CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu taşıyan parti otobüsünden yapılan anonslar, partinin yeni liderinin siyasi platformunu, halkla iletişiminde üzerinde durduğu temaları anlamak bakımından oldukça fikir verici.
Geçen hafta sonunda bu mesajları iki gün boyunca dinleyen bir gazeteci olarak, otobüsün hoparlöründen en sık tekrarlanan anonsun “Siyasette zenginleşmeyeceğiz, havuzlu villalarda oturmayacağız diyen Kılıçdaroğlu geliyor” mesajı olduğunu hemen belirtebilirim. ZENGİNLEŞME TEMASINDAN NOKTA ATIŞI Kılıçdaroğlu’nun otobüsünün bir köyün ya da kasabanın ana caddesinden içeri girmesinden önce, hoparlöründen yükselen yüksek volümlü “havuzlu villa” anonsu ortalığı kaplıyor. “Havuzlu villa” teması, miting meydanlarındaki pankartlarda da karşımıza çıkıyor. Örneğin, “Ürün tarlada, çiftçi icrada, Recep Bey havuzlu villada” pankartı gibi... Otobüsün üstünden meydana bakınca, tabii bu pankartı kendisine atılmış bir pas olarak alıp hemen üzerinde çeşitlemelere başlıyor CHP Genel Başkanı... Kılıçdaroğlu, “havuzlu villa”yı kendisini siyasette dar gelirlilerin, mağdurların, ezilmişlerin temsilcisi olarak konumlandıran Erdoğan’ın “zenginleşerek” bu kimliğinden uzaklaştığını vurgulamak, bu kimliği kırmak için bir sembol olarak kullanıyor. Her vesileyle bu hedefe nokta atışı yapıyor, “Altı delik ayakkabı ile geldiler, sonra zenginleştiler” diyerek çelişkiye işaret ediyor. CHP lideri, zenginleşme faslında Erdoğan’a yüklenirken çocuklarını da fotoğrafın içine dahil etmekten kaçınmıyor, örneğin “Krizin Recep Bey’i teğet geçtiğini, ama çoluk çocuğunun köşeyi döndüğünü” söylüyor. RECEP’TEN SEVGİLİ RECEP BEY’E Siyasete atılmadan önce bir süre Halkın Vergisini Koruma Derneği’nin başkanlığını da yapmış olan Kılıçdaroğlu’nun miting konuşmalarındaki en geniş yeri herhalde yolsuzluklar başlığı kaplıyor. Belli ki, yolsuzluklar, kendisini güvende hissettiği ve siyasetçi olarak iktidar partisi karşısında sonuç alacağına inandığı bir alan. Kılıçdaroğlu hükümete karşı bu temayı işlerken, doğrudan halkın değerlerine seslenen bir söyleme başvuruyor, “kulun hakkını yiyenler”den, “tüyü bitmemiş yetimin hakkının yiyenler”den, hatta “ana karnındaki çocuğun hakkını yiyenler”den, “Allah’ın affetmediği bu günahı işleyen”lerden söz ediyor. Yetimin hakkının yenmesini, “hesap sorma” teması izliyor. Bu noktada, iktidara geldiklerinde hükümetin yolsuzluklardan dolayı Yüce Divan’da yargılanacağını söylüyor, hatta önceki gün Yalova’da kaydettiği gibi “Recep Bey’e tavsiyemiz, Anayasa Mahkemesi’ne yakın yerde ev tutsun. Bir de taksi parası ödemesin. Bunlardan hesap sormak boynumuzun borcu” diye konuşuyor. Kılıçdaroğlu, halka hitap ederken klasik bir siyaset tekniğine başvurarak konuşmasının belli bölümlerini soru yanıtlar şeklinde yürütüyor. Özellikle gittiği her meydanda işsiz olup olmadığını sorunca genelde kuvvetli bir “Evet” karşılığı alıyor. Bunu genellikle “Burada emekli var mı?” şeklinde bir ikinci soru izliyor. Bu soruların ardından geçim sıkıntısı ve ekonomik sorunlara geçiliyor. CHP lideri, Başbakan’dan mitinglerde genellikle “Recep Bey” diye söz ediyor. Yalnızca bir köy kahvesinde muhtarla yaptığı sohbette “Bey”den vazgeçip doğrudan ilk ismiyle “Recep’in ayağını kaydıracağız” dediğine tanık olduk. Başbakan’a espriyle karışık dokundurmak istediği durumlarda “Sevgili Recep Bey” hitabını kullandığı da oluyor. TELEKULAK HÜKÜMETİN ALAMETİFARİKASI Kılıçdaroğlu’nun seçim otobüsünün üstünden yaptığı konuşmalarda sıkça vurguladığı konulardan biri de telefon dinlemeler. Bir kere, hemen hemen her mitingde hükümetten en az bir kez “telekulak hükümeti” diye söz etmeyi ihmal etmiyor CHP Genel Başkanı. Belli ki, sıkça tekrarlayarak bu nitelemeyi bir alametifarika olarak hükümetin üzerine yapıştırmak istiyor. Kılıçdaroğlu, telekulak mesajlarını bazen espriyle karışık veriyor: “Bunlar vatandaşın şikâyetini dinlemezler ama telefonlarını dinlerler. Telekulak hükümetinde sorunlarınızın dinlenmesini istiyorsanız, dertlerinizi birbirinize telefonda anlatın. Belki o zaman hükümet dinlemiş olur, sizi duyar.” (Yalova konuşması) Bazen de doğrudan eleştiri şeklinde: “Üniversitelerin sesi çıkmıyor. Üniversite hocaları nasıl olur da susar? Neden? Susuyorlar, çünkü telefonları dinleniyor; sizin de telefonlarınızın dinlendiği gibi...” (Mudanya konuşması) Yasadışı telefon dinlemeler, bu kez meydanlarda ana muhalefet partisinin hükümete dönük bir şikâyet ve eleştiri konusu olarak karşımıza çıkıyor. Bu durum, Türk siyaset tarihinde bir ilk olarak görülebilir.