Kaset üzerinden siyasette bumerang faktörü

BUGÜNKÜNDEN çok farksız değildi, içerik hariç...

Haberin Devamı

Önce bazı internet siteleri üzerinden MHP ile ilgili yeni kasetlerin çıkacağı haberi yayılıyordu. Ardından herkes büyük bir merakla yeni kaseti beklemeye başlıyordu. Derken, bir MHP yöneticisinin özel hayatının gizliliğinin ihlal edilmesi suretiyle elde edilmiş görüntülü bir kaseti internete düşüyordu.
2011 genel seçiminin en önemli olaylarından biri, MHP’nin internete düşen yasadışı kasetler üzerinden büyük bir darbeye maruz kalmasıydı. Parti üst yönetiminden toplam 10 şahsiyet kaset şantajı sonucu istifa ederek adaylıktan çekilmek zorunda bırakıldı. MHP, seçime alabora olmuş bir durumda girdi. Baraj altına düşüp düşmeyeceği, 2011 seçiminin yanıtı en çok merak edilen sorusuydu.
Çok sayıda MHP yöneticisi hedef alındığına göre, bu işlerden anlayan kalabalık bir grubun görev aldığı son derece organize bir faaliyet söz konusuydu. Her bir milletvekilinin izlenmesi, teknik araçlarla evin içinde görüntülenmesi, ardından bu görüntülerin aktarılması gibi yönleri dikkate alındığında, amatör kadroların üstesinden gelebileceği türde bir operasyon değildi. Her yönüyle tam bir profesyonellik göze çarpıyordu.
Bir yıl önce de CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, aynı yönteme başvurularak parti genel başkanlığından ayrılmaya zorlanmıştı.

* * *

Haberin Devamı

Bundan yaklaşık üç yıl önceki genel seçim işte bu kaset tartışmalarının gölgesi altında cereyan etti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kaset hadisesiyle arasına bir mesafe koymadı. Aksine, seçim meydanlarındaki söyleminde en sık atıf yaptığı temalardan biriydi kasetler.
Örneğin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan “Kasetin genel başkanı” diye söz etti miting kürsülerinde. Tabii, Deniz Baykal’ın neden kasetle gittiğini bazen açık, bazen dolaylı olarak gündeme getirmeyi ihmal etmedi; yani kasetlerin içeriğine de girdi... 4 Mayıs 2011 tarihli Kastamonu konuşması bu tutumunun zirvesiydi. “Hanım kardeşlerimden özür diliyorum” dedi kürsüden Erdoğan ve ekledi: “Kendisinden önceki, beline hâkim olamadı, gitti...”
Aynı konuşmada MHP lideri Devlet Bahçeli’ye de dokundurdu kasetler üzerinden:
“Son zamanlarda Sayın Bahçeli de çıkmış, ‘AK Parti iktidarı insanların özeline giriyor’ diyor. Niye? Çünkü kendi adamlarının da bu tür kasetleri çıkmaya başladı, ondan rahatsız olmaya başladı. ‘İnsanların özeline giriyorlar’ diyor. Yahu böyle özel olur mu Allah aşkına? Peki özeldi de bu milletvekillerini niçin istifa ettirdin? Özeldi de istifa ettirme, sahip çık. Neden? Çünkü başına geleceği biliyor da onun için. Bu tür, bu toplumun ahlak değerlerine, bizim eskimez değerlerimize ters düşenler noktasında, herkes, işte Hacı Bektaş-ı Veli’nin ifadesiyle, eline, diline, beline hâkim olacaksın...”
Erdoğan’ın “Yahu kendi eşiyle mi bir şey oluyor da özeli oluyor? Kendi eşiyle değil yahu. Buna nasıl kendi özeli dersin? Bu özel değil. Bu genel, genel. Bu genel bir ahlaksızlıktır. Bu toplumu aldatmayın yahu”
şeklindeki sözlerinin altı özellikle çizilmelidir. Çünkü Başbakan bu ifadeleriyle, kaset meselesini, hukuken koruma altında olması gereken özel hayatın dokunulmazlığı sınırları içinde görmediğine ilişkin bir doktrin de ortaya koymaktadır.

* * *

Haberin Devamı

Bugün geriye dönüp baktığımızda, 2011 seçim kampanyasında Erdoğan’ın CHP ve MHP’ye karşı en önemli silahlarından birinin kasetler olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz. 2011 seçimi, bu yönüyle yasadışı yollardan ele geçirilmiş kasetlerin bir siyasi yıpratma aracına dönüştüğü ilk seçim olarak tarihe geçmiştir.
Buradaki düşündürücü nokta, hükümetin bu yasadışı görüntüleme olaylarının sorumlularının bulunması yönünde ciddi bir çaba sarf etmemiş olmasıdır. Bu tutumu, kasetlerin doğrudan hükümetle ilişkilendirilmesine yol açmış, olayın gerisinde devlet görevlilerinin olduğu yolundaki kanaatleri güçlendirmiştir. Özellikle MHP çevrelerindeki yaygın bir inanç, hükümetin MHP’yi baraj altında bırakmak için bu yola başvurmuş olduğudur. Bu partinin baraj altında kalması, AK Parti’ye Meclis’te Anayasa’yı rahatlıkla değiştirebilecek bir sayısal üstünlük garanti edeceği için, daha sonraki aşamada başkanlığa giden yolu da açabilirdi.
O dönemde Başbakan Erdoğan’a yöneltilen eleştirilerden biri, hukuk dışı yöntemlere seyirci kalmasının günün birinde ters tepeceği, bu yola girilmesinin bir demokrasi ve hukuk devleti için çok tehlikeli bir süreci başlatacağı görüşüydü.
Başbakan Erdoğan ve AK Parti kurmaylarının o tarihte bu eleştirileri çok umursadıkları söylenemez.
Bugün bumerangın dönüp kendilerine çarptığını söylemek bir hata olmaz herhalde.

Yazarın Tüm Yazıları