ONLARI yine Türk bayraklarıyla sarılı tabutlara koydular morgdan cenaze namazı için camiye götürürken.
Al sancağın tabutu kutsamasıyla birlikte, onların şehitlik mertebesine yükseldiği anlatıldı geride kalan yakınlarına, sevenlerine.
Ve bir kez daha Türk bayrağı, bu ülkenin sorumlu makamlarının ihmallerini, insan hayatını umursamazlıklarını örtmek için kutsal bir kılıf olarak çekildi ölülerin üzerine.
Göçükte hayatını kaybeden 31 yaşındaki Muhsin Akyüz’ün nişanlısı Funda Aykanat, Uzungüney Köyü’ndeki cenaze töreninde ay-yıldızlı tabutun başında sevdiğinin ölüsüne seslendi: “Yedi sene bunun için mi bekledik. Ben hasta olsam senin canın yanardı. Beni kimlere emanet edeceksin Muhsin?” (*)
Muhsin onu duyabilmiş miydi dersiniz?
* * *
Muhsin’in bir gün önce indiği yerin 630 metre altındaki 14 metrekarelik galeride muhtemel bir kazayı önlemek üzere metan gazını boşaltmak için en az 25 metrelik bir sondaj yapılması gerekiyordu. Oysa yalnızca 9 metrelik sondaj yapılmıştı.
Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şube Başkanı Erdoğan Kaymakçı’ya göre, galeride her metrekare için ayrı sondaj, yani toplam 14 sondaj yapılması gerekiyordu. Oysa Kaymakçı’ya göre, yalnızca 7 sondaj yapılmıştı. “Bu eksiklik ve ihmaller nedeniyle maalesef 8 arkadaşımızı yitirdik” diye gazetecilere konuştu Kaymakçı.
Zonguldak Kozlu’daki kömür ocağında geçen pazartesi metan gazı patlaması sonucu meydana gelen göçükte 8 işçinin ölümü, bu yönüyle ilahi bir takdir değil, doğrudan dünyevi bazı tasarrufların bir sonucu olarak karşımıza çıktı.
Çünkü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı çalışma müfettişlerinin bu maden ocağında 2010 ve 2011 yıllarında en az 7 kez denetim yaptıkları ve kazaya yol açabilecek tehlikeli durumları raporlamış oldukları da ortaya çıktı.
Çalışma Bakanlığı’nın görevi sadece ölüme yol açabilecek kaza olasılıkları konusunda raporlama yapmak mıdır? Bu raporların gereğinin yapılması, sıkı yaptırımlar uygulanarak kazaların önlenmesi, insanların hayatta kalabilmesi için ayrı bir kamu kuruluşu mu ihdas etmek gerekecektir TBMM’den gece yarısı çıkarılacak bir torba yasayla?
Üstelik yalnızca bakanlık değil, Sayıştay da raporlamış bu madendeki tehlikeyi. Sayıştay’ın TBMM’ye sunulan “Türkiye Taşkömürü Kurumu Kozlu Taşkömürü İşletme Müessesesi 2011 Yılı Raporu”, “metan gazını önceden gösterecek sondajları yapılmadan kazılara devam edildiğine” dikkat çekerek şöyle demiş:
“Bu sırada vahim bir olayla karşılaşılmamasının tamamen tesadüf olduğu görülmektedir.”
Muhsin’in yaşaması tesadüfe kalmıştı ve o tesadüf de gelmedi.
* * *
Göçüğün olduğu madeni bir taşeron firma işletmekteydi. Milliyet’in haberine göre, işçilerin aylık ücreti genellikle 900 ile 1100 lira arasında değişiyordu. Yeni galeri açtıkça “prim aldıklarını” belirten işçiler, “Firmanın hak edişi ilerleyen metreyle orantılı. Ne kadar çok galeri açılırsa o kadar çok para alınıyor. Zamanla yarış var. Bu nedenle de emniyet tedbirlerine gerekli özen gösterilemiyor” diye konuşuyorlar.
Zonguldak faciası, aslında insan hayatına hiçbir değer vermeyen bir taşeronlaşma düzeninin hükümetin göz yummasıyla denetimsiz bir şekilde yürütülmesinin öngörülebilir, doğal bir sonucudur. 2011 yılında 77 işçinin hayatını kaybettiği maden ocaklarının durumu Türkiye’deki işçi ölümleri sorununun yalnızca bir boyutudur. Büyük fotoğrafa baktığımızda korkunç bir ölüm siciliyle karşılaşıyoruz.
Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in bakanlığının web sitesinde yer alan bir açıklamasına göre, Türkiye’de her gün ortalama 3 kişi iş kazalarında hayatını kaybediyor, 5 kişi iş göremez hale geliyor. Çelik, “Kayıt dışı ekonomi de dikkate alındığında tablo daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır” diye ekliyor. Yani, “Sayı aslında daha kabarık” demek istiyor.
Bunlar neresinden bakarsanız dehşet verici rakamlardır. Türkiye’de her sabah güne, o akşam 3 işçinin eve dönemeyeceğini bilerek başlamamız gerekiyor.
Ve çoğunun ölümlerinin gazetelere haber bile olmayacağını bilerek. O ölüler, belki bir istatistiksel veri olarak karşınıza çıkabilir satır arasında.
İddialı 2023 hedeflerine doğru yola koyulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu büyük yolculuğunda 100’üncü yıldönümüne dönük işçi ölümleriyle ilgili öngörüleri bilemiyoruz.
Ama her sabah adalet, küresel vicdan ve komşu ülkelerdeki felaketler üzerine uzun nutuklar dinlemeye başlarken, bir yandan isimlerini bilmediğimiz 3 insanımızı ölüme uğurladığımızı biliyoruz.
Evet, yerin 630 metre altındaki denetimsiz ölüm kuyularında Azrail ile Rus ruleti oynandığı ve herkesin tribünden samimiyetsiz gözyaşlarıyla izlediği bir ülkedir burası.
Tesadüfler de yardımcı olmaz ve kaybederseniz, merak etmeyin bulunur elbet bahtı kara cesedinizi kucaklayacak ay-yıldızlı bayrağınız, morgun deposunda.
(*) Gökhan Karakaş’ın Milliyet’teki 9 Ocak tarihli haberinden.