci soru ise ‘Eğer böyle devam edersek dünya daha ne kadar dayanabilecek?’ Bu iki sorunun cevabını karar vericiler bir araya gelerek bulmalı...
Ya zaman zaman tüketmemeye razı olacağız ya da üretimi bir süre daha yenilenebilir-konvansiyonel kaynaklarla, çevreye en az ölçüde zarar verecek şekilde, yeni teknolojilerle üretim yaparak dengede götüreceğiz.
Paylaş