Paylaş
CUMHURBAŞKANI Ahmet Necdet Sezer'in dün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı makamına yaptığı atama, Çankaya Köşkü'ndeki mesaisinin en tartışmalı kararlarından biri olarak tarihe geçecektir.
Sezer'in dün yapılan seçimde en çok oyu alan Vural Savaş'ı değil, kendisinin 49 oy gerisinde kalan Sabih Kanadoğlu'nu seçmesinin bir dizi algılamayı beraberinde getirmesi kaçınılmazdır.
Vural Savaş, Refah Partisi'nin kapatılmasına yol açan iddianameyi hazırlayan, bir anlamda bu partiyi kapatan kişidir.
28 Şubat sürecinin yüksek yargıdaki en önemli temsilcisi, sembol ismi olan Savaş'ın şeriatçı kesimlerin bir numaralı boy hedefi olduğunu belirtmeye gerek yoktur.
Birinci algılama, herhalde bu çevrelerde bugünden itibaren atılacak olan sevinç çığlıklarında okunabilir. Bu çevreler, Cumhurbaşkanı'nın kararını, 28 Şubat sürecinin tasfiyesinin resmi ilanı olarak değerlendireceklerdir.
Karardan hayal kırıklığı duyacak olanlar ise, Vural Savaş'ı değişen ölçülerde olmakla birlikte takdir eden laik kesim taraftarları olacaktır.
Bu yöndeki algılamaların Cumhurbaşkanı'nın asker kesim ile zaten bir bahar havası içinde seyretmeyen ilişkisinde sancı yaratması muhtemeldir.
Ayrıca bu tercihin, Sezer'in Fazilet Partisi hakkında açmış olduğu ve Anayasa Mahkemesi gündeminde bekleyen kapatma davası üzerinde psikolojik bir etkisinin olmaması da düşünülemez.
FP iddianamesinin altında imzası olan hukukçunun Sezer tarafından tasfiye edilmesi, bu davanın meşruiyetine zemin kaybettirecektir.
Ancak son tahlilde, Sezer, kendisine Anayasa tarafından tanınmış olan bir takdir yetkisini kullanmıştır.
* * *
Kendisi de Yargıtay kökenli olan Sezer'in tanıdığı ve daha çok güvendiği için ikinci gelen adayı tercih etmiş olması akla gelebilir. Sezer'in Savaş'tan hazzetmediği bir sır değil.
Ayrıca Sezer'in, yüksek yargıçların sıkça kamuoyuna konuşmalarına sıcak bakmayan bir ekolü temsil etmesinin de, bu kararında etkili olduğu düşünülebilir.
Ancak bütün bunlar Sezer'i kendisiyle ciddi bir çelişkiye düşmekten kurtarmaya yetmiyor. Şöyle ki:
Sezer, 9 Eylül Üniversitesi Rektörlüğü'ne yapılacak atamada, YÖK'ün seçimde birinci ve ikinci gelen adayları değil de üçüncüyü önermesine itiraz etmiş ve birincinin seçilmesini sağlamıştı.
Cumhurbaşkanı, bu davranışını büyük ölçüde ‘‘demokrasi anlayışı’’ ile izah etmiş, ‘‘Bu seçimin doğru ve adil yapılmış sayılabilmesi için her şeyden önce üniversite öğretim üyelerinin iradesine, hukuka ve demokrasiye saygı gösterilmelidir’’ demişti.
Gelgelelim, sonradan 19 Mayıs Üniversitesi Rektörlüğü'ne yaptığı atamada birinci geleni değil, ikinciyi seçerek kendisiyle çelişmişti.
Keza, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği ile boş olan Anayasa Mahkemesi üyeliğine yaptığı atamalarda da, tercih hakkını seçimlerin birincilerinden değil, ikincilerinden yana kullanmıştı.
Bu çelişkileri, Sezer'in en önemli hasletlerinden biri olan tutarlılığını tartışmaya açık hale getiriyor.
Özellikle dünkü kararı, Sezer'in selefi Süleyman Demirel'in ünlü özdeyişi ‘‘Dün dündür, bugün bugün’’ sözlerini çağrıştırıyor.
Paylaş