Paylaş
Rakamlara bakınca aslında geçen yıl boyunca yakından gözlenen bir yönelişin kesinleşmiş tablosunu karşımızda bulduk. Rusya, geride bıraktığımız yıl Türkiye’nin en çok ithalat yaptığı ülkeler sıralamasında birinciliğe yükselmiş.
Rusya, özellikle doğalgaz alımı nedeniyle Türkiye’nin ithalatında her seferinde ilk üç içinde olmakla birlikte, genellikle ikincilik ve üçüncülük sıralarını Almanya ile dönüşümlü olarak paylaşırdı. Son yıllarda Çin Halk Cumhuriyeti, Türkiye’nin ithalatındaki birinciliğini başka hiçbir ülkeye kaptırmıyordu. Ancak Rusya, bu kez Çin’i geride bırakmıştır.
Rakamlar üzerinden göstermeye çalışırsak, 2021 yılında 32.3 milyar dolarla ithalatta birinci olan Çin, geçen yıl 41.3 milyar dolara çıksa da yine de sıralamada ikinci olmaktan kurtulamamıştır. Çünkü, 2021 yılında Türkiye’nin ithalatında 28.9 milyar dolarla ikinci sırada olan Rusya bu kez 59.6 milyar dolara fırlamıştır. Artış iki katın da biraz üstündedir.
Neresinden bakılırsa bakılsın buradaki artış majör bir sıçramadır. Çok sık karşılanan bir durumdan söz etmiyoruz.
*
Rusya’nın Türkiye’ye ihracatındaki artış nereden kaynaklanıyor? Bu sorunun yanıtı uzunca bir zamandır, daha doğrusu Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) aylık istatistiklerinde yavaş yavaş şekillenmekteydi.
Savaşın şubat sonunda patlak vermesinin ardından özellikle hazirandan itibaren Türkiye’nin Rusya’dan petrol ithalatı aylık bazda önceki yıllara kıyasla yaklaşık iki kat artmaya başlamıştı. Petrol ithalatında daha önce genellikle Irak birinci sırada dururken, Rusya birden bu ülkenin üstüne çıkmıştı.
Rusya’nın Batı’nın ambargosu karşısında düşük tarifeden petrol satmaya başlamasının Türkiye’nin bu ülkeden petrol ithalatını yukarı çeken ciddi bir teşvik faktörü olduğunu söylemek mümkün.
Ayrıca, doğalgaz ithalatında zaten Türkiye pazarının bir numaralı tedarikçisi olan Rusya, bu konumunu 2022’de de korumuştur. Rusya’nın 2021 yılında Türkiye’nin doğalgaz pazarındaki payı 44.8 oranında gerçekleşirken, 2022’ye ilişkin nihai rakamın, henüz belli olmamakla birlikte buna yakın bir oranda çıkması bekleniyor.
*
Tabii ikili dış ticaret trafiğine baktığımızda, Türkiye’nin bu ülkeye ihracatının ithalatla boy ölçüşebilecek bir hacimde olmadığını belirtmemiz gerekiyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) rakamlarına bakılırsa, Türkiye’nin Rusya’ya 2021 yılında toplam 5.2 milyar dolar olan ihracatı, geçen yıl 7.6 milyar dolara yükselmiştir. Bu ülkeden ithalatın 59.6 milyar dolara çıktığı hesaba katıldığında dış ticaretteki makas iyice açılmıştır.
Rusya ile ekonomik ilişkilerden söz ederken, Türk müteahhitlerinin halen bu ülkede yürütmekte oldukları 20 milyar dolara yakın bir proje toplamını da döküme dahil etmemiz gerekir. Rusya, Türk müteahhitlerinin yurtdışındaki bir numaralı pazarıdır. Türk Müteahhitler Birliği verilerine göre, 2020 yılında 4.5 milyar dolar, 2021’de 11 ve savaşın başladığı 2022’de 2 milyar dolar dolayında yeni inşaat projesi alınmıştır Rusya’da.
Ve ayrıca turizm faktörünü de bu muhasebeye eklemeliyiz. Rusya, 2021 yılında 5 milyona yaklaşan turist sayısıyla Türkiye’ye en çok turist gönderen ülke konumundaydı. 2022 yılı için buna yakın bir rakam tahmin edilse de, Almanya’nın turist sayısında Rusya’yı geçerek birinciliğe geldiği anlaşılıyor henüz kesinleşmemiş verilere göre.
*
Fotoğrafın bütününe bakıldığında bu yıl hesaba katılması gereken bir nokta, petrol ithalatındaki artışla birlikte, aynı zamanda Türkiye’nin Rusya’ya doğalgaz ödemelerinin ertelenmesi konusunda görüşmeler yapıldığı hususunun Türk yetkililerce teyit edilmiş olmasıdır.
Türk ekonomisinin halen ciddi bir darboğazdan geçtiği hesaba katıldığında, Rusya’nın bu alanda göstereceği bir esnekliğin son derece kritik bir seçim döneminde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan cephesinde belli bir rahatlama sağlayacağı izahtan varestedir.
