Nefret söylemi için farkındalık gerekiyor

AVRUPA İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) geçen eylül ayında Hrant Dink cinayetinden dolayı Türkiye’yi mahkûm ettiği kararının önemli noktalarından biri, “etnik ya da dini kökenler arasında ayrımcılık üzerine kurulu nefret söyleminin yaptırım altına alınması ihtiyacını” vurgulamasıdır.

Karara göre, bu “yüksek bir toplumsal ihtiyaçtır, demokratik bir toplum için gereklidir”. AİHM, bu yaptırımların Türkiye’nin “uluslararası metinlerden, özellikle de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kararlarından doğan yükümlülükleri arasında bulunduğunu” da hatırlatıyor.

AVRUPA KURUMLARININ BEKLENTİSİ

Keza Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çarşamba günü kürsüsüne çıktığı Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’nin geçen yıl kabul ettiği 1704 sayılı kararında da bu konuda Türkiye’ye verilen kuvvetli bir mesaj var.

Kararın 17’nci maddesinde, “Antisemitizm içeren açıklamalar ve diğer nefret söyleminin kriminal bir suç olarak tanımlanması”, yani bu suça Ceza Kanunu’nda yer verilmesi çağrısı yapılıyor.

Aynı kararın 18’inci maddesi ise medyayı ilgilendiriyor. Dini azınlıklar için medyanın etik ölçüler geliştirmesi isteniyor, ardından daha genel anlamda medya üzerinden nefreti teşvik eden her söylemin “cezalandırılması” isteniyor.

Parlamenter Asamble de, AİHM gibi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 1997 yılında nefret söylemi konusunda kabul ettiği ünlü (97) 20 sayılı karara atıf yapıyor. Türkiye’nin de katıldığı bu kararda üye ülkeler nefret söylemiyle mücadele etme yükümlülüğünü üstleniyor.

İlginçtir ki, Avrupa Birliği’nin geçen sonbaharda kabul ettiği Türkiye ile ilgili İlerleme Raporu’nda da Bakanlar Komitesi’nin (97) 20 sayılı kararıyla Türkiye’ye
yüklediği görevler hatırlatılıyor. Yani, AB de aynı beklentiyi taşıyor.

Bu arada, Bakanlar Komitesi’nin dönem başkanlığını halen Türkiye’nin yürüttüğünü de bir dipnot olarak hatırlatalım.

Türkiye, Batı’ya dönük yörüngesini koruyup ve Avrupa kurumları içinde yer almaya devam edecekse, bu beklentiler ışığında nefret söylemiyle mücadele konusundaki siciline ciddi bir şekilde çekidüzen vermesi gerekiyor.

NEFRET SUÇUNUN ÇARPAN ETKİSİ


Kabul edelim ki, nefret söylemi ve suçlarıyla mücadele konusunda işin daha başındayız. Bunun ana nedeni, bu konuda Türk toplumunda, basında ve siyasette kuvvetli bir farkındalığın henüz yerleşmemiş olmasıdır.

Bu noktada nefret söylemi ve nefret suçunun diğer suç kategorilerinden ayırt edici özelliğinin altını çizmek gerekiyor. Nefret suçunda, fiilin işlenmesindeki yönlendirici saik, hedef alınan kişinin kimliğine duyulan önyargı ya da nefret. Etnik ya da dinsel kimliğin yanı sıra, engellilik ya da cinsel yönelim de hedef alınabilir.
Fark sonuçta ortaya çıkıyor. Bir kişi aidiyetinden dolayı bir saldırıya uğradığında, mağduriyeti kendisiyle sınırlı kalmıyor. O aidiyet içindeki herkes kendisini o suçun kurbanı olarak görüyor. Bir anlamda mağduriyet duygusu üzerinde çarpan etkisi var nefret suçlarının.
Nefret söyleminde, saldırı şiddet içermeden sözel düzeyde gerçekleşiyor. Bir kişinin kimliğinden dolayı aşağılandığında, o kimlik grubu içindeki herkes mağdur edilmiş oluyor. Nefret söylemi, nefret suçunun da önünü açabiliyor.

YENİ YASA GEREKİYOR

Tabii meseleyi yalnızca Avrupa’ya dönük bir yükümlülük olarak görmek eksik bir bakış olur. Evrensel hukuk son 20 yıl içinde bu yönde önemli bir gelişim göstermiştir. Türkiye’ye yakışan da kuşkusuz bu ölçüleri yakalamaktır.

Ancak meselenin bir de kendi içimize dönük yönü var. Nefret söylemi konusunda insanların yerleşik alışkanlıklarını terk etmeleri, fark edilmeden kullanılan birtakım kalıpların kırılması kendi içinde gerçekten eşit, adil ve vicdanlı bir toplum olmanın da önemli bir gereğidir.

Bu konuda öncelikle basına ve daha sonra sivil topluma da önemli sorumluluklar düşüyor. Bugün İstanbul’da Lütfü Kırdar’da başlayıp iki gün sürecek Nefret Suçları Konferansı Türkiye’de bu alanda düzenlenen en kapsamlı etkinlik olarak dikkat çekiyor.

Ama basın ve sivil toplum kadar siyasetin de meseleye el atması gerekiyor. Önümüzdeki dönemde TBMM’de nefret söylemi ve suçları konusunda bir komisyon kurulması ve ayrıca nefret söylemine yaptırım getiren bir yasa çıkarılması, seçim sonrasında parlamentonun öncelikle el atması gereken bir hedef olmalıdır.
Yazarın Tüm Yazıları