Paylaş
Örgütün izniyle yapılan kayıtta mesajın en çarpıcı kısmı bundan sonra geliyor: “Elinizden geleni yaptığınızı biliyorum... Bu iş nereye kadar gidecek, nasıl son bulacak bilmiyorum. Şu anda buradayız işte. Benden daha çok siz zorlanıyorsunuz, biliyorum. Size söz veriyorum, bir gün yanınıza sağ salim geleceğim.”
‘BU İŞ NASIL SON BULACAK, BİLMİYORUM...’
Şanlıurfa nüfusuna kayıtlı Müslüm Altıntaş, askerliğini Erzincan’da topçu er olarak yapmaktaydı. 2 Ekim 2015 tarihinde izin dönüşü Erzincan’daki birliğine giderken, seyahat ettiği otobüs Tunceli-Pülümür karayolunda PKK tarafından durduruldu. Altıntaş PKK militanları tarafından kaçırıldı.
Bu olaydan yaklaşık dokuz ay sonra 8 Temmuz 2016 tarihinde PKK’ya yakınlığıyla bilinen Hollanda merkezli Fırat Haber Ajansı tarafından bir videosu yayımlandı. Şeker Bayramı’nın hemen sonrasıydı.
Ancak bu mesajda ailesine verdiği “Sağ salim yanınıza geleceğim” sözünü tutamadı Müslüm Altıntaş. Aynı mesajda “Bu iş nasıl son bulacak bilmiyorum” diyordu.
Altıntaş, bu mesajdan dört buçuk yıl kadar sonra Kuzey Irak’ın Gara dağında alıkonduğu bir mağarada PKK tarafından katledildi. Mağaradaki bölmede bir arada tutulan 13 rehineden 12’sinin kafasına, birinin ise göğüs bölgesine kurşun sıkılmıştı.
‘SİZ BİRBİRİNİZE DAHA ÇOK TUTUNUN...’
Aynı gün aynı güzergâhta kaçırılan bir başka asker Ağrı’daki birliğine katılmak üzere yolda olan Osmaniye nüfusuna kayıtlı tankçı er Adil Kabaklı’ydı. Aynı video mesajında Kabaklı da ailesine şöyle sesleniyordu:
“Ailemin bayramını kutluyorum ve benim için üzülmemelerini, sabretmelerini istiyorum. Ailem orada birbirine daha çok tutunursa ben de burada daha sabırlı olacağım. Ben şu an onları düşünüyorum. Kurban olduğum Allah isterse yarın öbür gün kavuşacağız.”
Videoda konuşan üçüncü rehine 15 Ağustos 2015 tarihinde Diyarbakır karayolunda kaçırılan Siirt nüfusuna kayıtlı jandarma er Süleyman Sungur’du. Bingöl İl Jandarma Komutanlığı emrinde görevliydi.
Sungur, mesajında anneler gününde annesinin yanında olamadığı için duyduğu üzüntüyü anlatıyor, “Ben iyiyim, ayaktayım, elbet bir gün sizlere kavuşacağız” diyordu. Mesajı annesine duyduğu özlemle kaplıydı. “Annesinin ellerinden öptüğünü” söylüyor ve ekliyordu: “Benim için sabırlı olmanı istiyorum...”
KAYGILARI ÖNCE AİLELERİNİN ÜZÜNTÜSÜ
Her üç mesajda da ortak olan bir tema var. PKK tarafından rehin tutulan erlerin zihinleri kendi durumlarından daha çok aileleriyle meşgul gibi görünüyor. Ailelerinin yaşadığını bildikleri büyük üzüntüye dönük kaygıları çok belirgin.
Müslüm, Adil ve Süleyman... Her üçü de geçen hafta Kuzey Irak’ta Gara’daki mağarada aynı kaderi paylaştı, diğer 10 rehineyle birlikte. Altıntaş ve Kabaklı dün Gaziantep’te toprağa verildi; Sungur ise önceki gün Siirt’te Şeyh Süleyman Mezarlığı’nda...
Mağarada teröristler tarafından topluca öldürülen rehinelerin hepsi de –Iraklı çıkan 13’üncü rehine hariç tutulursa- PKK ile yürütülen ‘barış süreci’nin 2015 yazında sona ermesinin hemen sonrasında örgüt tarafından kaçırılmıştı. PKK, çatışmasızlığa son verdiğini 11 Temmuz 2015 tarihinde açıklamıştır.
