Paylaş
Bu, Airbus A 319-115x cj tipi, içi business jet şeklinde döşenmiş olan bir uçak.
Başbakan, seçim kampanyası sırasında yalnızca ANA’yı kullanmıyor, kısa mesafeli güzergahlar için Başbakanlığın OBA adlı helikopterine biniyor. Örneğin, Başbakan geçen cuma günü İstanbul’dan Bursa mitingine OBA ile gitti. Keza pazar günü Hatay’dan İskenderun’a da OBA ile geçti.
OBA, Emniyet Genel Müdürlüğü envanterinde bulunan Amerikan yapımı Sikorsky S-92 tipi bir helikopter.
* * *
Erdoğan, Hatay’a, “Başbakan” kimliğiyle bir görev yerine getirmek üzere ayak basmadı. Cumhurbaşkanı seçilebilmek için Hataylıları ikna etmek, yani propaganda yapmak amacıyla Hatay’a gitti, düzenlenen bir mitingde konuştu.
Yani, Hatay’a gitme nedeni kendisinin şahsi siyasi çıkarlarıyla ilgili bir konuydu. Erdoğan, Cumhurbaşkanı seçimi için diğer iki resmi aday Prof. Ekmelleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş ile yarışmakta olan bir adaydır. Hangisinin seçileceği birinci turun yapılacağı 10 Ağustos’ta, olmazsa ikinci tur olan 24 Ağustos tarihinde belli olacaktır.
Erdoğan’ın anketlerde önde gözüküyor olmasının, Prof. İhsanoğlu ve Demirtaş ile rekabetinde kendisine herhangi bir ayrıcalık bahşetmesi düşünülemez.
Adil bir seçimin temel ilkesi, adaylar arasındaki yarışın gerçek rekabet koşullarında yapılmasıdır. Bu noktada Erdoğan’ın diğer iki adayla eşit ve adil koşullarda rekabet etmesi adalet duygusunun, hakkaniyetin ve bu gibi değerlerin üzerinde yükselmesi gereken demokrasinin olmazsa olmaz bir koşuludur.
* * *
Cumhurbaşkanı seçim kampanyasının eşit ve adil koşullarda yürümediğini bugün küçük çocuklar da görüyor. Örneğin, ANA’yı kullanıyor olması Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’a muazzam bir hareket serbestisi, dolayısıyla üstünlük sağlıyor diğer adaylar karşısında. Çünkü, istediği zaman istediği yere ulaşabilme imkânına sahip ANA’yı ya da OBA’yı kullandığı için. Diğer resmi imkânları saymıyoruz.
Prof. İhsanoğlu ile Demirtaş ise kampanya planlamalarını yaparken havayolları şirketlerinin tarifeli seferlerinin tanıdığı hareket serbestisi içinde hareket etmek zorundalar. Onun dışında sıkça karayolunu kullanmaları serbest.
Tabii, ikisinin de Erdoğan’la rekabet koşullarını eşitleyebilmek için özel uçak kiralama gibi bir seçenekleri var. Ancak bu seçenek bir hayli yüksek bir fatura getirecektir kampanya bütçelerine.
Neresinden bakarsanız bakın, elinizi vicdanınıza koyduğunuzda bu üç adayın eşit ve adil koşullarda rekabet ettiğini söyleyemezsiniz. Tabii TV kanallarına erişim, bütçe gibi kriterleri dahil ettiğinizde durum daha da problemli bir görüntü kazanıyor.
* * *
Erdoğan’ın seçim kampanyasında kullandığı ANA uçağının sahiplik belgesi AK Parti Genel Merkezi’ne kayıtlı değildir. Sahiplik belgesi devletin üzerinedir. Uçağın parası Hazine tarafından ödenmiştir. Uçağın işletmesi Türk Hava Yolları tarafından yapılmaktadır. THY, işletme giderlerini belli aralıklarla Başbakanlığa fatura etmektedir. Sonuçta uçağın yakıt dahil bütün maliyeti de Başbakanlığa, yani Hazine’ye tahakkuk eden harcama kalemleridir.
Peki bu Hazine’nin kaynağı nereden geliyor? Kim finanse ediyor Hazine’yi? AK Parti Mali İşler Başkanlığı mı? Hayır. Hazine’yi büyük ölçüde Türkiye’deki vergi mükellefleri finanse ediyorlar, ödedikleri vergilerle.
Yani sokaktaki vatandaş finanse ediyor. Her ay maaşınızdan kesilen vergilerle finanse ediliyor Hazine. Bakkaldan alışveriş yaptıktan sonra size verilen kasa fişindeki değer olarak küçük bir rakam hazineye giden KDV miktarını gösteriyor. İşte bütün o küçük küçük miktarlar birleşiyor ve Hazine’nin büyük havuzunu oluşturuyor.
* * *
Şimdi meselenin özüne geliyoruz. Vatandaşlar devlete vergiyi, bir kamu hizmeti, bir sosyal fayda olarak topluma, yani kendilerine geri dönmesi için veriyorlar. Burada vatandaş ile devlet arasında kutsal bir sözleşme var. Vatandaştan çıkan verginin sözleşmedeki bu yüksek amaç dışında bir kullanıma kanalize olması sözleşmenin açık bir ihlalidir.
Dolayısıyla bir seçim kampanyasında devlet imkânlarının, daha doğrusu vergi mükelleflerinin sağladıkları kaynağın adaylardan birini kayıracak şekilde kullanılması bu ihlalin bariz bir örneğidir.
Erdoğan, ilk günden itibaren siyasi davasını haksızlığa, adaletsizliğe, eşitsizliğe itiraz üzerine inşa ettiğini söyleyen bir siyasetçi olageldi. Ancak bugün geldiği muktedir konumda elindeki devlet imkânlarını adil olmayan bir şekilde kullanmaktan kaçınmaması, bizlere bu duruşun artık kâğıt üzerinde ve arşivlerde kaldığını söylüyor.
Yasalardaki boşluklar ya da eksiklikler, Cumhurbaşkanı seçimine gölgesini düşüren buradaki büyük haksızlığın ve adaletsizliğin üzerini örtemez.
NOT: Yıllık iznimi kullanacağım için yazılarıma bir süre ara vereceğim. S.E.
Paylaş