Paylaş
Ancak Gemlik Cumhuriyet Savcılığı’na yaptıkları başvuruya, “Tuzla vapurunun çarşamba ve perşembe günleri bakımda olacağı” yanıtı verilmiştir. Avukatların 15 Temmuz Cuma günü yeniden başvurmaları bekleniyor.
VAPUR DİYALOGUN BAROMETRESİ
Öcalan’ın 1999 yılında İmralı’da iskân edilmesinden sonra adaya ulaşım için kullanılan ancak sıkça hava muhalefeti gerekçesiyle denize açılamayan iki koster, 2006 yılında bu görevi Tuzla vapuruna bırakmıştır.
Enis Tayman’ın geçenlerde Radikal’de çıkan renkli yazısından, Tuzla’nın uzun yıllar Şehir Hatları vapuru olarak Boğaz’da salındığını, hatta Nurettin Sözen döneminde belediyenin “Bedava Boğaziçi gezileri”nin ev sahipliğini üstlendiğini öğreniyoruz.
“Cılız” kosterlere kıyasla hava koşullarına çok daha dayanıklı olan Tuzla’nın devreye girmesiyle birlikte İmralı’ya ulaşımın artık kolaylaşacağı düşünülmüştür. Ancak ilginçtir ki, Tuzla da çok sık “bakıma alınmakta”, bu da adayla bağlantıyı sekteye uğratmaktadır.
Aslında avukatların görüşme taleplerine verilen “Bakıma aldık” gibi yanıtların Ankara’daki iradenin bir ifadesi olduğu kimsenin sırrı değildir.
Gemiyle ilgili teknik pürüzler baş gösterdiğinde Ankara’nın Öcalan’a erişimi sınırlamak istediği hissedilmektedir. Teknik mazeretler duyulmayınca da tersi...
Aslında bu gerekçeler, Öcalan’ın avukatlarıyla yapacağı görüşmeden çıkacak mesajla da yakından ilişkilidir. Çünkü, avukatların her görüşmesi aslında bir tür basın toplantısı olarak görülmelidir. Avukatlar, Öcalan’ın dikte ettiği görüşleri not almakta, döndükten sonra tutanak halindeaçıklamakta ve bu görüşler internet üzerinden tam metin olarak kamuoyuna yansımaktadır.
Tuzla vapurunun denize açılma yeteneğini kazanması, Öcalan’ın kamuoyuna vermek istediği mesajların önünün açılması anlamına geliyor.
ÖCALAN HEYET DİYE KİMİNLE GÖRÜŞÜYOR?
Tuzla’nın Gemlik limanından demir alıp 29 deniz mili uzaklıktaki İmralı’ya doğru yola koyulmasıyla, Öcalan’la belli aralıklarla görüşen “devlet heyeti”nin adaya yaptığı ziyaretlerin de ilgisi vardır muhakkak.
Heyetin de İmralı’ya Tuzla vapuruyla mı yoksa başka ulaşım araçlarıyla mı gittiğini bilmiyoruz. Ancak Tuzla’nın adaya götürdüğü avukatların Öcalan’ın yanından ayrılmasından sonra yapılan her açıklamada, “heyeti” ile Öcalan arasında yapılan görüşmelerin içeriği hakkında da bilgi sahibi oluyoruz.
Öcalan, her seferinde çok ilginç ayrıntılar veriyor “heyet”le görüşmeleri hakkında. Örneğin 15 Haziran tarihli açıklamasında, “heyetin de KCK operasyonlarını tasvip etmediğini” belirtiyor.
Heyette askeri yetkililerin bulunmadığını, MİT ağırlıklı olduğunu anlıyoruz. Israrla “devlet heyeti” vurgusu yapılıyor. Bu görüşmelerin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın bilgisi dahilinde yürütülen bir diyalog süreci olduğu herkesin malumu.
ÖCALAN’IN SÜREÇTEKİ ROLÜ
Öcalan, geçen hafta avukatlarla son görüşmesi aracılığıyla yaptığı açıklamada, devletle çözüme ilişkin “protokoller” üzerindeki görüşmelerin olumlu bir şekilde sürdüğünü bildirmiş, ayrıca “Heyetle bugün yaptığımız görüşmede üzerinde uzlaştığımız en önemli pratik adım barış konseyinin kurulmasına ilişkindi” demiştir.
Ankara’dan herhangi bir tekzip görmeyen bu açıklamalar, bize “heyet” ile Öcalan arasında özlü bir içeriği olan ve bu haliyle önemsenmesi gereken bir diyalog kanalının işlemekte olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Bu durum, Kürt sorununa çözüm arayışlarının yoğunlaşacağı önümüzdeki dönemde, müzakere sürecinin BDP’nin TBMM’deki temsili ve Öcalan ile İmralı’da “heyet”le yürüyen diyalog mekanizması olmak üzere iki ana eksen üzerinden şekilleneceğini gösteriyor.
Öcalan’ın, -beğenilmesin beğenilmesin- etkili bir aktör olarak Kürt sorununun çözüm denklemi içindeki önemli rollerden birini aldığını söylemek objektif bir saptama olacaktır.
Paylaş