Paylaş
Balık hallerine balık gelmeyince de ortalık karıştı. Bu işin ticaretini yapanlar, balıkçıları fiyatları tırmandırmaya çalışmakla suçladı. Balıkçılar ise aslan payını komisyoncuların ve esnafın aldığını öne sürerek daha fazla kazanmaları gerektiğini savundu. Herkes birbirini suçladı ama sorun dağ gibi ortada kaldı. Gelin şimdi hamsi üzerinden kopartılan fırtınayı mercek altına alalım.
Öncelikle gırgır adı verilen balıkçı motorlarını anlatmakta fayda var sanırım. Zira eylemin önemi ancak bu notla anlaşılabilir.
Bu tekneler Türk karasularındaki en büyük balıkçı tekneleridir. Boyları 40-50 metreyi bulabilir. Yaklaşık 1000-1500 metre uzunluğundaki ağları denize atarak ve balığı çevirerek avlanırlar. Türkiye’de avlanan balığın yüzde 90’dan fazlasını bu tekneler yakalar. Yani anlayacağınız bu teknelerin eylemi balık hallerine neredeyse hiç balık gelmediği ve ülkenin adeta 2 gün boyunca taze günlük balıktan mahrum kaldığı anlamını taşır.
Peki bu balıkçılar denize çıkmayıp kazançlarından olma pahasına bu eylemi neden yaptı?
Bakmayın arada hava muhalefeti oldu vs gibi bahane üretenler, boykotu örtbas etmeye çalışanlar olduğuna. Bal gibi aralarında anlaşıp boykota gittiler. Gelin bu boykotun sebebini ben değil, Sarıyerli Habib Reis teknesinin sahibi Yavuz Hendem anlatsın:
- Şu sıralar ağırlıklı olarak hamsi avlıyoruz. Bir kasa hamsi yaklaşık 16-17 kilogram geliyor ve aracılar bizden kasasını 300 liraya alıyor. Yani balığın kilogram fiyatı 19 lira bile etmiyor. Ancak aracılar bu balığa öyle bir kar ekliyorlar ki vatandaş tezgahta hamsinin kilosuna 75-80 hatta 90 lira ödüyor.
- Mazot fiyatlarının geldiği durum ortada. Bu teknelerin her birinde en az 30-35 balıkçı çalışıyor. Gırgır sahibi bu tayfaların maaşlarını ödüyor, sigortalarını yatırıyor. Karda yağmurda soğukta, akşamdan sabaha kadar denizleri dolaşarak balık arayan ve büyük zahmetlerle bu balığı avlayan biziz. Bazen balığı bulamıyor, limana elimiz boş dönüyoruz.
- Ancak işin kremasını, hallerde köşe başlarını tutmuş malum kişiler yiyor. Balığı tutan zahmete giren biziz, ancak üzerimizden fahiş para kazanan onlar. Hemen hepsi lüks hayat yaşıyor.
- 80 liraya hatta 140 liraya satılan balıkta bizim payımızın 18-19 lirada kalması kabul edilemez. Fiyat serbest piyasada oluşuyor ama bizim masraflarımız da göz önüne alınıp, tüketiciye sunulan fiyatın en az yüzde 40-50’sini bizim alacağımız bir sistem kurulmalı. Kazancı balığı tutan, balığın gerçek sahibi ile paylaşmak istemiyorlar. Biz bu duruma dikkat çekmek için eylem yaptık.
Konu aslında bildik değil mi?
Hani tarlada 7 lira olan domatesin, manava gelene kadar 25-30 lira olması gibi. Türkiye’de ne yazık ki bu aracılık zincirini bir türlü kıramadık. Üreten, avlayan, besleyen yeteri kadar kazanmıyor ancak aracılar kazanıyor.
Balık bol olunca fiyat düşer, az olunca yükselir. Serbest piyasanın kuralı bu. Balıkçılar ellerindeki malı sadece hallerde, açık artırmalar ile satabiliyor. Alım fiyatı da burada oluşuyor. Bundan sonrasını ise şöyle özetlemek belki daha doğru olur.
100 birime satılan bir balıkta balıkçının kazancı 20 birim. Diğer 80 birimi halcisi, dağıtıcısı ve son tezgâhçısı kazanıyor. Balıkçı buna isyan ediyor. “Benim 100 birime satılan bir balıktaki payım 35-40 birim olmalı çünkü işi yapan ben, riski alan ben, zahmete giren ben, girdi fiyatlarındaki artışla boğuşan benim” diyor...
Ancak keşke bu taleplerini boykot ile değil farklı şekilde dillendirselerdi. Hamsinin bolluk yılında vatandaşı balıktan mahrum bırakmaya da fiyatları suni bir şekilde tırmandırmaya da kimsenin hakkı yok.
Balıkçıların derdini dinlemek, gerçekçi sorunlarına çözüm üretmek çok önemli. İnşallah bu hamsi kavgasını bitirecek bir çözüm bulunur. Ne diyelim? Rastgele....
Paylaş