Paylaş
ANAP Lideri Mesut Yılmaz'ın dün Sinop'a giderken uçakta yaptığı ordu-hükümet ilişkilerini konu alan değerlendirmesi içinde en dikkat çekici bölüm herhalde ‘‘üslup meselesini’’ne ilişkin olanı.
Yılmaz, Genelkurmay'ın bugünkü üst kademesinden söz ederken, ‘‘Üslup meselesinde de (onları) daha olumlu görüyorum...’’ diye konuşunca, kendisine şu soruyu yöneltmekten kendimizi alıkoyamadık:
‘‘Bugünkü ile önceki kadro arasında üslupta ne gibi bir farklılık söz konusu ki?’’
ANAP Lideri, şu karşılığı verdi:
‘‘Şu andaki şey, kurumsal görüş sınırını aşmamaya özen gösteriyorlar. Yönlendirici, dayatmacı bir tutumları yok...’’
Mesut Yılmaz, 30 Haziran 1997'de başlayıp 11 Ocak 1999'da sona eren başbakanlığı döneminde Genelkurmay'la gerek ikili düzeyde, gerek Milli Güvenlik Kurulu çerçevesinde çok yakın bir mesai yürüttü.
Yılmaz, bu süre içinde Genelkurmay'da iki ayrı kadroyla muhatap oldu. Başbakanlığının ilk döneminde, karşısında Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakı Karadayı ve İkinci Başkan Orgeneral Çevik Bir vardı.
Geçen 30 Ağustos'taki değişikliğin ardından da, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ve İkinci Başkan Orgeneral Hilmi Özkök...
Yılmaz'ın bu sözlerinin anlamı yeterince açık. Eski başbakan, ilk dönemde kurumsal çerçevenin sınırları dışına çıkıldığını söylüyor.
Bir başke anlatımla, Yılmaz, bazı komutanların Genelkurmay karargáhında şekillenmiş olan ‘‘kurumsallaşmış’’ çerçevenin dışına çıkarak, çizgiye kendi şahsi damgalarını vurduklarını, ‘‘yönlendirici, dayatmacı’’ tutumlar sergilediklerini ifade etmiş oluyor.
Yılmaz'a göre, ikinci dönemde üsluptan kaynaklanan bu sorunlar aşılmıştır.
ANAP Lideri'nin, bu sözleriyle daha çok karargáh faktörünü kastettiğini düşünebiliriz. Yılmaz'ın Orgeneral Karadayı ile ilişkisinde bir üslup sorunu yaşanmamıştı.
Gelgelelim, Yılmaz'ın o dönemde Genelkurmay İkinci Başkanı olan, şimdiki Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Çevik Bir ile yıldızının hiçbir zaman barışmadığı Ankara'da sır değildi.
Dolayısıyla Sinop açıklamasındaki adresin Orgeneral Bir olduğunu varsaymak yanıltıcı olmayacaktır.
Ancak o dönemdeki sıkıntıları yalnızca bu faktörle açıklamak yeterli değildir. Yılmaz'ın irticayla mücadele tasarılarını TBMM'den geçirme sözünü tutmaması, ayrıca komutan atamaları gibi hassas konularda gazetecilere sessiz sinema oynaması gibi tutumlar da sıkıntıyı artırmıştı.
Ama sorunun önemli bir boyutunu diyalog kopukluğu oluşturuyordu.
Bu kopukluğun vehimle de beslenerek yanlış okumalara yol açması, sonuçta hükümet-ordu ilişkilerini iki kez çatışma noktasına getirmişti. Genelkurmay, 15 Mart 1998 ve 5 Temmuz 1998 tarihlerinde doğrudan hükümeti hedef alan iki bildiri yayınlamıştı.
İlk çatışma, Yılmaz'ın açıklamayı ‘‘demokratik’’ bulduğunu belirterek geri adım atması, ikincisi ise Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in de arabuluculuğuyla tarafların ‘‘karşılıklı bırakışma’’sı ile sonuçlanmıştı.
Yılmaz'ın açıklamasını bütün bu faktörlerle birlikte değerlendirmekte yarar var.
Paylaş