BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın “Dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz” yolundaki açıklaması Türkiye’nin eğitim politikalarının hangi stratejik önceliklere göre düzenlenmesi gerektiği yolundaki bir tartışmayı da beraberinde getirdi.
Bu tartışmayı doğru koordinatlar içinde yapabilmek için Türkiye’de eğitimin durumunun uluslararası alanda kabul gören performans ölçütleri üzerinden bir tomografisini çekmek şart.
OECD’DE SONDAN ÜÇÜNCÜYÜZ
Bu amaçla OECD tarafından 2003, 2006 ve 2009 yıllarında yapılan PISA “Uluslararası Öğrenci Başarılarını Değerlendirme Programı” ölçümlerini esas alarak bazı gözlemler öne sürebiliriz. PISA, katılımcı ülkelerde öğrencilerin farklı bilgileri ve seçenekleri karşılaştırabilme, bilgiyi gerçek yaşam koşullarında kullanıp sonuca ulaşabilme gibi becerileri ölçmeyi amaçlıyor.
Bu konuda hazırlanan özel sınavlar yalnızca 15 yaşındaki, yani lise-1 düzeyindeki öğrencilere uygulanıyor. PISA’da öğrencilere okuma, fen ve matematik olmak üzere üç test veriliyor.
Önce 34 üyesi olan OECD’deki ülke sıralamasına bakalım. Türkiye OECD’de 2009 yılında her üç kategoride de 32’inci, yani sondan üçüncü geliyor. Türkiye’den sonraki sıraları Şili ve Meksika işgal ediyor. 2003 ve 2006 yılı tabloları ciddi bir farklılık göstermiyor.
Sabancı Üniversitesi İstanbul Araştırmalar Merkezi bünyesindeki Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) PISA verilerinin üzerinden hazırladığı rapora baktığımızda, karşımıza çıkan tablodaki ana olgulardan biri genel bir iyileşmeye işaret ediyor.
Türkiye’nin sıralamadaki yeri değişmese de genel puanlar özellikle 2006 ve 2009’ da yukarı doğru giden bir eğriyi gösteriyor ama yine de tüm testlerde Türkiye’nin ortalaması OECD’nin ortalamasının altında kalıyor. ÇOCUKLARIN YARISI TEMEL BECERİLERDEN YOKSUN
Aslında ortalamadan daha çok önem taşıyan bir gösterge, sınav sonuçlarının öğrenci kümeleri içindeki niteliksel dağılımı. PISA testleri, öğrencilerin başarılarını 1’den 6’ya doğru gruplara bölüyor. Tüm testlerde 2’nci sıra “temel yeterlilik düzeyi” olarak tanımlanıyor. 5 ve 6’ncı sıralar ise “en üst performans” kategorisi olarak nitelendiriliyor.
Bir ülkenin eğitiminin kalitesi hakkında fikir edinmek istiyorsak, öğrencilerin bu 6 kategori içindeki dağılımına bakmamız gerekiyor. Ne kadarının 5-6 kategorisinde olduğu, ne kadarının 2’nci düzeyin altında kaldığı bize en doğru mesajı verecektir.
Önce 2’nci, yani temel beceri düzeyinin altına bakalım. Türkiye’de temel beceri düzeyinin altında kalan öğrenci sayısı 2006’dan 2009’a doğru belirgin bir azalma gösteriyor. Okuma testinde öğrencilerin 2003’te yüzde 37’si, 2006’da ise yüzde 32’si temel beceri düzeyine erişemezken, 2009’da bu oran yüzde 24.5’e düşmüş.
Matematik okuryazarlığında ise temel beceri düzeyinin altına düşme oranı 2006’da yüzde 52 iken bu oran 2009’da yüzde 42’ye gerilemiş. Oran, bu haliyle bile yüzde 25 olan OECD ortalamasının çok üstünde görülebilir. Fen kategorisi en belirgin iyileşmeye sahne oluyor. 2006’da yüzde 46 olan temel beceri düzeyi altındaki öğrencilerin oranı 2009’da yüzde 30’a kadar düşmüş.
Bu iyileşmelere rağmen rakamlar yine de düşündürücü. Ayrıca, Türkiye’de bu yaş kategorisindeki çocukların yüzde 40-45’inin okul dışında kaldığı olgusunu da hesaba katmamız gerekiyor. ERG’ye göre, “PISA sonuçları ve okullaşma oranları birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’de 15 yaşındaki çocukların yarısının temel becerileri edinememiş olduğu ortaya çıkıyor.”
ÜSTÜN PERFORMANS ÖLÇÜTÜNDE DE GERİLERDEYİZ
PISA verilerinde altını çizmemiz gereken bir başka ölçüt, “üstün performans”, yani 5 ile 6’ncı düzeylerdeki öğrencilerin oranı. Türkiye’de 2009 yılında okuma becerileri testinde 5’inci düzeydeki öğrencilerin oranı yüzde 1.8. Buna karşılık 6’ncı düzeye erişebilen öğrenci oranı on binde 3. Bu oran Japonya’da (5+6 toplamı) 13.4, Kore’de 12.9, İsviçre’de 8.1 ve Almanya’da 7.6.
Fen okuryazarlığında ise Türkiye’de 5 düzeyinde puan alan öğrencilerin oranı yüzde 1.1. 6’ncı düzeye ulaşabilen öğrenci ise yok gibi. Bu kategoride 5 ve 6’ncı düzeylerin toplam oranı Kore’de 12, Japonya’da 17, Almanya’da 10.8.
Matematik okuryazarlığı üstün performansında ise Türkiye diğer iki kategoriye göre daha iyi gözüküyor. Türkiye, bu testte 5’inci düzeyde yüzde 4.4, 6’ncı düzeyde ise yüzde 1.3’lük (toplam 5.7) üstün bir performans göstermiş. Bu kategoride (5+6) diğer ülkelere bakıldığında Almanya’da 13.2+4.6, Japonya’da 14.7+ 6.2, Hollanda’da 15.4 +4.4 gibi etkileyici oranlar karşımıza çıkıyor.
Türkiye’nin beşeri sermayesinin durumu bu şekilde özetlenebilir. İyiye doğru bir hareketlenme olmakla birlikte, daha kat edilmesi gereken çok uzun bir mesafe var önümüzde.