Paylaş
MEHMET Haberal, 6 Mart 2009 tarihinde saat 20.23’te Kanal B televizyonunun yöneticisi Metin Kayıhan’ı arar. Kanalın akşam bülteninde dönemin Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’la ilgili haberin veriliş şekline içerlemiştir. “O Numan Kurtulmuş’un haberini çok kısa verdiniz, niye?” diye sorar haber müdürüne.
“Uzun mu vereyim?” diye sorar Kayıhan. Haberal yanıtlar: “Kısa verdiniz yani... Çok kısa oldu ya... O adama biraz şans verin. Dengeli olmak zorundayız, kim olursa olsun dengeli ver...”
Haberal bu konuşmayı yaptığı sırada telefonu polisin dinlemesindeydi. Haberal, 13 Nisan 2009 tarihinde gözaltına alındıktan sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’ndeki sorgulaması sırasında kendisine yöneltilen sorulardan biri bu konuşmayı konu alır: “O adama biraz şans verin sözünü hangi amaçla söylediniz?”
Haberal, Kanal B’nin hem kurucusu ve hem de yönetim kurulu başkanı olduğunu hatırlatarak, “Kanal B’ de olacak her olayın hesabını vermek zorundayım. Her şeyi kontrol etmek benim sorumluluğumun gereğidir. Seçim döneminde bütün siyasi parti liderlerine eşit oranda şans verilmesi talimatını verdim” diye savunur kendisini.
Ergenekon’un üçüncü iddianamesinin Haberal’a suçlamaların yöneltildiği bölümünde sıralanan deliller arasında 166’ncı sayfada geçen işte bu telefon konuşması da yer alıyor.
Telefon konuşmalarına baktığımızda, Prof. Haberal’ın Kanal B’nin haberleriyle yakından ilgilendiğini, yöneticileriyle telefonda çok sık konuşarak onlara talimatlar verdiğini, özetle kanalın editoryal çizgisine bir hayli müdahil olduğunu görüyoruz.
‘BENİM BAŞBAKANIM SENSİN’ DENMESİ ÖRGÜTSEL KİMLİĞİ AÇIKLAR MI
İddianamede Prof. Haberal’ın “Ergenekon terör örgütünün yöneticisi” olarak suçlanmasına yol açan kritik delillerin azımsanmayacak bir bölümünün kendisinin telefon konuşmalarına dayandığını söylemek mümkün.
Bu telefon konuşmaları, Haberal’ın, neredeyse hepsi de parlamento dışı kalmış siyasi şahsiyetlerle yakın temas içinde olduğunu gösteriyor. Görüştüğü siyasetçiler arasında Kamran İnan, Ufuk Söylemez, Hüsamettin Özkan, Abdüllatif Şener ve Nevzat Ercan gibi isimler sayılabilir.
Hakkındaki nihai delil değerlendirmesinin yapıldığı bölümde ağırlık taşıyan bir delil, kendisinin 30 Kasım 2008 tarihinde Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ile yaptığı bir konuşmadır. Bu konuşma Sarıgül’ün 29 Mart 2009 yerel seçimi için kampanya yürüttüğü bir dönemde gerçekleşiyor.
Konuşmada Sarıgül, bir ara şöyle der Haberal’a: “Hocam, yerel seçim gecesine kadar izin verin, yerel seçim gecesinden sonra burayı iki yüz atmış iki bin seçmenim var, yüzde yetmiş oyla kazanacam, ondan sonra sizin yanınıza gelip, diyecem ki, hocam, bakanım kurban olayım, ben Türkiye’nin belki başbakanı olacam, ama benim başbakanım sizler olacaksınız, yol haritamı size aktaracam izin verirseniz, başka bişey olacak...”
Haberal, bu konuşmada Sarıgül’e bazı tavsiyelerde bulunur, örneğin “ana muhalefet (CHP) ile fazla uğraşmamasını” ister ve şöyle der “Sağ ol, bak Mustafa sen lazımsın kardeşim. Anlatabiliyor muyum? Ya ülke önemli, ülkeye sen lazımsın tamam mı? Gereksiz sıkıntıya girmeyelim...”
Sarıgül, “Tamam hocam, ben mesajımı aldım hocam. Yerel seçim gecesine kadar ağzımı bu konuda kapıyorum hocam” diye karşılık verir. Haberal, “Aynen, çünkü bir an önce, bugün ülkenin düştüğü bu sıkıntıdan bu ülkeyi kurtarmak hepimizin görevidir. Tamam mı?” diye üsteler.
Şimdi iddianamede özel yetkili savcıların bu telefon konuşmasını nasıl değerlendirdiğine bakalım:
“Şüpheli Mehmet Haberal’ı herhangi bir siyasi parti içinde yer almadığı halde, siyasileri ve siyasi partileri yönlendirdiği, birbirine rakip iki siyasi şahıs arasındaki ihtilafı parti üyesi ve yöneticisi olmamasına rağmen, bir talimatıyla sonlandırdığı, görüşmeyi yapan kişinin ‘Ben milletin başbakanı olacağım ama benim başbakanım sizsiniz’ demesinin anlamlı olduğu ve şüphelinin örgütsel kimliği ve konumu hakkında fikir verdiği...”
Bu ifadelerden çıkarmamız gereken sonuç, Sarıgül’ün kendisine “Başbakanım sizsiniz demesinin Haberal’ın (Ergenekon) “örgütsel kimliği hakkında fikir verici olmasıdır.”
‘EMRET GELEYİM’ DEMEK DELİL SAYILIR MI?
