Paylaş
Kitapta anlatılan casusluk dünyasının perde arkasındaki bilinmezleri, entrikaları, çarpıcı olayları hakkında basında birçok yazı çıktı. Kitapta beni en çok etkileyen bölüm, Yetkin’in Sovyetler Birliği’nin casusluk örgütü KGB’nin içinde uzun yıllar üst düzey görevler üstlenmiş olan eski Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev ile bundan yirmi yıl önce yaptığı bir sohbetten aktardıkları oldu.
Aliyev, Sovyetler Birliği’nde Komünist Parti’nin 12 kişilik Politbürosuna girebilen (1982-87) tek Türk kökenli yöneticiydi. Aliyev, SSCB Komünist Partisi’nde üst düzey görevlere gelmeden önce asıl kariyerini istihbaratçı olarak yapmış, KGB içinde kilit noktalara gelmiş, servisin Azerbaycan bölge başkanlığına kadar yükselmişti.
*
Yetkin, NTV’nin Ankara Temsilcisi olarak görev yaptığı 1998 yılı eylül ayında Bakü bürosunu açmak üzere kanalın sahibi Cavit Çağlar ve Genel Yayın Yönetmeni Nuri Çolakoğlu ile Azerbaycan’a gittiklerinde, Aliyev’in misafiri olarak tanık olduğu bir sohbeti aktarıyor. Aliyev, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yemekler yendikten sonra Türkiye’den gelen konuklarını yerin altında özel bir sığınağa götürüyor.
Burada konyaklar, votkalar içildikten sonra sohbet bir hayli ilerliyor. Aliyev, bu ortam içinde açılıyor ve yakın tarih üzerine konuşmaya başlıyor.
Yetkin’in kitapta aktardığına göre, Aliyev, sohbetin bir noktasında derin bir iç çekerek şöyle diyor: “Bilir misiniz, bu görevlere gelebilen tek Türk, tek Müslüman bendim... Ordu akademisinde okudum, KGB akademisinde okudum, çok özel tarihi bilgiler aldım, her yerde olmayan bilgiler...”
Ardından “Bilir misiniz?” diye soruyor: “Biz Türkiye’yi büsbütün kaybettiğimizi ne zaman anladık?”
Yetkin, “Biz derken artık Bakü’yü değil, eski Moskova’yı, eski Sovyet günlerini kastediyordu” diye hatırlatıyor kitapta.
“İki şey vardır” diyor Aliyev ve devam ediyor: “Biri, Kore’ye asker göndermeniz oldu (1950). Böylece NATO’ya girebileceğinizi anladık. Sonra da NATO’ya girdiniz (1952). O zaman Türkiye’nin kapitalist ülkeler safına geçtiği, Moskova’nın etkisinde olamayacağı ortaya çıktı.”
Yetkin, Aliyev’e soruyor: “Peki Sovyetler Birliği Türkiye’yi kaybettiğini ikinci defa ne zaman anladı?”
Aliyev’e göre ikincisi, Turgut Özal’ın inisiyatifiyle 24 Ocak 1980’de alınan ekonomik kararların 12 Eylül askeri darbesinin ardından uygulamaya başlanmasıyla Türkiye’nin pazar ekonomisine geçişi oldu.
Eski Politbüro üyesi “Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında makas o zaman açılmaya başlamıştı” diye konuşuyor.
Yetkin, Aliyev’in sözlerinden hareketle Moskova açısından “Türkiye 24 Ocak kararları sonrasında artık kazanılamaz biçimde kaybedilmiş bir hedef olarak görülmeye başlanmıştı” değerlendirmesini yapıyor.
*
İçinden geçtiğimiz günlerin sıcak gelişmelerini izlerken, Haydar Bey’in Murat Yetkin’e anlattıkları zihnimde bir dizi sorunun belirmesine, bir dizi düşüncenin uçuşmasına yol açıyor.
Aliyev’in Yetkin’le bu konuşmayı yapmasından bu yana yaklaşık yirmi yıl geçti. 2018 yılında NATO üyesi Türkiye, hava savunma sistemini Rusya’dan satın alıyor. Batı dünyası ile ilişkileri her geçen gün biraz daha sıkıntıya girerken, Rusya ile yakınlaşma Türk dış politikasının en baskın yönelişi haline geliyor.
Türkiye, Kuzey Suriye’ye dönük planladığı bir askeri harekâtı Rusya ile istişare ederek, bu ülkenin Suriye hava sahasını kendisine açmasının ardından başlatırken, ABD ile ilişkiler PKK uzantısı bir örgüte verdiği destek nedeniyle dibe vuruyor.
Bütün bu gelişmelerin akışı içinde Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “ABD’nin Suriye’deki tek taraflı hareketleri Türkiye’yi kızdırdı” sözleriyle Türkiye’ye hak verirken, ABD Dışişleri Bakanlığı duyduğu rahatsızlığı “Rusya aramızı açmaya çalışıyor” diye dışa vuruyor.
Eski KGB yöneticisi Aliyev bugün hayatta olsaydı, bu gelişmelere bakıp bir zamanlar yaptığı “Türkiye’yi kaybettik” değerlendirmesini geri alır mıydı, ne dersiniz?
Paylaş