Paylaş
Donanımlı, bilgili ve tecrübelidirler... Olaylara hâkim, titiz ve tecrübeli bir ekiptir” diye konuşuyor Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç.
Kılıç, bu açıklamasını geçen yıl Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi’nin İstanbul Özel Yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Balyoz davasında verdiği mahkûmiyet kararlarını 236 sanık için onamasının hemen ertesinde yapıyor.
Kılıç, açıklamasında Yargıtay’ın ilgili dairesindeki ekibi övdükten sonra bakın ne diyor:
“Bu nedenle arkadaşlarımızın yanlış yapma ihtimali çok düşüktür. Bunu ben değil, zaten tüm Yargıtay bilir.”
Kılıç’ın bu açıklaması 12 Ekim 2013 tarihinde Hürriyet’te Metehan Demir imzasıyla yayımlanmış ve arşivlere geçmiştir.
* * *
Bir yüksek yargı mensubunun (en yükseğinin) önüne gelecek bir dava dosyası hakkında önceden kanaat belirtmesi, karar veren hâkimlere, bu kararı onayan Yargıtay üyelerine kamuoyu önünde kefil olması “ihsas-ı rey” anlamına geleceğinden olağan bir durum sayılmaz.
Ancak Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın Balyoz dosyasını inceledikten sonra geçen hafta mahkemenin diğer 16 üyesiyle birlikte “oybirliği” içinde verdiği “ihlal” kararı, kendisinin Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi hakkındaki kanaatini, bu daireye duyduğu güveni gölgeleyebilecek niteliktedir.
Kılıç, bu karardan sonra 20 Haziran günü Taha Akyol’a yaptığı açıklamada şöyle demiştir:
“Tanık dinleme ve delillerin tartışılmasındaki noksanlar 236 sanığın tamamının durumunu etkileyebilir niteliktedir. Adil yargılanma hakkı bu iki noktada ihlal edilmiştir. Bunun giderilmesinin tek yolu, yargılamanın yenilenmesidir. Başka yolu yok.”
* * *
Kılıç’a göre, noksanların başında mahkemede 2003 yılındaki darbe teşebbüsünü dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ile dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman’ın önlediğinin belirtilmesine rağmen, dosyada bunu gösteren bir belgenin, delilin bulunmamasıdır. “Bu durumda Özkök ve Yalman’ı tanık olarak dinlemek, onlara sormak gerekirdi” diyor Kılıç. Bu, birinci ihlal.
İkinci ihlal, dijital delillerin mahkemede yeterince tartışılmamış ve savunmanın yaptığı şikâyetlerin giderilmemiş olmasıdır. Mahkeme aşamasında ortaya çıkan dijital delillerle ilgili bilirkişi ve uzman raporlarındaki çelişkilerin giderilmesi için nihai teknik inceleme yapılması gerektiği halde bu yapılmamıştır. Kılıç’a göre, ayrıca mahkeme kararında delillere atıf yapılırken de çelişkiler bulunmaktadır.
Özel yetkili mahkeme bütün bu hataları yapmış olabilir. Bu durumda Yargıtay’ın temyiz makamı olarak sanıkların dilekçelerinde de işaret ettikleri bu problemli durumların üzerinde durması gerekmez miydi? Yargıtay, bütün defolarına, boşluklarına, eksikliklerine rağmen mahkemenin kararını sanıkların büyük bir bölümü için onamakta bir tereddüt göstermemiştir.
Kılıç’ın Akyol’a yaptığı saptamaların hepsinin adresi mahkemenin yanı sıra aynı zamanda Yargıtay’dır. Sonuçta Ekrem Ertuğrul’un başkanlığını yaptığı Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi tanıkların dinlenmesinin engellendiği bir yargılama sonucu şekillenen ve çelişkiler barındıran bir mahkeme kararını onamıştır.
Sonuçta, hem İstanbul’daki özel yetkili mahkeme hem de Ankara’daki Yargıtay, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma hakkına ilişkin altıncı maddesini ihlal etmiştir.
* * *
Bu durumda Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın sekiz ay arayla Metehan Demir ile Taha Akyol’a yaptığı açıklamalarda Yargıtay hakkındaki değerlendirmelerinde bir uçurumun bulunduğunu söyleyebiliriz.
“Yargıtay’daki arkadaşlar”ın donanımları, bilgi ve tecrübeleri, olaylara hâkimiyetleri ve titizlikleri, onları sanıkların adil yargılanma haklarını ihlal etmekten caydırmamıştır. “Yanlış yapma ihtimallerinin çok düşük olmasına” rağmen bu düşük ihtimal gerçekleşmiş, ancak yanlış Anayasa Mahkemesi’nden dönmüştür.
Sonuçta Haşim Kılıç, objektif bir hukuk adamı olarak önüne gelen dosyaya bakarken şahsi görüşlerini işine karıştırmadığı konusunda bu satırların yazarını ikna etmiş bulunmaktadır.
Paylaş