Paylaş
Bu ihlal kararlarının bazıları, ele aldıkları hukuki durumlar açısından bir ilk olmaları, bu yönüyle mahkemenin bundan sonraki kararları açısından emsal oluşturmaları itibarıyla içtihat niteliği taşıyor. Bazıları ise var olan içtihatları yeni boyutlar ekleyerek geliştirmeleri bakımından önemli.
AİHM, geçen hafta yayımladığı 2013 yılı değerlendirmesinde, geçen dönemin “başlıca” kararlarını özetlerken Türkiye hakkında verdiği şu beş kararı özellikle vurgulama ihtiyacını duyuyor:
YAŞAM HAKKI/JANDARMA, GÖSTERİCİLERİN ÜZERİNE ATEŞ AÇINCA: Bu dava, 2005 yılında Siirt’in Eruh ilçesinde PKK yanlısı bir gösteri sırasında olay yerinden geçmekteyken jandarma ateşi sonucu ölen Abdullah Aydan’ın durumunu konu alıyor. AİHM, bu başvuruda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “yaşam hakkı”na ilişkin ikinci maddesinden üç ayrı ihlal verdi. Bu ihlallerden biri, Aydan’ın ölümü etkin bir şekilde soruşturulmadığı için verildi. Buna ek olarak, yakınlarının açtığı tazminat davasının yedi yıl geçtiği halde sonuçlanmaması, AİHM’nin “adil yargılanma hakkı”na ilişkin altıncı maddeden ayrı bir ihlal vermesine yol açtı. AİHM, bu kararında, Yargıtay’ın vatandaşın ölümüne neden olan jandarmanın lehine verdiği “panik ve korku hallerinde meşru savunma sınırlarının aşılabileceği” yolundaki hukuki mütalaasını Sözleşme’nin ikinci maddesine uygun bulmadı.
YAŞAM HAKKI/HAMİLE KADIN TEDAVİ EDİLMEYİP ÖLÜNCE: Bu dava, 2000 yılında Menekşe Şentürk adındaki sekiz aylık hamile bir kadının İzmir’de gittiği hastanelerde gerekli bakımı görmediği için hayatını kaybetmesini konu alıyor. Rahatsızlanınca kocasının hastaneye götürdüğü Şentürk, ilgisizlik nedeniyle aynı gün dört ayrı hastaneyi dolaşmak zorunda kalmış, dördüncü hastanede çekilen ultrasonda aslında çocuğunun öldüğü ortaya çıkmıştır. Burada acil müdahale gerektiği halde kocasının parası olmadığı için ameliyat yapılmamıştır. Menekşe Şentürk, beşinci hastaneye sevk edilirken ambulansta hayatını kaybetmiştir. AİHM, bu davada “yaşam hakkı”na ilişkin ikinci maddeden Türkiye’ye üç ayrı ihlal vermiştir. Kararın içtihat oluşturan yönü, AİHM’nin, yürürlükteki sağlık sistemi vatandaşın yaşam hakkını koruyacak yeterli düzenlemeler içermediği için de ihlal vermiş olmasıdır.
İNSANLIK DIŞI MUAMELE/BİBER GAZI KAPSÜLÜ VATANDAŞIN ÜZERİNE ATEŞLENİNCE: Bu karar, AİHM’nin 2013’teki en önemli içtihatlarından birini oluşturuyor. Bu başvuru, 2006 yılında Diyarbakır’da Abdullah Yaşa adındaki 13 yaşındaki bir çocuğun yüzüne polisin ateşlediği biber gazı kapsülünün isabet etmesi ve kendisini yaralaması olayıyla ilgilidir. Mahkeme, ilk kez aldığı bir kararla, polisin biber gazı kapsülüyle doğrudan göstericileri hedef alarak ateş etmesinin Sözleşme’nin “Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz” şeklindeki üçüncü maddesinin ihlali olduğuna kanaat getirmiştir. AİHM, polisin fırlatıcıyı bu şekilde ateşlemesinin “ölümcül tehlike” yarattığını belirtmiş ve biber gazı kapsüllerinin “havaya doğru” ateşlenmesi gerektiğini kayda geçirmiştir.
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ/KÜRTÇE SEÇİM PROPAGANDASI CEZA GETİRİNCE: Bu dava (Şükran Aydın and Others v. Turkey), 5 ayrı Türk vatandaşının 2002, 2004 ve 2007 seçimlerinde Kürtçe propaganda yaptıkları için hapis ya da para cezalarına çarptırılmalarını konu alıyor. AİHM, bu kararında Türkçe dışında başka hiçbir dilde propaganda yapılamayacağı yolundaki Seçim Yasası hükmünün Sözleşme’nin “ifade özgürlüğü”ne ilişkin 10’uncu maddesine aykırı olduğunu hükme bağladı. Mahkeme, verilen mahkûmiyetler için ihlal verdi. Bu kararın önemi, AİHM’in, resmi dil dışındaki bir anadilin kamusal/toplumsal alanda kullanımını ilk kez ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirmiş olmasıdır.
AYRIMCILIK YASAĞI VE İNSANLIK DIŞI MUAMELE/KANSERLİ HASTA TAHLİYE EDİLMEYİNCE: Bu dava, 2006 yılında cinayetten tutuklanan, cezaevindeyken kansere yakalanan ve tedavisinde ciddi ihmaller yaşanan Gülay Çetin’in durumu ile ilgili. Mahkemenin bakışındaki temel açılardan biri, hastanın, mahkûmiyeti yıllar sonra kesinleştiği için çok uzun süre tutuklu statüsünde kalması, bu nedenle yalnızca hükümlülere uygulanan Cumhurbaşkanı’nın af yetkisinden yararlanamamasıdır. AİHM, bu olayda Türkiye’ye “insanlık dışı muamele”ye ilişkin üçüncü maddeden ihlal vermekle kalmamış, aynı zamanda ölümcül düzeyde sağlık sorunları söz konusu olduğunda tutuklu ve hükümlüler arasında ayrım gözetildiği için Sözleşme’nin “Ayrımcılık yasağı”na ilişkin 14’üncü maddesinden ayrı bir ihlal vermiştir. Bu karar da bir içtihat oluşturuyor.
Son bir gözlem olarak şu hususun da altını çizelim. Bu örneklerden de görüleceği üzere AİHM’nin verdiği mahkûmiyet kararları artık büyük ölçüde AK Parti’nin işbaşında olduğu 2002 sonrasındaki dönemde meydana gelmiş olan hak ihlallerini konu almaktadır.
NOT: Doğu Perinçek’in İsviçre’ye karşı kazandığı ve “Ermeni soykırımı yoktur” denmesinin ifade özgürlüğü çerçevesinde yasaklanamayacağını belirten AİHM kararı da önemli bir içtihat oluşturuyor. Bu karar AİHM’nin 2013 değerlendirmesindeki “başlıca kararlar” arasında sıralanmakla birlikte, İsviçre hakkında verildiği için yazımızın kapsamı dışında kalmıştır.
Paylaş