Paylaş
Ertesi günü Rusya Cumhurbaşkanlığı’nın web sitesinde yer alan konuşmanın İngilizce çevirisinde bu askeri terim için “local operation” yani Türkçesiyle “mevzi (lokal) operasyon” karşılığı kullanılmıştı.
Moskova temsilcimiz Nerdun Hacıoğlu ile kontrol ettiğimde, Çankaya Köşkü’nde Putin’in ağzından Rusça “lokalni operatsiyi...” ifadesinin çıktığını öğrendim.
“Lokalni operatsiyi”, düşman topraklarında bütün bir alana yayılmayan, belirlenmiş bir nokta hedefe dönük yürütülen askeri operasyonlar için kullanılıyor. Bunu “nokta harekât” ya da “mevzi harekât” şeklinde çevirmek mümkün.
Örneğin, Suriye ordusunun geçen ay Rus Hava Kuvvetleri’nin desteğinde İdlib’in güneyindeki Han Şeyhun kasabasının silahlı muhalefeten geri alması, bu kapsamda bir harekât olarak görülüyor.
*
Şimdi Vladimir Putin’in bu terimi kullanarak İdlib konusunda verdiği mesaja geçebiliriz. Rusya lideri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile aynı masada otururken şöyle söze girdi:
“Kontrolü El Kaide bağlantılı radikal grupların eline geçen İdlib gerilimi düşürme bölgesindeki durumdan özellikle kaygı duyuyoruz. Bu bizim için kabul edilebilir değil. Sayın Erdoğan, Sayın Ruhani ve ben, İdlib’deki gerilime bütünüyle son verilmesi için birlikte çalışmaya devam etmek hususunda görüş birliğine vardık.”
Ve ardından kritik sözler geldi:
“Rusya, Suriye ordusunun terörist tehdidi -nerede görürsek- ortadan kaldırmaya dönük mevzi harekâtlarını desteklemeye kararlıdır. Kaldı ki, ateşkes rejimi hiçbir zaman teröristleri kapsamamıştır.”
Putin, sözlerinin ardından bu harekâtlar sırasında “sivillere zarar gelmesinin önlenmesi için mümkün olan her şeyin yapılması gerektiğini” de ekledi.
*
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ise açıklamasında “Suriye hükümetine İdlib ve Fırat’ın doğusunda teröristlerle mücadelesinde yardım etmeliyiz” şeklinde konuştu. Ruhani’nin bu sözleri, Esad rejimine öncelikle İdlib’deki silahlı muhalif gruplara karşı askeri harekâtlarını sürdürmesi konusunda verilmiş bir açık çek olarak görülebilir.
Buna karşılık Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İdlib açıklamasında “Sivil halkın ve garantör ülkelerin sahadaki askeri personelinin güvenliği için somut önlemler alınması ihtiyacını vurguladık” ifadesi ön plana çıktı. Cumhurbaşkanı, İdlib’de yeni bir trajedinin yaşanmaması beklentisini de ifade etti.
Erdoğan’ın bu sözlerinde altını çizdiği iki konu var. Birincisi, üçlü ortak bildiriye de ilk kez girmiş olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin İdlib’deki askeri gözlem noktalarının güvenliğiyle ilgili bölümdür. Bunun gibi İdlib’de “insani durumun daha da kötüleşmesi riskinden duyulan endişe” de Türkiye’nin kaygılarını karşılamak üzere bildiriye dahil edilmiştir.
*
Salt bu açıklamaların yan yana konması bile Astana ortaklarının İdlib’e bakışlarındaki farklı öncelikleri göstermeye yetiyor. Rusya ve İran, başta Heyet Tahrir üş Şam (HTŞ) olmak üzere terör gruplarının üzerine gidilmesi ve bu süreç içinde İdlib’in Esad rejiminin yönetimine geçmesini öncelik olarak görüyorlar. Türkiye’nin vurgularında ise bu bölgede büyük bir göç dalgasının yaşanmaması, sivillere ve askeri gözlem noktalarındaki personele zarar gelmemesi beklentileri ön plana çıkıyor.
Buradaki farklılık aslında 17 Eylül 2018 tarihli Soçi Mutabakatı’nın içerdiği temel bir çelişkinin de uzantısıdır. Mutabakat, hem İdlib’de belli koşullar içinde bir ateşkes düzeni öngörüyor, diğer taraftan da HTŞ gibi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin ‘terörist’ kategorisine koyduğu radikal gruplarla mücadele edilmesi hedefini kayda geçiriyor. Yaklaşık 3 milyon sivilin yaşadığı bir coğrafyayı büyük ölçüde HTŞ kontrol ettiğinden, bu örgütü hedef alan her nokta harekâtın –o yerleşimde insan kaldıysa- bir göç dalgasını tetiklemesi kaçınılmazdır.
*
Dolayısıyla, Putin’in Ankara zirvesinde Esad rejimine yaktığı yeşil ışığın ardından önümüzdeki dönemde Suriye ordusunun İdlib’in güneyinde Han Şeyhun’da olduğu gibi HTŞ’nin üslendiği diğer yerleşimlere doğru ilerlemek için hamlelere kalkışacağını tahmin etmek güç değildir. Geride bıraktığımız aylarda İdlib’in güneyinde tanık olduğumuz askeri harekâtların benzerlerine tanıklık etmeye hazır olalım.
HTŞ kuzeye çekilmediği, M-4 ve M-5 otoyolları üzerindeki kontrolünü bırakmadığı takdirde, Esad rejiminin Rusya’nın desteğiyle -kademe kademe mevzi kazanımlarıyla- kontrolündeki alanı genişletmeye çalışması muhtemeldir.
Suriye ordusunun son günlerde Han Şeyhun’un 20 kilometre kadar kuzeyindeki Marat El Numan kasabasının çevresindeki yerleşimlere topçu atışlarını sürdürmekte oluşu, bundan sonraki ‘lokalni operatsiyi’nin mevkiini bize az çok işaret ediyor gibi...
Paylaş