Bu açıklamadan sonra örgüt tarafından alıkonan ilk devlet görevlisi polis memuru Sedat Yabalak olmuştur. Yabalak, 28 Temmuz 2015 tarihinde izinli gittiği Erzurum’dan ailesiyle birlikte görevli olduğu Şanlıurfa’ya dönerken Diyarbakır/Lice-Bingöl yol ayrımında PKK tarafından kaçırılmıştır.
Bunu 2016 yılını da kapsayan bir süreç içinde başka asker ve polislerin kaçırılması izlemiştir. Alıkoyma eylemleri bu kişiler güneydoğuda çoğunluk sivil kıyafetle şehirlerarası yolculuk yaptıkları sırada PKK tarafından yol kesilerek gerçekleştirilmiştir.
KAMUOYU NE KADAR FARKINDAYDI?
Onlar, kaçırıldıktan sonra geçen yıllar zarfında kısa gazete haberlerinin içinde arada bir görünüp kayboldular. Bu sırada Irak’ın kuzeyinde değişik bölgelerde yerleri belli aralıklarla değiştiriliyordu. Kamuoyunun azımsanmayacak bir kesimi muhtemelen onların kaçırıldıklarını bile bilmiyordu. Ailelerinin çağrıları çoğunluk hissedilir bir yankı bulmadı.
Aileler, bir keresinde 2 Ekim 2017 tarihinde TBMM’ye gelerek CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba ve İzmir CHP Milletvekili Murat Bakan ile birlikte basın toplantısı da yaptı. Bir gün sonraki gazete haberlerini dün arşiv kayıtlarından kontrol ettiğimde bu toplantının iç sayfalarda küçük ya da orta ölçekte haberler olarak kullanıldığını gördüm.
Anadolu Ajansı’nın aynı gün geçtiği fotoğraflı bir haberde Ağbaba’nın “Bu görevlilerin örgüt tarafından kaçırıldıktan sonra yok sayılamayacaklarını” belirterek, “Devlet hangi şartlarda olursa olsun kaçırılan bu görevlileri ailelerine teslim etmelidir” dediği yazılı. Haberde kaçırılan Astsubay Çavuş Semih Özbey’in babası Gürsel Özbey’in “27 aydır her gün öldüklerini ve artık sabredemediklerini” söylediği aktarılmış.
Geçen süre içinde CHP milletvekili Murat Bakan da 2016 sonrasında farklı yıllarda Başbakan, Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı düzeyinde bu konuda yedi ayrı soru önergesi vermiş.
ONLARI VEDA EDERKEN TANIDIK
Alıkondukları süre içinde rehinelerin durumu Türkiye’nin gündeminde öne çıkan bir konu olmadı. Çoğunun isimlerini ölümleri resmen açıklandıktan sonra öğrendik; yüzleriyle, basına dağıtılan vesikalık, cenazelerinde taşınan büyük çerçeveli fotoğraflarında karşılaştık.
PKK, onları Türkiye’ye karşı bir pazarlık kartı olarak kullanıp devleti müzakere masasına çekmeye çalışıyordu. Böylelikle, devlet makamlarını kendisiyle muhatap kılmak, rehinelerin serbest bırakılması karşılığında muhtemelen bir ver-al sürecine dayanan bir pazarlık başlatmayı hedefliyordu.
PKK’nın bu stratejisinin geçersiz hale gelmesi onların yaşadığı büyük mağduriyetin sessizlik içinde kalmasıyla paralel bir şekilde gitti. Bu sessizlik Türk Silahlı Kuvvetleri’nin geçen hafta düzenlediği ancak sonuçsuz kalan bir harekâtta örgüt tarafından şehit edilmeleriyle son buldu.
Onların geçen 5-6 yıl içinde yaşadıkları sıkıntıları, katlanmak durumunda kaldıkları koşulları, gördükleri muameleyi ancak tahmin etmeye çalışabiliriz. Buna karşılık maruz kaldıkları büyük zorluklar tahminlerimizin kavrayacağı sınırların çok ötesinde olmalıdır. Çoğunluk mağaraların karanlıkları içinde gökyüzünden, güneşten, hayattan uzaktılar.
Türkiye, resmi cenaze törenlerinde veda ederek de olsa sonunda bu evlatlarını bağrına basmış bulunuyor.
Not: Yazının ilk bölümünde yer verdiğim alıntıları bu konuyu ısrarla gündeme getiren CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın 1 Aralık 2016 tarihinde dönemin Başbakanı Binali Yıldırım’a verdiği dört sayfalık soru önergesinden aktardım.
Paylaş