Yanlış yapan varsa nasıl ayıklanacak?

Bir organize suç örgütü liderinin birbiri ardına paylaştığı görüntülü kayıtlar Türkiye’nin gündemine önemli ölçüde yerleşmiş bulunuyor.

Haberin Devamı

Ve geleceği duyurulan yeni video kayıtlarıyla kamuoyunun önümüzdeki günlerde bu çıkışlar üzerinden dalgalanmaya devam edeceğini öngörmek için kâhin olmaya gerek yok.

Yapılan anketlerin nicelik olarak toplumun yabana atılmayacak bir kesiminin söz konusu kayıtlardan haberdar olduğunu göstermesi bu beklentiyi teyit ediyor.

Hadisenin bu yönde ilerlemesi üzerine iktidar partisi önceki gün bir açıklamayla kamuoyu karşısında tutum alma ihtiyacını duymuştur. AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan, “Yanlış yapan hele ki bizim partimizden varsa, bunu ayıklamak, temizlemek bizim görevimiz. AK Parti’nin hatası varsa bireysel olarak bunun gereğini AK Parti yapmak durumundadır, yaparız” diye konuşmuştur.

Turan, buna karşılık İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkındaki iddialarla ilgili TBMM Komisyonu kurulması önerisine kapıyı kapalı tutmuştur. Gerekçesini “Biz, Meclisimizi, mafya liderlerinin, Twitter köşelerinin, kahvehane ağzının gündemiyle değerlendirmeyiz” sözleriyle açıklamıştır.

Haberin Devamı

Gelgelelim “10 bin dolar alan siyasetçi” tartışmaları sorulduğunda, “Hukukun gereği neyse yapmak lazım. 10 bin dolar ya da başka bir şey, elde ne varsa ortaya konmalı. Kimin elinde bilgi belge varsa savcılarla paylaşmalı” diyor AK Parti temsilcisi.

AK PARTİ GRUP BAŞKANVEKİLİNİN MESAJI NEREYE GİDİYOR?

Neresinden bakılırsa bakılsın AK Parti’den gelen bu açıklama, bir “yanlış” ihtimalini dışlamadığı ve bu yanlış ortaya konduğu takdirde gereğini yapma taahhüdünü içerdiği için not edilmelidir. En azından ortaya çıkmış olan bir sorunun varlığını görmezden gelme çizgisinden ayrılan bir tutumdur. Öyle anlaşılıyor ki kamuoyunun geniş bir kesiminde eleştirel seslerin yükselmeye başlaması, AK Parti yönetimini tutumunu gözden geçirmeye yöneltiyor.

Ayrıca, geçmişte bu “mafya lideri” ile araya konması gereken mesafenin olması gerektiği gibi korunamadığına ilişkin birçok somut verinin bulunması, AK Parti açısından kaçınılmaz olarak bir özeleştiri ihtiyacını da doğuracaktır.

Ve nihayet Bülent Turan’ın Sedat Peker’in bir siyasetçiye verdiği ileri sürülen “10 bin dolar” konusunda “Kimin elinde belge varsa paylaşılmalıdır” demesi de İçişleri Bakanı Soylu’ya doğrudan bir mesajdır ve TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un yakın zamanda aynı yönde aldığı tutumu desteklemektedir.

Haberin Devamı

Turan’ın bu konuda “Meclis’i yoran ithamlar” ifadesini kullanmasının da üzerinde durmalıyız. Burada da “yorma” fiilinin öznesi yine Soylu’dan başkası olmamalıdır. Gerçekten de kamuoyunu ve siyaseti iki haftadır yoğun bir şekilde meşgul eden bu tartışmanın patenti Habertürk’te 24 Mayıs’taki programda bu konuyu ortaya atan Soylu’ya aittir.

CEMİL ÇİÇEK VE CEZA MUHAKEMESİ KANUNU

Her halükârda bir aydır sürmekte olan bu açıklamaların yarattığı bir bulut toplumun üstünü kaplamıştır. Kamuoyunun bu kadar geniş bir kesimine mal olan bu iddialara bir şekilde hukuk sistemi içinde açıklık getirilmesi ve bunun ışığında gereğinin yapılması ihtiyacı göz ardı edilemez.

