Sedat Ergin: İstihbarat polise bırakılırsa

Sedat ERGİN
Haberin Devamı

İÇİŞLERİ Bakanı Sadettin Tantan'ın iç ve dış istihbaratın birbirinden ayrılması yolundaki talebi, uygulamada ne gibi sonuçlar doğurabilir?

Birinci sonuç, MİT'in iç istihbarattan çekilerek, görev alanının yalnızca dış istihbaratla sınırlı kalacak olmasıdır.

MİT'in terk edeceği bu alan olduğu gibi İçişleri Bakanlığı'na devredilecektir. Burada yeni bir yapılanmaya gidilecek olsa da, bu alanı Emniyet İstihbaratı'nın dolduracağını tahmin etmek güç değildir.

İç-dış ayrımını kamuoyu karşısında savunan kişi, kendisi de polis kökenli olan İçişleri Bakanı'dır. MİT, Başbakan'a bağlıdır.

ANAP'lı İçişleri Bakanı, kendi sorumluluk alanı dışında olan bir teşkilatın yetkilerini ele geçirmek istemektedir.

Gelgelelim, bu talepte bulunan teşkilatın istihbarat alanındaki sicil defteri daha yakın geçmişte sayısız vukuatla doludur.

Örneğin, 1999 seçimlerinde DYP'nin milletvekili aday adayları arasındaki iki ismin Emniyet İstihbaratı'nın önde gelen şahsiyetleri arasından çıkmış olması hemen akla geliyor.

Bunlardan biri, Meral Akşener'in İçişleri Bakanlığı döneminin ‘‘Onbaşı Sarmusak’’ skandalıyla ünlenen Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu'dur.

İkincisi, eski İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü Adem Demir'dir.

Nedense, Emniyet İstihbaratı'nın siyasetçilerle içli dışlı olmak, siyasete yakın alaka göstermek gibi bir şöhreti vardır.

Bu çerçevede, 1999 yılında Ankara Emniyeti bünyesinde ortaya çıkartılan Köstebek skandalı, yine Emniyet'in elindeki istihbarat imkánlarının nasıl istismar edilebileceğinin çarpıcı bir örneğidir.

Bu skandalda, Başbakan Bülent Ecevit'in kullanmadığı İstanbul'daki evinin telefon dökümleri üzerinde bile teknik izleme yapıldığı ortaya çıkmıştır. Ankara Emniyeti'nde ciddi bir tasfiyeyle sonuçlanan bu skandalın kahramanları halen sanık olarak adalet önünde hesap vermektedirler.

Bir örnek daha: Meral Akşener, 1999 yılında aralarında bu satırların yazarının da bulunduğu bazı Hürriyet yöneticilerinin özel telefon konuşmalarını basına açıklayarak, Anayasa'nın haberleşme özgürlüğü ilkesini göz göre göre ihlal etmişti.

Akşener, birden çok kez mahkûm olduğu bu suçu işlerken İçişleri Bakanı değildi. Ancak, milletvekiliyken bu suçu işleyebilen bir siyasinin, bakanlık koltuğuna oturduğunda ve eline sınırsız bir dinleme kabiliyeti geçtiğinde nelere yeltenebileceği hakkında tahminde bulunmak serbesttir.

Sorunun birinci boyutu, Emniyet İstihbaratı'nın denetimsizliğe ve keyfiliğe açık olması, ikincisi ise siyasilerle içli dışlı ilişkileridir.

Türkiye'deki siyasi zümrenin gözü her zaman istihbaratta olmuştur. Bunun nedeni, istihbaratın sahip olduğu özel bilgi toplama imkánlarının siyasi mücadelede kullanımının dayanılmaz çekiciliğidir.

Ayrıca, polis teşkilatının sokağa döküldüğü eylemler çok değil, iki hafta önce meydana gelmiştir. Salt bu olay bile, bu teşkilatın istihbarat alanında tek yetkili olabilme ehliyeti açısından fikir vericidir.

İç istihbaratın olduğu gibi polise bırakılmasının kestirilebilir tek bir sonucu olacaktır.

O da, Türkiye'nin çok kısa kısa zamanda gerçek anlamda bir polis devletine dönüşmesidir.

Yazarın Tüm Yazıları