Paylaş
Bu aynada, sonuçlanan kararlar açısından, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin en çok hangi maddelerini ihlal ettiğini, bir başka deyişle, devletin bu ülkenin vatandaşlarını en çok hangi alanlarda mağdur etmiş olduğunu görüyoruz.
Bu aynadan akseden kötü görüntüyü, dünkü yazımızda dikkat çektiğimiz üzere, mahkemenin ihlal kararlarında Avrupa Konseyi sıralamasında Rusya’dan sonra ikinci geldiğimiz gerçeğini dikkate alarak değerlendirmemiz gerekiyor.
***
En iyisi, yoruma geçmeden önce bu ihlal kararlarında Türkiye’nin Sözleşme’nin en çok hangi maddelerini çiğnediğini gösteren AİHM’nin resmi istatistiklerine göz atmak. Listedeki sıralama şöyle:
Özgürlük ve Güvenlik Hakkı: 35, Yargılamanın Uzunluğu: 32, Etkin Soruşturma Yokluğu (İşkence, kötü muameleye ilişkin 3. maddeden): 19, Kötü Muamele Yasağı: 18, Etkin Soruşturma Yokluğu (Yaşam hakkına ilişkin 2. maddeden): 17, Adil Yargılanma Hakkı: 15, Yaşam Hakkı İhlali: 11, İfade Özgürlüğü: 9, Etkin Yasa Yoluna Ulaşım: 6, Mülkiyet Hakkı 5, Ayrımcılık Yasağı: 5, Toplantı ve Gösteri Yapma Özgürlüğü: 4, Yargı Kararlarının İcra Edilmemesi: 3, Özel Hayat ve Aile Hayatına Saygı: 1, Adil Seçim Hakkı: 1, Diğer Maddeler: 1. (Toplam 182 ihlal)
***
Sıralamanın ilk basamakları Türkiye’de yargı ile ilgili sancılı tartışma konularını aynen yansıtıyor.
En çok ihlal kararı sözleşmenin “Özgürlük ve Güvenlik Hakkı” başlığı altındaki tutuklamalara ilişkin beşinci maddesinden, yani uzun tutuklamalar sorunundan kaynaklanıyor (35 ihlal). Bunu, Sözleşme’nin “Adil Yargılanma Hakkı” başlığı altında düzenlenen “makul sürede yargılanma hakkı”, yani uzun yargılamaların yol açtığı ihlaller izliyor (32 ihlal).
Ancak bu sıralama yanıltıcıdır. Nedeni, AİHM’nin ihlal kararlarındaki en kalabalık grubu aslında“etkin soruşturma yokluğu” başlığının oluşturmasıdır. Bunu görebilmek için, üçüncü sırada kötü muamele ve beşinci sıradaki yaşam hakkından ayrı ayrı verilen “etkin soruşturma yokluğu” ihlallerini hesaba katmamız gerekiyor.
***
Karışık gibi görünen meseleyi şöyle açıklayalım. Bir vatandaş, örneğin kötü muameleye uğradığı gerekçesiyle AİHM’ye başvuruda bulunduğunda, mahkeme dosyanın özüne –yani kötü muamele olup olmadığına- bakmakla yetinmiyor. Mahkeme, aynı zamanda mağduriyete yol açan sorumluların yaptırım görüp görmediğini de inceliyor. Bu incelemeyi yaşam hakkına ilişkin
şikâyetlerde de yapıyor.
AİHM, bu çerçevede ilgili ülkenin (Türkiye) Sözleşme’nin kötü muameleye ilişkin üçüncü maddesini ihlal ettiğine karar verirken, ayrıca –tespit ederse- kötü muameleyi yapan kamu görevlilerini soruşturup cezalandırmadığı için aynı madde altında “soruşturma eksikliğinden” dolayı ikinci bir ihlal daha veriyor.
Örneğin AİHM, geçen yıl, 1994 yılında Şırnak’ta 34 köylünün hava bombardımanıyla öldürülmesi davasında Türkiye’yi hem Sözleşme’nin ikinci maddesindeki “yaşam hakkı”ndan mahkûm etti, hem de bu olayı eksik soruşturduğu, yani sorumluları bulup cezalandırmadığı için aynı maddeden bir ihlal daha verdi.
Bu açıdan baktığımızda, yaşam hakkı ve kötü muameleden verilen “soruşturma yokluğu”na ilişkin ihlallerin toplamının 36’ya çıkarak, ihlal sıralamasında aslında birinciliğe yükseldiğini görüyoruz.
Bunun anlamı, “cezasızlık kültürü” diye adlandırdığımız meseledir. Hak ihlaline yol açan kamu görevlileri hakkında soruşturma açılmamakta ya da -açılsa bile- bu soruşturmalar çoğunluk sonuçsuz kalmaktadır. Bu haliyle kamu görevlileri (polis, asker gibi) devletin sağladığı korumadan yararlanarak, vatandaşlara verdikleri zarardan, mağduriyetten dolayı bir bedel ödememektedirler.
***
Burada vurgulamamız gereken çok çarpıcı bir nokta var. 2013 ihlallerini bir yıl önceki ihlallerle karşılaştırdığımızda sıralamada büyük benzerlikler görüyoruz. Örneğin, 2012’de “kötü muamele” başlığında 2013’te de olduğu gibi toplam 18 ihlal kararı çıkmış. “Kötü muameleden etkin soruşturma yokluğu”ndan verilen ihlal sayısı 2012’de 17 iken bu sayı geçen yıl 19’a çıkmış. Uzun tutuklamadan 2012’de 37 ihlal kararı çıkarken, bu sayı 2013’te 35’e düşmüş.
Bu örtüşme ya da yakın oranlardan yola çıkarak, AİHM’nin, Türkiye hakkında karara bağladığı hak ihlallerinin büyük ölçüde kendini tekrarlayan suç kalıplarından kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Ancak bu durum diğer alanlarda daha az ihlal yapıldığı anlamına gelmiyor. AİHM, “öncelik politikası” çerçevesinde -ivedilik arz ettiği için- yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele, uzun tutukluluk gibi başlıklardaki başvuruları sonuçlandırmayı öne alıyor. Bunun sonucu, örneğin ifade özgürlüğü alanındaki ihlaller öncelik almıyor AİHM’de.
Yarın da Türkiye’den AİHM’ye yapılan başvurulardaki gerilemeyi değerlendirelim.
Paylaş