TÜRK demokrasisinin temel eksikliklerinden biri, ‘‘vergi mükellefinin parası’’ kavramının toplum tarafından henüz yeterince anlaşılmamış olmasıdır.
Devlet, toplumun ortaklaşa yararlanacağı hizmetlerin karşılanması için vatandaşlardan vergi adında para toplar.
Karşılığı olarak, bu parayla yollar yapar, güvenliği sağlar, okullar açar, öğretmenlerin maaşlarını öder, vesaire...
Vergi, bu haliyle vatandaş ile devlet arasındaki bir sözleşmeyi ifade eder. Vatandaş, yani vergi mükellefi, bu parayı devlete kendisine bir sosyal hasıla olarak geri dönmesi koşuluyla vermektedir.
Bu memurun ya da işçinin maaşından kesilen ya da işadamının elde ettiği kárdan ödediği vergi, herhangi bir tüketim maddesinden alınan KDV, sonuçta toplumsal bir hizmet olarak gerçek sahibine geri dönmek durumundadır.
AMAÇ DIŞI
Bu para, vatandaşın gelirinden alındığı için kutsaldır. Devlet, bu parayı amacı dışında kullanmamakla, bunun istismarını ve israf edilmesini önlemekle yükümlüdür.
Gelgelelim, bu önlem mekanizmaları işlemediği için, Türkiye'de mükelleflerin cüzdanından çıkan vergiler, sıkça sosyal hasıla olarak geri dönmez, başkalarının cebine aktarılır.
Örneğin, bir devlet ihalesinde bir şirket adamına yapılan fazladan ödeme, işte mükellefin cebinden çıkan bu paradır.
Keza, bir bakan, makam odasını gereksiz yere lüks bir şekilde tefriş ettiğinde, yapılan harcama yine vatandaşın cüzdanından karşılanmaktadır.
Verimsiz olacağı bile bile yapılan ve sonunda kapısına mühür vurulan bir projede heba olan para da yine vatandaştan çıkmıştır.
Vergi mükelleflerinin parasının kötüye kullanılmasının en çarpıcı örneği, Futbol Federasyonu'nun Dünya Kupası için düzenlediği son Güney Kore gezisinde yaşanmıştır.
Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, Seul'e, beraberinde yaklaşık 270 kişilik bir özel davetli kafilesiyle gitmiştir.
KİM ÖDEDİ?
Bu heyette Ulusoy'un şahsi dostları, Yeşilçam yıldızları, çok sayıda siyasetçi, onların eşleri ve hatta çocukları da yer almıştır.
Ulusoy, bu kadar kalabalık bir kafilenin ulaşım ve iki haftalık konaklama giderlerine ilişkin harcamaları nereden karşıladığına ilişkin bütün çağrıları bugüne dek yanıtsız bırakmıştır.
Kamu adına vergi mükelleflerinin sağladığı mali kaynağı sarf etme yetkisine sahip olan yöneticiler, bu yetkiyi nasıl kullandıklarını paranın gerçek sahiplerine izah etmekle yükümlüdürler.
Dolayısıyla Ulusoy, Türk vergi mükelleflerine 271 kişilik kafilenin harcamalarını nereden ve nasıl karşılandığını anlatmak, kuruşu kuruşuna bunun hesabını vermek zorundadır.
VATANDAŞ GÖREVİ
Bu işte asıl gariplik şuradadır: Türk vatandaşları, amaç dışı harcanan paranın aslında kendi ceplerinden çıktığının pek farkında değildir.
Paranın, devlet denen soyut bir varlığın soyut kaynaklarından harcandığı zannedilir.
Onlar, bunun kendi cüzdanlarındaki para olduğunu fark edip, hesabını sorma bilincini kazanmadıkları takdirde, bu yağma düzeni Türkiye Cumhuriyeti devleti payidar olduğu sürece devam edecektir.