Keza kendisi de Ukrayna savaşında sıkışmış ve Batı ambargosuyla kuşatılmış olan Rusya Lideri Vladimir Putin açısından da Türkiye’nin özel bir konumu var. Yaptırımlar sisteminin dışında kalan Türkiye’nin, Rusya bakımından Batı’ya açılan en önemli kapı, bir anlamda nefes borusu haline gelmiş olmasının yaşamsal değeri yadsınamaz.
Bu yönüyle Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin denklemine dahil olan bütün bu faktörler, son tahlilde yakın bir diyalog yürüten her iki lider açısından karşılıklı olarak son derece kritik bir nitelik kazanıyor.
*
Her halükârda mevcut yönelişlere bir bütünlük içinde baktığımızda gördüğümüz, öncelikle Türkiye’nin enerji kaynakları alanında Rusya’ya bağlılığında giderek artmakta olan bir yoğunlaşmadır. Mersin Akkuyu’da inşa edilmekte olan nükleer reaktör de kademe kademe devreye girdiğinde Rusya’ya enerji alanındaki bu bağımlılık daha da artacaktır.
Rusya ile ilişkileri değerlendirirken fotoğrafı pek çok parametre üzerinden okumak gerekiyor. Bu çerçevede Rusya’nın özellikle Suriye konusunda Türkiye açısından belirleyici bir aktör durumuna gelmiş olduğu teslim edilmelidir.
Rusya, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirmek istediği kara harekâtı açısından anahtar konumdadır. Çünkü Fırat’ın batısındaki hava sahasını kontrol ettiğinden, bu sahanın Türk savaş uçaklarına açılıp açılmayacağı sorusu harekâtın planlaması açısından önem kazanıyor. Keza Rusya’nın bizzat sahadaki askeri varlığı da bir faktördür. En basitinden, TSK Tel Rifat’a kara harekâtı düzenleyecekse, sahada bir sıkıntı yaşanmaması bakımından Rusya’nın buradan askeri gücünü çekmesi gerekecektir.
*
Askeri meselelere son dönemde Rusya’nın Türkiye’nin Esad rejimi ile ilişkilerinin normalizasyonunda siyasi düzeyde oynamakta olduğu rol eklenmiştir. Rusya, Ankara ile rejim arkasında başlayan normalleşme adımlarında üstlendiği kuvvetli inisiyatifle sürecin bir paydaşı haline gelmiştir. Putin’in sürecin ilerlemesi için Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad üzerindeki ağırlığını kullandığı anlaşılıyor.
Paradoks şuradadır ki, geçen 11 yılda yaşananların ilişkilerde ve sahada tahakkuk ettirdiği ağır maliyet karşısında, Türk bakanlar Suriyeli mevkidaşlarıyla artık Ankara ya da Şam’da değil, Moskova’da buluşabilmektedirler. Ankara’dan Şam’a giden yollar önce Moskova’ya çıkmaktadır.
Tabii vurgulanması gereken bir nokta, bu normalleşmeyi başından beri arzulayan ve taraflara bu yönde telkinde bulunan aktörün Putin olmasıdır. ABD yönetimi ise başlayan süreçten rahatsızlığını açıkça dile getirmektedir.
*
Sıraladığımız unsurları yan yana koyduğumuzda, Türkiye ile Rusya’nın bugün bütün öngörüleri de aşan bir yakınlaşma içine girmiş oldukları aşikârdır. Türkiye ile Rusya arasında ortaya çıkan karşılıklı çekim alanı Türkiye’nin dış politikasında kritik bir yoğunluk oluşturmaya başlamıştır.
Türkiye’nin son yıllarda gerek ABD gerek AB cephelerinde Batı’dan uzaklaştığını da hesaba kattığımızda, terazinin ağırlık merkezinin ayarlarında Rusya’nın kapladığı alan genişlemektedir. Bununla, ikili ilişkilerde bir süredir gözlenen asimetrik yapının biraz daha Rusya tarafına doğru kaymasından söz ediyoruz.
Simetri derken iki tarafın çıkarlarında ağırlıkların asgari ölçülerde birbirini dengeleyebilmesi halini anlayabiliriz. Asimetri bu dengenin bir tarafa doğru kayması halini anlatıyor.
Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinde çok köklü çıkarları vardır. Türkiye, Soğuk Savaş yıllarında bile Batı kurumları içinde yer almakla beraber, kuzey komşusu ile ilişkilerini dengeli bir şekilde geliştirmeye özel bir önem atfetmiştir. Bununla birlikte, bu çıkarların geliştirilmesi gözetilirken burada ayarın tutturulabilmesi büyük bir dikkat gerektiriyor.
Aslında bu dengenin kurulabilmesi aynı zamanda Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini de güçlü tutmasını gerekli kılıyor. Batı ile bağları zemin kaybettiği oranda Türkiye’nin Rusya karşısındaki pazarlık kartlarının da zayıflaması ihtimali göz ardı edilemez. Batı ile bağları istikrarlı bir Türkiye mi, yoksa bağları iyice zayıflamış bir Türkiye mi, Rusya karşısında eli daha güçlü olarak müzakere masasına oturabilir?
Ayrıca, Türkiye’nin Batı’ya yönelişi unutmayalım ki aynı zamanda demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi değerlere dönük temel bir tercihi de yansıtmaktaydı.
Rusya ile ilişkilerdeki yakınlaşmaya tanıklık ederken bu soruları tartışmaktan da kaçınmamalıyız.
Paylaş