İddianamede bunun gibi ağırlık taşıyan bir diğer kritik delil, Haberal’ın 11 Haziran 2008 tarihinde emekli orgeneral Hurşit Tolon ile yaptığı telefon görüşmesidir. Bu konuşmada Haberal, “Bu ülke bizim paşam... O Koltuklarda oturanlar bugün oturuyor yarın yoklar ama bu ülke ben bunu hep böyle içimde...” diye konuşurken, Tolon konuşmayı şöyle sonlandırır:
“3’te bile çağırın koşarak gelirim. Size saygılar sunuyorum. Hörmetler ediyorum sağ olun efendim...”
Bakın Savcılık makamı, Orgeneral Tolon’un bu ifade tarzını Haberal’a dönük nasıl bir suç isnadı olarak yorumluyor:
“Ordu komutanlığı yapmış bir kişinin sivil şahıs olan Şüpheli Mehmet Haberal’a ‘emredin gece üçte kapınızdayım’ demesinin manidar olduğu, aralarındaki örgütsel hiyararşik ilişkiyi gösterdiği... Haberal’ın silahlı terör örgütünün karar mekanizmasında yer alan üst düzey yönetici konumunda bulunduğu... (anlaşılmaktadır.)”
Haberal, savcılık sorgusunda “Emrinizdeyim, gece üç buçukda da çağırsanız hemen gelirim” ifadesinin “Tolon’un konuşma şeklinden kaynaklandığını, kendisiyle aralarında herhangi bir ast-üst ilişkisi olmasının mümkün olmadığını” belirtmiştir. Bu suçlama, mahkeme aşamasında Haberal ve avukatlarının kuvvetli bir savunma yapmak durumunda kaldıkları hassas başlıklardan biri olmuştur.
AK PARTİ’NİN KUVVETLİ MUHALİFİ
Toplam 1453 sayfa tutan iddianamede Haberal’a ayrılan 64 sayfa ve toplam 6 klasör tutan delil dosyaları incelendiğinde, Prof. Haberal karşımıza AK Parti’nin iktidarda olmasından dolayı büyük bir endişe yaşayan, bunu Türkiye için tehlikeli bir durum olarak gören, Türkiye’nin bu hükümetten “nasıl kurtulabileceği” sorusuna yanıt arayan bir şahsiyet olarak çıkıyor. Keza AB sürecini çok sakıncalı görüyor, ülkenin bölünebileceği konusunda da kaygılar taşıyor.
Prof. Haberal, bu görüş ve kaygılarını kendi dünya görüşüne yakın gördüğü herkesle paylaşıyor. Aynı zamanda başında bulunduğu vakfa ait Gölbaşı’ndaki Patalya Oteli’nde eski siyasileri, emekli bürokratları, askerleri, yargı mensuplarını bir araya getiren toplantılar düzenliyor. Kendi ifadesiyle “yeni bir oluşum” yaratmaya çalışıyor. Patalya toplantıları, gizli olmayan, basına da açıklanan etkinlikler. Keza 2007’deki Cumhuriyet mitinglerine de destek veriyor.
Bütün bu faaliyetleriyle kuvvetli bir AK Parti muhalifi olarak değerlendirilebilir Prof. Haberal. Ancak iddianamede bütün bu faaliyetleri Haberal’ın Ergenekon terör örgütünü amaçları doğrultusunda yürüttüğü ileri sürülmüştür.
MAHKEME ÖRGÜT YÖNETİCİLİĞİ SUÇLAMASINI GEÇERLİ GÖRMEDİ
Savcılık makamı, delilleri değerlendirdikten sonra Haberal’ın Türk Ceza Kanunu’nun A) silahlı örgüt kurma ve yönetme suçunu düzenleyen 314/1, B) cebir ve şiddet kullanarak TBMM’nin görevini engellemeye teşebbüs suçunu düzenleyen 311/1 ve C) cebir ve şiddet kullanarak hükümetin görevini yapmaya engelleme suçuna ilişkin 312/1 maddelerinden cezalandırılmasını talep etmiştir.
Bu arada, daha sonraki yargılama aşaması ve Savcılığın esas hakkındaki mütalaasında kendisine iddianamede yer almayan ek bir suçlama daha yöneltilmiştir. Bu da 2002 yılında Ergenekon adına Başkent Üniversitesi Hastanesi Rektörü olarak eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in tedavisini engellediği iddiasıdır.
Sonuçta Haberal, 13 Nisan 2009 tarihinde gözaltına alınmış, 17 Nisan 2009 tarihinde tutuklanmış, aynı gün geçirdiği kalp spazmından sonra iki yıl Cerrahpaşa Hastanesi’ndeki tek kişilik bir odada tutuklu kalmış, Adli Tıp Kurumu’nun “Cezaevinde kalabilir” raporu üzerine 11 Mart 2011’de Silivri Cezaevi’ne gönderilmiştir.
Özel yetkili 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, önceki gün aldığı kararda, Prof. Haberal’ın yalnızca TCK 312/1, yani “cebir ve şiddetle hükümetin görevini yapmayı engelleme” suçunu işlediğine kanaat getirmiş, kendisini 12 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırmış ve tahliyesine karar vermiştir.
Bu karardan, iddia makamının Prof. Haberal’a TCK 314/1 çerçevesinde yönelttiği “terör örgütü yöneticiliği” suçlamasının mahkeme heyeti tarafından kabul görmediğini anlıyoruz. Aynı durum TCK 311/1’le ilgili suçlama açısından da geçerlidir.
Sonuçta Prof. Haberal 4 yıl 3 ay 18 gün tutuklu kaldıktan sonra önceki akşam serbest kalmıştır.
Paylaş