S-400 tartışmasına bir de bu gözle bakmaya ne dersiniz?

S-400 tartışması öyle anlaşılıyor ki, daha çok uzun yıllar Türkiye’de karar vericilerin, siyasetçilerin akademisyenlerin, gazetecilerin ve sokaktaki vatandaşın, özetle bütün kamuoyunun gündemini meşgul etmeye devam edecek. Dolayısıyla, bu tartışmanın somut ve objektif bilgiler üzerinden yürütülebilmesi, Türk kamuoyunun askeri, stratejik, diplomatik, teknolojik ve mali birçok boyutu olan bu karmaşık meseleyi sağlıklı bir şekilde anlayabilmesi ve değerlendirebilmesi açısından yaşamsal önem taşıyor.

Haberin Devamı

Bu nedenle bugünkü yazımda toplam 40 yıllık diplomatlık kariyerinin büyük bir bölümünü NATO konularında uzmanlaşarak geçiren, merkezde bu dosyadan da sorumlu Dışişleri müsteşar yardımcılığına kadar yükseldikten sonra 2014-2018 yılları arasında Türkiye’nin NATO nezdinde daimi delegesi olarak görev yapan büyükelçi Fatih Ceylan’ın görüşlerini aktarmak istiyorum.

Büyükelçi Ceylan’ın bu konudaki görüşleri şu bakımdan da önemli. Kendisi, özellikle 1990’lı yılların başındaki Körfez Savaşı sırasında füze saldırılarının ciddiyetinin anlaşılması ve Türkiye açısından bu tehdide karşı bir önlem alınması ihtiyacının tespit edilmesinden sonraki sürece bir bütünlük içinde bakabilecek konumda. Türkiye’nin bu alanda yaklaşık 30 yıldır süren arayışına bulunduğu görevlerde yakından tanıklık etmiş, katkı sağlamış bir diplomat.

Haberin Devamı

ARAYIŞ KÖRFEZ SAVAŞI’YLA BAŞLADI

Geçen şubat ayında 62 yaşında emekliye ayrılan Büyükelçi Ceylan, bu konuda kaleme aldığı “S-400 Sorununa Kısa Bir Bakış” başlıklı değerlendirmesini 18 Haziran tarihinde ‘Ekonomik ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi’ (EDAM) isimli düşünce kuruluşunun web sitesinde yayımladı. Bu makale, S-400’lerin Türkiye’ye gelişinden önce kaleme alınmış olsa da, konuya getirdiği geniş perspektif ve yönelttiği sorularla önümüzdeki dönemi doğru değerlendirebilmemiz açısından değerli bir referans metni oluşturuyor.

Ceylan, değerlendirmesinde yola çıkarken öncelikle 1980’li yıllarda İran ile Irak arasındaki karşılıklı füze saldırılarını ve ardından ilk Körfez Savaşı’nı hatırlatıyor ve 1990’lı yılların başından itibaren devlet kurumlarının Türkiye’nin füze savunma yeteneğini kazanması ihtiyacını saptayıp çalışmalara başladıklarını anlatıyor. Ceylan, “O günlerden bu yana ülkemizin füze savunma sistemi açığı sürmektedir ve bu açığın kapatılması zorunludur” diyor.

TEHDİT DEĞERLENDİRMEMİZ DEĞİŞMEDİ

Değerlendirmeye devam edebilmek için önce meselenin kilidi olan ve kamuoyunda yanıtı merak edilen soruyu -araya girip- biz yöneltelim. Türkiye, yaptığı tehdit değerlendirmesi çerçevesinde hava savunma sistemini hangi ülkelerden kaynaklanan füze tehdidine karşı kurmak durumundadır?

Haberin Devamı

Büyükelçi Ceylan’ın makalesinde bu sorunun yanıtı şöyle veriliyor: “Zamanında ülkemize yönelik olası balistik füze saldırılarının Ortadoğu ve Rusya kaynaklı olabileceği hususunda devlet katında genel bir mutabakata varılmış ve Türkiye’nin füze savunma yeteneği edinmeye matuf çaba ve arayışlarında bu tehdit değerlendirmesi esas alınmıştır”.

Değerlendirmenin en kritik cümlesi bundan sonra geliyor: “Esasen bu tehdit değerlendirmesi bugün itibariyle de büyük ölçüde geçerlidir”.

Yani AK Parti iktidarının 17 yıldır işbaşında olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, doğal olarak bu tehdit değerlendirmesinin AK Parti döneminde de geçerlilik taşıdığı sonucunu çıkarmak durumundayız.

Haberin Devamı

KIRIM’DAKİ RUS FÜZELERİNE DİKKAT

Ceylan, ardından Rusya’nın 2014 yılında uluslararası hukuku hiçe sayıp Ukrayna’nın bağımsızlığı ve egemenliğini ihlal ederek Kırım’ı işgal etmesiyle birlikte burayı askeri açıdan tahkim ettiğine dikkat çekerek şu tespiti yapıyor:

Rusya, Kırım’a koyduğu balistik füzeler de dahil son derece gelişmiş sistemlerle ülkemiz topraklarının tamamını kapsayan bir alana nüfuz etme imkânını kazanmış, Suriye’de konuşlandırdığı sistemler ve iki ana harekât üssüyle ise ülkemizi, askeri deyimle, güneyden de kuşatmıştır. Bu nesnel tablo herhangi bir askeri değerlendirmede görmezden gelinemez”.

Büyükelçinin altını çizdiği kritik bir nokta daha var. O da NATO’nun 2014, 2016, 2017 ve 2018 zirvelerinde ittifakın karşısındaki temel sınama ve tehditlerin “Rusya” ve “terörizm” olarak tanımlandığını hatırlatıp, “Bu tanımlama NATO’nun ortak tehdit değerlendirmelerine de aynen yansımış ve ülkemiz tarafından da kabul görmüştür” vurgusunu yapmasıdır.

Haberin Devamı

YUNANİSTAN’DAKİ S-300’LER DEPODAN ÇIKMIYOR

Ceylan’ın makalesinde açıklık getirdiği önemli bir konu, S-400 tartışmalarında sıkça gündeme gelen, bazı NATO ülkelerinde (Bulgaristan, Slovakya ve Yunanistan) yine Rus yapımı bir önceki nesil S-300 füzelerinin bulunması meselesidir.

Büyükelçi, bu konuda yine NATO zirvelerinde alınan kararlar çerçevesinde eski Varşova Paktı ülkelerinin ellerindeki Rus menşeli askeri malzemenin “atıl halde ya da tasfiye sürecinde olduğunu” bildiriyor. Yunanistan’daki S-300 sisteminin de 2013 yılında Rus uzmanlarca bakımdan geçirilip test atışlarının yapılmasından sonra Girit’te depoda tutulduğunu, sahaya çıkarılmadığı bilgisini veriyor.

Haberin Devamı

Fatih Ceylan, bu başlıkta özetle, NATO müttefiklerinin envanterindeki silahları örnek gösterip S-400 alımı ile ilgili “tüm müttefikleri ikna edecek argüman bulmanın zorluğuna” dikkat çekiyor, hatta “Tarafımızdan kullanmaya müsait argümanlar ittifak bünyesinde geçerli bulunmamaktadır” diye konuşuyor.   

Büyükelçi Ceylan’ın görüşlerini tartışmaya devam edeceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları