Paylaş
Türkiye Cumhuriyeti’nin kültür ve sanat alanında yarattığı birikim içinde çok ayrı bir yeri var İdil Biret’in. Yerkürede nereye giderse gitsin Türkiye’nin yüzünü ağartmış, Cumhuriyet’in yolculuğuna müzik evreninde evrensel ölçekte katkılar sağlamış bir dünya sanatçısı o.
Bir dâhi çocuk olarak yeteneği çok küçük yaşta keşfedilen İdil Biret’in, yedi yaşındayken dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün girişimiyle 1948 yılında TBMM’den geçirilen ve “Harika Çocuklar Yasası” diye bilinen özel bir yasayla yurtdışına eğitime gönderilmesi, kuşkusuz bu serüvendeki en önemli dönemeçlerden biridir. (Yasadan yararlanan diğer harika çocuk, keman virtüözümüz Suna Kan’dır.)
Küçük bir çocukken adım attığı Paris Konservatuvarı’nda aldığı eğitimle çıktığı müzik yolculuğu, onu beş ayrı kıtada prestijli konser salonlarında konser piyanisti olarak büyük saygı toplayan bir dünya sanatçısı kimliğine taşıyacaktır.
İdil Biret, parlak konser kariyerinin yarı sıra plak kayıtlarında da üretkenliğiyle iz bırakmıştır. Sanat eleştirmeni Erhan Karaesmen’in geçenlerde Cumhuriyet’te yazdığına göre, çeşitli firmalar adına kayıt yapıp sonradan “İdil Biret Arşivi” başlığı altında yayımladığı CD’lerinin sayısı, bugüne dek hiçbir piyanistte rastlanmayan bir sayıya, 140’a ulaşmış bulunuyor.
‘BİR HARİKA ÇOCUĞUN PORTRESİ’ BELGESELİ
Kendisinin 80’inci yaş günü, beni ilk gösterimi 2015 yılında yapılan “İdil Biret: Bir Harika Çocuğun Portresi” isimli belgeseli izlemeye yöneltti. Bu belgeseli izlemekte bu kadar gecikmiş olduğum için kendime içerlediğimi de ifade etmeliyim. Herkese de izlemesini öneriyorum.
Yapımcılığını Yoel Meranda’nın üstlendiği, yönetmenliğini Eytan İpeker’in yaptığı, YouTube’dan kolaylıkla erişilebilen bu belgesel, gerçekten de İdil Biret’in sanatının büyüklüğüne yakışan, bunun hakkını veren nitelikte bir yapım.
Bir dâhi çocuğun dünya çapında bir piyanist olmasına giden süreci, küçüklüğünden itibaren buna tanıklık eden kuşaktan isimler ve yolculuğun daha sonraki aşamalarını onunla birlikte yaşayan, izleyen insanların aktarımları üzerinden son derece çarpıcı bir şekilde anlatıyor.
Belgesel, bir taraftan onun dehasını gösterirken, aynı zamanda insan olarak da kendisini keşfetmeye çıkıyor. İdil Biret hakkında öğrendiğiniz detaylar karşısında şaşırma ve hayranlık duyguları arasında gidip geliyorsunuz.
Galiba, bir yönüyle kendisini saklı tutan bir gizem de çıkıyor karşınıza İdil Biret’te. Uluslararası alanda ünlü keman sanatçımız Ayla Erduran da onun bu yönünü vurguluyor, “Esrarengizdir, her şeyden mesafesi var, hatta kendinden de mesafesi var belki...” diye konuşuyor.
Yönetmen Eytan İpeker, bu gizemi belgeselin içine izleyeni baştan sona kadar yakalayan bir duygu halinde yerleştirmiş.
KEDİLERLE KONUŞUR, KAHVE FALI DA BAKAR
İdil Biret’in 80’inci yaş günü dolayısıyla geçen pazar günü Kadıköy Belediyesi’nin organizasyonuyla Süreyya Operası’nda bir dizi özel etkinlik düzenlendi. Söz konusu belgeselin gösterilmesinden sonra flüt sanatçısı ve yazar Aydın Büke, piyanist ve müzikolog Prof. Filiz Ali ve İdil Biret’in eşi Şefik Büyükyüksel, kendisini anlatan konuşmalar yaptılar.
Avusturyalı ünlü piyanist, İdil Biret’in öğrencisi Ingolf Wunder, Chopin ve Liszt’in eserlerini icra ettiği bir resital verdi. Ayrıca, Rusya’nın prestijli müzik okullarından Gnesin Müzik Akademisi’nin bir nişanı, Rusya’nın İstanbul Başkonsolosu Andrey Buravov tarafından İdil Biret’e takdim edildi.
