Paylaş
Işıl Hanım’la Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki (AİHM) yargıçlığı sırasında tanışma imkanım oldu. 2009 yılında Hürriyet’te düzenli olarak köşe yazarlığına başladığımda, AİHM’den Türkiye ile ilgili çıkan ihlal kararlarını yakından izleyip yazmak, önceliklerimden biri olmuştu.
AİHM’nin verdiği bu kararlar, Türkiye’nin insan hakları alanındaki gidişatını evrensel hukuk ölçüleri ışığında okuyabilmemize yardımcı oluyordu.
Bu süreç, beni AİHM’de Türkiye’ye ayrılmış olan yargıçlık görevini 2008 yılında Rıza Türmen’den devralmış olan Işıl Hanım ile uzun yıllara yayılan bir diyalogun içine çekti. Türkiye hakkındaki AİHM kararları üzerine 2012 yılında İstanbul’da düzenlenen bir panele kendisiyle birlikte konuşmacı olarak katılmış olmamı şimdi hoş bir anı olarak hatırlıyorum.
Diyalogumuz kendisinin AİHM’de 11 yıl görev yaptıktan sonra 2019’da İstanbul’a yerleşip Kadir Has Üniversitesi’nde hocalığa başlamasından sonra da devam etti. Aynı zamanda bu üniversitedeki İnsan Hakları Merkezi’nin yöneticiliğini de yapıyordu.
Daha önceki sohbetlerimizden birinde kansere yakalandığını ve tedavisinin iyi sonuç verdiğini söylemişti. Son yıllarda ayrıca torun sahibi olmaktan dolayı ne kadar mutluluk duyduğunu da çok iyi hatırlıyorum. Kanserin daha sonra yeniden nüksettiğinden ne yazık ki haberim olmamıştı.
*
Işıl Hanım, AİHM’deki yargıçlığından önce Galatasaray Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktaydı. Galatasaray Lisesi’nden 1978 yılında mezun olduktan sonra 1983 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmişti. Aynı üniversitede devletler hukuku asistanı olduğunda hocası Prof. Duygun Yarsuvat’ın “Sen bir de hukuk fakültesini oku” şeklindeki teşvikiyle, 1990 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden de ikinci bir diploma almıştı.
Daha sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde devletler hukuku alanında doktorasını yaparken tez hocası Prof. Erdoğan Teziç’ti. Doktorasının ardından öğretim üyesi olarak Galatasaray Üniversitesi’ne girmiş ve 2003 yılında profesörlük unvanını almıştı.
Kendisinin AİHM’de etkileyici bir kariyeri oldu. Daireler halinde çalışan AİHM’de 2015 yılında üyesi olduğu İkinci Daire’nin başkanlığına seçildi. Aynı yılın sonuna doğru yapılan seçimde bu kez AİHM Başkan Vekilliği’ne yükseldi. Türkiye’nin AİHM’deki ilk kadın yargıcıydı. Aynı zamanda mahkemede Başkan Vekilliği’ne yükselen ilk Türk yargıç oldu.
Bu arada görev süresi 2017 yılında dolduğunda, yerine Adalet Bakanlığı tarafından önerilen adaylar Avrupa Konseyi Parlamenter Assamblesi’nin ilgili komitesindeki mülakatlara takılınca, yeni üye seçimi gecikti. Bunun sonucu Işıl Hanım’ın Strasbourg’daki görev süresi iki yıl kadar uzadı.
*
Evet, Işıl Hanım Türkiye’nin kontenjanından AİHM’de bulunuyordu. Buradaki “milli yargıç” konumundaydı. Ancak verdiği kararlara baktığımızda, kendisinin Ankara’yı memnun etmek gibi bir çabanın içinde olmadığını görüyoruz. Aslında bir AİHM yargıcının yapması gerektiği gibi hareket etti.
Kararlarının genel doğrultusu, önündeki dosyalar üzerinden hüküm verirken, bir AİHM yargıcı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve mahkemenin bu sözleşmeye dayanarak geliştirdiği içtihatlara dayanarak hareket ettiğini bize anlatıyor.
Bunun sonucudur ki, mahkemeden çıkan Türkiye ile ilgili ihlal kararlarına koyduğu çekincelerin sayısı sınırlıdır. Bu istisnalar dışında, Türkiye hakkındaki ihlal kararlarının altında her seferinde Işıl Karakaş imzasını bulmak mümkündür.
