Paylaş
Başbakan Binali Yıldırım’ın “harekâtın dört safhasının olacağı” yolundaki açıklaması, önümüzdeki yol haritası hakkında fikir veriyor. İlk safha, sınır boyunca Hatay’ın doğu ve Kilis’in güney sınırlarını, Azez bölgesinin de batı hattını izleyen 20-30 kilometre genişliğinde bir güvenlik kuşağının oluşturulmasıdır.
Bu kuşağın sınırlarının Afrin’in şehir merkezinin dış mahallelerine kadar dayanacağını tahmin edebiliriz. Başbakan, ikinci safhayı bizzat “Afrin merkezinde ve diğer bölgelerde yerleşik terör örgütlerinin yok edilmesi” hedefi olarak tarif etmiştir.
Bu iki hedefin tamamlanabilmesi ne kadar bir zaman alabilir? Fırat Kalkanı harekâtının 2016 Ağustos ayında başladığı ve yedi ay kadar sonra 2017 Mart ayında tamamlandığını, 67 şehit verildiğini bu noktada hatırlayabiliriz. Nüfus yoğunluğu dahil olmak üzere Afrin bölgesinin özellikleri ve tehdidin farklılık göstermesi isabetli bir kıyaslama yapmaya izin vermiyor. Her halükârda ilk iki safhanın kısa zamanda sonuçlanmasını beklemek gerçekçi görünmüyor.
Yıldırım’ın açıklamalarında harekâtın üçüncü ve dördüncü evreleriyle ilgili bir açıklık bulunmuyor. Ancak sonraki evrelerin Menbiç ve ardından Fırat’ın doğusu olacağı yolunda son günlerde bir dizi açıklamaya tanık olduk. Örneğin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, harekâtın başlamasından hemen önce “Atacağımız adımlar Afrin ile sınırlı kalmaz. Burada Menbiç ve Fırat’ın doğusu da var” diyerek, orta ve uzun dönemli hedefleri de kayda geçirmiş oldu.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın tarafından önceki akşam yapılan açıklama da aslında Türkiye’nin Suriye’ye dönük hedeflerinin önemli ölçüde bir “ucu açıklık” içerdiğine işaret ediyor. Kalın’ın açıklamasının en dikkat çekici bölümü şu ifadeler:
“Bölücü terör örgütü bölgeden tamamen temizlenene, Suriye’nin asli sahipleri olan ve 3.5 milyona yakını halen ülkemizde yaşayan kardeşlerimiz güvenle evlerine dönene kadar operasyonlarımız sürecektir.”
Bu açıklama iki önemli hedef koyuyor. Birincisi “Terör örgütünün bölgeden tamamen temizlenmesi”, ikincisi ise “3.5 milyona yakın Suriyelinin ülkelerine dönüşü”dür.
Bunlar kuşkusuz kısa bir zaman süresine sıkıştırılabilecek hedefler değil. Bölgenin terör örgütünden tümüyle temizlenmesi, Cerablus’tan Irak sınırına kadar kuş uçuşu 400 kilometreye yaklaşan ve olduğu gibi PYD/YPG’nin kontrol ettiği bir sınır hattı ve güneyindeki uçsuz bucaksız bir coğrafyaya Türkiye’nin müdahil olması anlamına geliyor. Sınırın güneyinde PKK’nın uzantısı olan PYD/YPG’nin ilan ettiği Kobani ve Cezire kantonları bulunuyor. Bu alan, Suriye coğrafyasının yaklaşık üçte birine tekabül ediyor.
Cumhurbaşkanlığı’nın açıklaması, doğuracağı sonuçlar itibarıyla ağırlıklı olarak PYD/YPG unsurları tarafından kontrol edilen bu iki kantonun devre dışı bırakılması, kantonlarda uygulanan yönetim modellerinin geçersiz hale getirilmesi yönünde bir niyeti ortaya koyuyor.
Bu iki kantondaki silahlı YPG unsurlarına karşı askeri harekâtların gündeme gelmesi, ABD faktörünü de denklemin içine davet ediyor ister istemez. Bunun nedeni, ABD’nin Suriye’nin kuzeyi ve doğusunda kalıcı olacağını açıklayıp, önümüzdeki dönemde YPG’nin omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik
Güçleri (SDG) ile yakın bir şekilde çalışacağını açıklamış olması. Buradaki çatışan hedefleri, neresinden bakılırsa bakılsın, Türkiye ile ABD’yi son derece sancılı bir dönemin beklemekte olduğunu haber veriyor.
Kaldı ki, üçüncü evre için hedef olarak gösterilen Menbiç, ABD askerlerinin buradaki mevcudiyeti nedeniyle Türkiye ile ABD’yi daha önceden karşı karşıya getirme riski taşıyan bir alan olarak beliriyor.
Sonuçta, ifade edilen niyetler, hadiselerin akışı, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde Suriye karşısında kapsamlı bir doktrin değişikliğine giderek PYD/YPG tehdidini sınırın karşı tarafında karşılayacağını, bu çerçevede sıkça bu coğrafyaya askeri gücüyle müdahil olacağını, dolayısıyla sınır ötesi harekâtların süreklilik gösteren bir nitelik kazanacağını gösteriyor.
Suriye karşısında aylara değil muhtemelen çok daha uzun bir zaman kesitine yayılacak bir süreç bekliyor Türkiye’yi.
Paylaş