Paylaş
Ergin’in işaret ettiği gibi, raporun yargıyla ilgili bölümlerinde övgü ve uyarının yan yana durduğu bir fotoğraf şekilleniyor.
Özellikle hükümetin AİHM içtihatlarıyla uyum sağlamak amacıyla üçüncü ve dördüncü yargı paketlerinde getirdiği düzenlemeler, Avrupa Komisyonu’ndan en çok övgü alan başlıklar olarak gösterilebilir.
Üçüncü paket çerçevesinde adli kontrol önlemlerinin yaygınlaşmasıyla birlikte katalog suçları çerçevesinde tutuklu sayısının azalması, olumlu gelişmeler arasında sayılan önemli bir başlık.
Ayrıca, Yargıtay ve Danıştay’daki dosya yükünün aşağı çekilmesi de yargının verimliliği alanında kaydedilen bir gelişme olarak sıralanıyor.
HSYK’YA ÖVGÜ
AB raporunun Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) toz kondurmayan bir bakış içinde kaleme alınmış olduğuna dikkat çekmeliyiz. Türk kamuoyunda büyük tartışmalara konu olan HSYK, İlerleme Raporu’nda Türk yargısının AİHM içtihatlarına uyum sağlaması konusunda ciddi çalışmalar yapan, “kararlarının şeffaflığı ve öngörülebilirliği daha da güçlenen” bir kurul olarak gösteriliyor. Bu bölümde “2010 referandumunda elde edilen kazanımların pekiştirilmesi gerektiği” vurgulanıyor.
Rapor, yine HSYK faslında kurulun “yargının bağımsızlığını, tarafsızlığını ve etkinliğini önemli ölçüde geliştiren 2012-2016 stratejik planını uygulamaya devam ettiğini” de belirtiyor. Bu yönüyle, yargıda “bağımsızlık, tarafsızlık ve etkinlik” yönünde bir gidişat vurgulanmış oluyor.
SAVCILARI POLİS YÖNLENDİRİYOR
Rapor bu gibi olumlu vurguları yaparken, bütün bunlarla tezat oluşturan farklı bir gidişata da dikkat çekiyor, gördüğü kusurlar ve eksikliklerle ilgili eleştirilerini sakınmıyor. Söz konusu eleştirilerin büyük bir bölümü önceki yıllarda da kayda geçirilmişti. Bu yönüyle, yargı alanında kendini tekrarlayan bir kronik sorunlar dizisinden söz etmek mümkün.
Ceza adaleti sistemindeki sorunlar bu bağlamda çok geniş bir yer tutuyor. Özellikle “savcıların soruşturmaları yürütme ve polisin elde ettiği delilleri filtreleme yeteneği, kapasitesi” önemli bir mesele olarak zikrediliyor. Bu sorunun bir boyutu adli kolluk sisteminin Avrupa standartlarında uygulanmamasıdır. Raporda bu konuda şöyle deniliyor: “Savcılar, soruşturmalarda İçişleri Bakanlığı’na bağlı polis birimlerine dayanmaktadır. Savcılar, polis tarafından yapılan soruşturmaları etkili bir biçimde sevk ve idare etme kapasitelerini geliştirmeli ve polis tarafından yürütülen işlemleri sıkı bir biçimde kontrol etmelidirler.”
Tersinden okunduğunda, savcıların polisi değil, polisin savcıları yönlendirdiği bir yargı sisteminin fotoğrafını çekiyor AB İlerleme Raporu.
Savcıların eleştirildiği bir diğer sorun, iddianamelerin kalitesinin düşük olması ve gerekçelendirmedeki zayıflıklardır.
HÂKİMLER HER İDDİANAMEYİ KABUL EDİYOR
Hâkimlere dönük eleştiriler de var. Avrupa Komisyonu, bu tür kusurlu iddianamelerin mahkeme heyetleri tarafından kabul edilmesini yadırgıyor.
Hâkimlerle ilgili bir başka eleştirel saptama, duruşmalarda çapraz sorgulamanın düzgün bir şekilde yapılmamasıdır.
Savunmanın savcılıktaki delil dosyalarına kısıtlı erişimi bir diğer kaygı nedenidir. İşte bütün bunlar birleştirildiğinde “etkili bir savunmanın engellendiği” eleştirilerine işaret ediyor rapor. Sonuçta, savunma hakkının yeterince korunmadığı bir yargı fotoğrafı çıkıyor karşımıza.
Ayrıca, üçüncü yargı paketiyle ihdas edilen özgürlük hâkimlerinin tutuklama kararlarında yeterli gerekçelendirmenin olmayışı yine açık bir eleştiri olarak yer alıyor raporda.
ERGENEKON KARARI NEDEN LEKELENDİ?
AB raporu, yargılama sistemindeki bütün bu sorunların KCK ve Ergenekon gibi yüksek profilli davalarda da geçerli olduğunu belirtiyor. Rapor Ergenekon davasında mahkemenin mahkûmiyet kararlarını aktardıktan hemen sonra şu saptamayı yapıyor:
“Türk ceza (kriminal) adalet sisteminde yukarıda bahsi geçen defolar, kararın Türk toplumunun bütün kesimleri tarafından kabul görmesini güçleştirmiş ve karar siyasi hesaplaşma iddialarıyla lekelenmiştir.”
AB’nin gözünde, Ergenekon davasında yargı sisteminin kusurlarıyla gölgelenmiş, üzerinde toplumsal konsensus olmayan bir karar söz konusudur.
Raporun yazımından sonra açıklandığı için Yargıtay’ın Balyoz kararına ilişkin bir saptama yok AB’nin değerlendirmelerinde.
Özetlemek gerekirse, evet yargı alanında olumlu yönde adımlar olduğunu teslim ediyor AB raporu ama ülkede düşündürücü düzeyde bir adalet açığı bulunduğuna işaret etmekten de geri kalmıyor.
Paylaş