Bu ihlal bazen polisin biber gazını göstericinin doğrudan yüzüne sıkması nedeniyle verilmiş olabilir. Bazen de polisin bir gösteriye katılanlara karşı orantısız güç kullanılmasından ve gösteri hakkının engellenmesinden çıkmış olabilir bu ihlal. İmzasını Türkiye’deki Alevilerin ayrımcılığa maruz kaldıkları yolunda çıkan ihlal kararlarının altında da okuyabilirsiniz.
Görev yaptığı 2008-2019 yılları arasında katıldığı ihlal kararlarını ve bu ihlallerin yayıldığı alanları bir köşe yazısının sınırları içine sığdırabilmek mümkün değildir.
AİHM’de sıkça hakkında en çok ihlal verilen ülkenin temsilcisi olması, kuşkusuz görevinin en zor taraflarından biriydi. AİHM içtihatlarıyla Türkiye’deki uygulama arasındaki açığın bir türlü kapanmadığına Strasbourg’dan tanıklık etmek herhalde işinin en sıkıntılı yönüydü. Türkiye’nin muhtelif alanlardaki ihlal birinciliklerinden ironik bir üslupla “Türkiye’nin şampiyonlukları” diye söz ederdi.
*
Kendisinin AİHM’de selefi olan ve 1998’den 2008 yılına kadar burada yargıç olarak görev yapan Rıza Türmen, geçen hafta mahkemenin yeni adli yılının başlaması nedeniyle düzenlenen tören vesilesiyle Strasbourg’da bulunuyordu. Işıl Ergüvenç Karakaş’ın ölüm haberi AİHM’e ulaştığında Türmen de mahkemedeki törendeydi.
Türmen, dünkü sohbetimizde “Işıl Karakaş’ın ölüm haberi AİHM’de büyük üzüntü yarattı. Kendisiyle çalışmış olan birçok yargıç bizzat bana gelerek üzüntülerini bildirdiler” diye anlattı Strasbourg’daki havayı.
Ardından “Orada çok tanınan ve sevilen bir yargıçtı. Başkan vekilliğine kadar çıkmıştı. Her zaman bağımsız ve tarafsız hareket eden bir yargıç olarak tanınırdı. Herkes ona saygı duyardı” diye ekledi.
*
Işıl Ergüvenç Karakaş, kararlarında bağımsız ve tarafsız hareket etmesinin yanı sıra, Türkiye’nin uymayı taahhüt ettiği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM içtihatlarının Türkiye’deki hakimler tarafından yeterince içselleştirilmediği konusundaki kuvvetli tespitleriyle da tanınıyordu.
Işıl Hanım, 29 Temmuz 2013 tarihinde Hürriyet’ten Cansu Çamlıbel’e verdiği bir mülakatta, Türkiye’de gördüğü temel sorunlardan birini “hâkimlerin uluslararası hukuka açık olmamaları” şeklinde açıklamıştı.
“Büyük bir çoğunlukla hâkimler temel görevlerini devleti korumak olarak düşünüyorlar. Hangi başka bir Avrupa ülkesinde böyle bir şey var, ben bilmiyorum. Kamu düzeninden Türk hakimle Fransız hakimin anladığı farklı şeyler. Bizimki, kamu düzeninden devleti alabildiğine korumayı anlıyor” diye konuşmuştu.
Bu çerçevede görev yaptığı dönemde AİHM’nin verdiği ihlal kararlarından yola çıkarak Türkiye’de ifade özgürlüğünün durumu, tutuklama kararlarının yaygınlığı, uzun tutukluluk süreleri gibi başlıklardaki eleştirel mesajlarıyla tanınmıştı.
Yine AİHM içtihatlarından hareketle, Türkiye’deki siyasilerin kendilerine dönük eleştirilere daha hoşgörülü davranmaları gerektiği en çok vurguladığı hususlardan biriydi.
*
Işıl Hanım’a geçen hafta veda ettik. Geride bıraktığı mirasa gelirsek...
O, bir AİHM yargıcı olarak verdiği hükümlerle Avrupa insan hakları hukukunun gelişmesine katkıda bulunurken, aynı zamanda bu kararlar üzerinden yalnızca Türkiye’de değil, Avrupa’nın birçok ülkesinde de insanların hayatlarına dokundu. Onların temel hak ve özgürlük alanlarının ileri götürülmesinde rol oynadı.
Altında imzası olan ve uygulama bekleyen AİHM kararları da, kendisinin geriye bıraktığı mirasın diğer kısmı olarak etkisini bundan sonra icra edecektir.
Her bakımdan çok zengin bir mirastır bu.
Paylaş