Yolsuzlukla mücadele ve bir ikilem

ÖNCE temel ilkeyi kayda geçirelim.

Haberin Devamı

Tabii ki, ciddi gözüken her yolsuzluk olayının, her usulsüzlüğün üzerine kararlılıkla gidilmelidir, sonuna dek...
Hiçbir kamu görevlisi ya da onun yakını, hangi makamda olursa olsun, Türkiye’deki yerleşik cezasızlık kültüründen istifade ederek, hakkındaki suçlamalarla ilgili hesap verme yükümlülüğünden kurtulmamalıdır.
Nasıl çok sayıda CHP’li ve MHP’li belediye geçtiğimiz yıllarda birbiri ardına yolsuzluk soruşturmalarına, davalara ve bu çerçevede toplu tutuklamalara muhatap olduysa, AK Partili belediyelerin cezadan bağışık olmalarını mümkün kılacak özel bir dokunulmazlık rejimi olmamalıdır.
Keza, yasa dışına çıktıkları gerekçesiyle geride bıraktığımız on yıl içinde sivil-asker ayrımı yapılmaksızın binlerce insan büyük davalarda yargı karşısında nasıl hesap verdiyse ve önemli bir bölümü hapse girdiyse, bu genel kural iktidar açısından da işlemelidir.
Kuşkusuz, önceki gün ülkenin gündemine bir bomba gibi düşen ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kabinedeki üç mesai arkadaşının da suçlandığı son yolsuzluk iddiaları açısından da geçerlidir bu yol gösterici ilkeler.

***

Buraya kadar söylediklerimiz madalyonun bir tarafı.
Bir de öbür tarafı var.
Toplumun geniş bir kesimi, bir taraftan yolsuzluk iddialarının üzerine gidilmesini memnuniyetle karşılarken, diğer taraftan bunun büyük bir hesaplaşmanın parçası olduğunu da hissediyor.
Dış dünyadaki algı da çok farklı değil. Batı dünyasının önde gelen saygın gazeteleri, yolsuzluk dosyalarının birden ortalığa dökülmesini, AK Parti hükümeti ile Gülen cemaati arasındaki savaşın yeni bir eşiğe geçmesi olarak değerlendirmekteydi dün.
Buradaki hesaplaşma, önceki gün Türkiye’nin gündemine düşen yolsuzluk iddialarının aydınlatılması ihtiyacını hiçbir şekilde ortadan kaldırmıyor, ancak yine de meselenin belli bir ihtiyat payıyla karşılanmasına yol açıyor.
Kaşların kalkmasına yol açan unsurlar var, birbirinden farklı alanlara giren üç ayrı yolsuzluk dosyası için aynı anda düğmeye basılmasındaki zamanlama gibi... Biri Fatih Belediyesi, diğeri altın ticareti, bir diğeri de TOKİ’ye odaklanan üç ayrı dosyanın tek bir paket haline getirilerek işleme konması kuşkusuz dikkat çekici bir tasarruftur.
Atılan adımda hükümeti köşeye sıkıştırmak gibi siyasi hedeflerin de gözetildiği bir stratejik hamlenin izlerini görmemek mümkün değil.

***

Ancak yolsuzluk faslında hükümetin tutumu da çok güven telkin etmiyor; çünkü genellikle ucu kendisine dokunan iddiaların üstününün örtüldüğü örnekler var. Deniz Feneri yolsuzluğunu soruşturan üç savcının dosyadan çekilmesi tasarrufu hafızalardaki canlılığını koruyor.
Yargı ve polisin tarafsızlığı konusunda toplumda bir güven duygusunun yerleşmemiş olması meseleyi zorlaştıran bir başka boyut olarak karşımıza çıkıyor. Her iki kesimde de bariz kümeleşmelerin yaşandığı yolundaki yaygın kanaat, şüpheleri beraberinde getiriyor.
Gelişkin Batı demokrasilerinde benzer yolsuzluk skandalları patlak verdiğinde soruşturmaların objektif ve hukuka uygun bir şekilde yürütüldüğü konusunda kamuoyunda paylaşılan güven duygusu ne yazık ki Türkiye’de hissedilmiyor.
Ayrıca yakın geçmişte yürütülen benzer soruşturmaların masumiyet karinesine gereken hassasiyet gösterilemediği için sıkça karakter infazlarına, ciddi hukuk ihlallerine, mağduriyetlere sahne olduğuna da hep birlikte tanıklık ettik, pek çok acı tecrübeyle...

***

Sonuçta önceki gün Türkiye’yi bir uçtan öbür uca sarsan yolsuzluk depreminin insanları içine ittiği ikilemlerin nedenleri, bütün bu faktörler içinde değerlendirilebilir.
Galiba bu hadisenin en önemli sonuçlarından biri, hukukun herkese -kendisine de- lazım olduğunu, soruşturmanın hedefi durumundaki hükümete de göstermiş olmasıdır. Bu yönüyle, geçmişte başkalarının benzer soruşturma süreçlerinde uğradıkları mağduriyetler karşısında sergilediği kayıtsızlığın bir özeleştirisini yapmak, hükümet açısından moral bir sorumluluktur.
Hak ihlalleri karşısında seyirci kalmayı tercih etmek, günün birinde o ihlallerin benzerlerinin bir bumerang gibi size çarpmasına yol açabiliyor, bunu davet edebiliyor.
Gelinen noktada, başlamış olan soruşturmanın büyük bir titizlikle yürütülmesi ve haklarındaki iddialar kanıtlanmadığı sürece suçlanan kişilerin masum kabul edilecekleri bir özenin sergilenmesi büyük önem taşıyor.
AK Parti hükümeti, ucu kendisine dokunabilecek olsa da, bu dosyalardaki iddiaların üstüne çekinmeden, kararlılıkla gittiği hususunda Türk kamuoyunu ikna etme sınavıyla karşı karşıyadır, hangi hesaplar devrede olursa olsun.

Yazarın Tüm Yazıları