En ilginç konuşmalardan birini de PEN Türkiye Başkanı yazar Zeynep Oral yaptı. “İdil Biret Türkiye İçin Ne İfade Eder” başlıklı bu konuşmasında, piyanistin sanatçı tarafının yanı sıra insani yönleriyle ilgili son derece renkli ayrıntılar anlattı.
Öncelikle, İdil Biret’i yalnızca müzikal anlamda değil, aynı zamanda bir insan olarak da “fenomen” diye nitelendiriyor Zeynep Oral.
En çok vurguladığı yönlerinden biri, İdil Biret’in tevazu sahibi bir insan olması. Bu anlatımda rahat, güvenli, neşeli, kimi zaman komik, hep açık yürekli, söylediği anlaşılır, ayakları yere basan bir insan çıkıyor karşımıza. “Sanki bir dehadan çok, afacan bir okul arkadaşı...” dedikten sonra ekliyor Zeynep Oral: “Onun kadar egodan arınmış bir başka müzik kahramanı tanımadığımı söyleyebilirim.”
Yazara göre, İdil Biret’in hayatta en sevmediği şey, insanların kendilerini fazlasıyla ciddiye almalarıdır.
En önemli taraflarından biri de, ilgisine giren konuların yalnız müzik, edebiyat ve tüm sanatlarla sınırlı kalmayıp, tıptan matematiğe, hukuktan simyaya, kimyadan felsefeye, matematikten doğa bilimlerine kadar hiç sınır tanımayan bir şekilde yayılmasıdır. Onu sürekli öğrenme çabası içinde bir insan olarak tanımlıyor Zeynep Oral.
“Çılgınca şeyleri”nden de söz ediyor İdil Biret’in. Bunlar arasında piyanistin kedilerle konuşması, onlarla sohbet edip anlaşması da var. Bu arada, bilimsel buluşları yakından izlemekle birlikte kahve falına inanıyor İdil Biret, hatta kendisi de bakıyor.
HAYATIN HER ANINI BİR SENFONİYE KATILMAK GİBİ YAŞAMAK
Peki İdil Biret, seksen yaşına ayak basmasına nasıl bakıyor? Geçenlerde yine Zeynep Oral’a verdiği, Cumhuriyet’te yayımlanan mülakatında, “Eğer 80 rakamının dört kez yirmiden bir araya geldiğini düşünürsek, bu beni fazla heyecanlandırmıyor doğrusu” diyor İdil Biret ve ekliyor:
“Önemli olan, her yaşta keşfetmeye devam etmek, heyecanı kaybetmemek, yeniliklere hep açık olmak, okuma ve öğrenme isteğini ve zevkini her zaman canlı tutmak...”
Zeynep Oral, kendisine “İdil Biret, Türkiye ve dünyada genç müzisyenlere bir mesaj vermek istese ne der?” diye sormuş. Bu soruya verdiği uzun yanıt, aslında İdil Biret’in bütün hayat felsefesini, müzisyen kimliğine bakışını özetler nitelikte.
Birincisi “Müziğin sadece bir meslek değil, bir misyon olduğunu bilmeleri gerektiğini söylerdim. Bu bilhassa İslam dünyasında bir klasik müzik vahası olan Türkiye’de çok önemli” diye konuşuyor.
İkinci mesajı, sanatçının işin ticari kısmıyla arasına mesafe koyması gereğiyle ilgili: “Bugün beynelmilel müzik piyasasına hâkim büyük plak şirketi ve acentelerin istediği gibi müziği ticaret sahası, konser ve kayıtları da çok para kazanmak için araç olarak görmemeleri, sanata bu zihniyetle bakmamaları...”
Üçüncü mesajı, yorumcuların bestecilere bakışını konu alıyor: “Eserlerini yorumladıkları bestecilerin hizmetinde olduklarını bilip, kendilerinin onlardan daha önemli olduklarını zannetmemeleri...”
Ve son olarak “Tevazuyu öğrenmelerini...” diyor İdil Biret: “Bayrak yarışı gibi, kendilerine verilen meşaleyi sonraki nesillere aktarmayı görev bilmelerini, bunları söylerdim (gençlere)...”
Ve hayat felsefesini de şu sözlerle anlatıyor sanatçımız: “Hayatta en güzel şey yaşamak. Büyük bir senfoniye katılmak gibi, her anı yaşamak...”
İdil Biret’e saygılarımız ve şükranlarımızla...
Not: Yıllık iznimin bir bölümünü kullanmak üzere yazılarıma kısa bir süre ara vereceğim. S.E.
Paylaş