Haberin Devamı

Bu ihtiyaca dikkat çeken isimlerden biri de eski TBMM Başkanı ve halen Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliği görevini de yürüten Cemil Çiçek olmuştur. Aynı zamanda eski Adalet Bakanı da olan Çiçek’in bu ifşaatların patlak vermesinden sonra geçenlerde DW Türkçe’ye yaptığı “Binde biri bile doğruysa felaket ve sıkıntıdır. Binde birken önünü almazsanız bu yüzde bir, sonra onda bir olur. Sonra bir bakarsınız ki, bütün vücudu kaplamış. Türkiye bu konuda yeteri kadar geçmişte tecrübe sahibi oldu. Gerekli ders çıkartılarak gereğinin yapılması lazım. Videoları seyreden, gazetede okuyan ilgili savcı ya da savcıların harekete geçip gereğini yapmaları lazım. Devlete güveni sağlamak bakımından bu gereklidir” şeklindeki açıklama kuşkusuz büyük önem taşıyor.

Haberin Devamı

Cemil Çiçek, savcıları harekete geçmeye davet ederken, muhtemeldir ki Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160’ıncı maddesindeki “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar” hükmünden yola çıkıyor.

Görüleceği gibi, ilgili yasa hükmüne göre, savcılar “kuvvetli suç şüphesi”nden vazgeçtik, “suçun işlendiği izlenimini” aldıkları anda hemen harekete geçmekle görevlidirler.

BAŞLAYAN SORUŞTURMALAR VE KAMUOYUNDAKİ BEKLENTİLER

Peker’in iddiaları sonrasında atılan en somut adım, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma olmuştur. Başsavcılık 26 Mayıs’ta da yurtdışında firari olması nedeniyle hakkında yakalama kararı da çıkartmıştır.

Haberin Devamı

Ayrıca, KKTC’de Kutlu Adalı isimli gazetecinin 6 Kasım 1996 tarihinde öldürülmesi dosyasıyla ilgili olarak İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından da bir soruşturma açılmıştır. Bunlara ek, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülmekte olan bir organize suç soruşturmasına, bulunan bazı yeni deliller çerçevesinde hazırlanan ek bir iddianame ile Sedat Peker’in de sanık olarak dahil edildiği anlaşılıyor.

Bir de, İçişleri Bakanı Soylu’nun Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na, eski başbakanlardan Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın da İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı suç duyuruları var.

Ancak, ortaya atılan iddiaların yarattığı tartışmanın kazandığı boyutlar karşısında yargı cephesindeki hareketliliğin temposunun bu aşamada kamuoyundaki beklentileri karşıladığını söyleyebilmek güçtür.

Yargı mekanizmasının önümüzdeki dönemde hissedilir bir şekilde hareketlenmemesi halinde kamuoyundaki rahatsızlığın büyümesi, bunun da toplumda devlete ve hukuk düzeninin işleyişine dönük bir güvensizliği körüklemesi kaçınılmaz hale gelir.

GEÇMİŞTEKİ SUSURLUK TECRÜBESİ

Aslında geçmişte 1996 yılındaki Susurluk kazası sonrasındaki büyük sarsıntının aşılmasında yalnızca yargı değil TBMM de önemli bir rol üstlenmişti. Özellikle TBMM’de oluşturulan ve başkanlığını Refah Partili Mehmet Elkatmış’ın yaptığı araştırma komisyonu, kazadan sonra devlet içindeki yasadışı örgütlenmeler ve bu yapıların yeraltı dünyası ile ilişkilerinin de gün ışığına çıkartılması, bu şekilde toplumun bilgilenmesi açısından değerli bir işlev görmüştü.

Burada kritik olan nokta, TBMM’nin bu konuya el atmasının o dönemde kamuoyunda beliren soru işaretlerinin giderilmesine yardımcı olmasıydı. Konunun üzerine etkili bir şekilde gidilmesi toplumda parlamentoya güven duygusunu güçlendirmişti.

Ayrıca, daha sonra göreve gelen Başbakan Mesut Yılmaz’ın inisiyatifiyle 1998 yılında Başbakanlık Teftiş Kurulu Tarafından hazırlanan Susurluk dosyasına ilişkin rapor da yine devletin işleyişi, siyaset ve yeraltı dünyası ile ilişkiler bağlamında birçok sarsıcı gerçeğin ortaya çıkmasını sağlamıştı.

Bugün sürmekte olan tartışmalarla ilgili olarak TBMM devreye girmeyeceği için, bu aşamada belirsiz görünen idari soruşturmalar hariç tutulursa, yükün büyük bir bölümü muhtemelen yargının üzerine kalacaktır. Yargının burada sergileyeceği tutum, önümüzdeki dönemde Türkiye’de hukuk düzeninin işleyişini değerlendirmek bakımından bir mihenk taşı işlevi görecektir.

Bu arada, AK Parti’nin de kendi bünyesinde yanlışların üstüne gitme taahhüdünü yerine getirme konusunda sergileyeceği tutum, yine yeni dönemin önemli sorularından biri olacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları